Google Play Store
App Store

Hem özel hem de güzel bir gündü Beşiktaş için.

Özeldi çünkü...

Süper Kupa’daki muhteşem şovdan ve ligin ilk haftasındaki deplasman galibiyetinden sonra ilk kez kendi evinde, mabedinde, taraftarının önüne çıkacak ve pek çok taraftar “takımın yeni halini” ilk kez canlı görecekti.

Zaten bu özel günü taçlandıran manzara da, neredeyse 2,5 ay gibi kısa bir süre içinde kazanılan 2 özel kupanın, taraftara sunulmasıydı. Üstelik, kelimenin tam anlamıyla, bu taraftara “saç baş yolduran bir 2023-24 sezonu” sonrasında.

Ama futbol bu. Dün yok, bugün ve yarın var.

O saç baş yolduran takım, bugün burada aynı taraftar tarafından olağanüstü bir coşku ile karşılanıyor.

Geçen senenin şampiyonunu kupa finalinde ağır hezimete uğratmış, yeni transferleriyle de, bu sezonun “en korkulan ekiplerinden biri” olacağının işaretlerini vermiş.

Güzel bir gündü çünkü...

4-2 gibi net bir skorla uğurladı rakibi Antalya’yı.

Hem de hepsi birbirinden güzel 4 gol.

Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü, daha bu kadar kısa bir süre olmasına rağmen, tribün jargonunda “Tabanca gibi” denilen bir takım yaratmış ve bunu maçın her dakikasında, Beşiktaş’ın her mevkiinde görebiliyoruz. Skordan bağımsız söylüyorum. Bu statta maçı kaybetme ihtimalini çok düşük seviyelere indirmiş bir takım var karşımızda.

Geçen birkaç sezonun “yan pas, geri pas, yan pas, geri pas” durağanlığından ve ürkekliğinden tamamen arınmış, topu ayağına aldığında bir an önce rakip kaleyi hedefleyen bir takıma dönüşmüş.

En net ve basit gözlemimi söyleyeyim:

Maçın henüz 23’ncü saniyesinde konuk ekip Antalyaspor Beşiktaş ağlarını havalandırıverdi ya... Geçen yıl ve bir önceki sezon böyle bir şey yaşansa, tribünlerin neredeyse tamamı ve hatta takımın neredeyse yarısı, “Eyvah... Bugün yine sakata geliyoruz galiba?” duygusuna kapılırdı.

Hep oradayım. O stattayım. “İçeriden” biliyorum. Eskiden, haletiruhiye buydu İnönü’de.

Ama bu sezon artık, Basın Tribünü de, stadın her bir köşesi de, sahadaki takım da, “Ziyanı yok, atarız biraz sonra. Hatta devamını da getirir bu maçı alırız” diyebiliyor. Arkasına yaslanıp maçı izliyor. Sahadakiler de “Haydi arkadaşlar, ilk hedefimiz önce skora denge, sonra galibiyet” diye canla başla çalışıyor. Bana Milne’li yılları hatırlatıyor bu duygu.

“Canla başla çalışmak” derken, bir oyuncuyu özellikle mercek altına almazsam haksızlık olur.

Rafael Alexandre Fernandes Ferrera da Silva...

Nasıl? Okurken yoruldunuz değil mi?

Ama adam yorulmuyor.

İzleyenleri ve rakip defansı bitirici deparları ile yoruyor adeta. Böyle bir hırs, böyle bir enerji, böyle bir akıllı futbolu, sadece Beşiktaş değil, Türkiye Ligleri de özlemiştir.

Zaten Süper Kupa’da da Samsun maçında da nasıl “can yaktığını” herkes gördü. Bu sezon çok iş yapar bu çocuk.

Çocuk diyorum, müsaadenizle, çünkü pek çok gence taş çıkartacak bir sürati ve kalitesi var Rafa’nın.

Ama, rakibin de aynı oranda vicdansızca faullerine maruz kalması, üstelik hakem Mehmet Türkmen’in bu çirkinliklere göz yumarak, Rafa’nın neredeyse bacağının kırılmasına yol açabilecek o kırmızı kartlık harekete kadar gözlerini adeta kapalı tutması, tam bir skandaldı.

Neredeyse “uzaydan” bile görülebilecek o kırmızı kartlık harekete önce sarıyı bile çıkarmakta tereddüt etti. VAR’a gittikten sonra sarıyı kırmızı yaptı, lütfen.

Oysa öyle bir hareketti ki, bırakın sezonu kapatmasını, futbol hayatını bitirebilecek bir fauldü Rafa’ya yapılan.

Kimse “Rafa’ya dokunmayın” demiyor. Ama futbolun içinde kalmak suretiyle yapılan faulü de, “Oynatmayayım da, isterse ayağı kırılsın abi. Bana ne” gibilerden faulü de futbolcular da, hakemler de gayet iyi bilir. Bunları önlemek lazım.

Bütün kalitesine ve süratine rağmen Beşiktaş’ın geri kalan kısmını gölgede bırakmıyor Rafa.

Ciro Immobile ile çok uyumlu bir hücum partneri.

Bunlara Semih’in, rakip defansları yoran çabaları da eklenince, geçen yılın “Cenk-Abou-Muleka”lı yürüyen forvet hattının üzerine, tribüne “ilaç gibi geldi” bu çocuklar.

İlaç deyince...

Mustafa Hekimoğlu’nu ve çok büyük işler yapmasını beklediğim en taze transfer Cher Ndour’u bir yere not alın. Bu çocuklar da Kara Kartal’ın bu sezon hem ilacı hem de vitamin takviyesi olacaklar.

Dediydin dersiniz. Yazın bir kenara.

Orta sahada geçen yılki ataletini üzerinden atmış bir yapıya bürünen Beşiktaş’ta Gedson ve Musrati ile daha sağlam durması biraz zaman alabilir. Stoper mevkiinde Colley ve Paulista’nın biraz daha uyum sağlaması gerek. Gelen topları çok fazla ve çok tehlikeli bir tercihle sektiriyorlar hep. Asla sektirmeyeceksin. Daha hızlı ve sürpriz hücum eden takımlara karşı, hâlâ bir takım zaafları var Beşiktaş’ın.

Bu hafta 2 tanıdık isim, Alex De Souza ve Mehmet Aurelio’lu teknik heyeti ile Antalyaspor, geçen hafta da Samsunspor bu kadar fazla top yapabildiyse, bu kadar pozisyon hazırlayabildiyse hele ki Antalya 2 tane çok kolay gol bulabildiyse, Giovanni Van Bronckhorst’ın ev ödevinde bu zaaflar önemli bir yer tutacaktır.

Ancak son 3 maçta (GS, Samsun, Antalya) rakip ağlara toplam (5+2+4=11) gol atan bir hücum gücü, bu Beşiktaş’ın ortasını gerisini affettirecek kadar göz dolduruyor.

Ama, yukarıda da yazdığım gibi, “Futbolda dün yoktur. Bugün ve yarın vardır” şiarını hiç unutmamak lazım.

Pazar gününü unutup, gelecek maçlara odaklanacaktır Kara Kartal.

Beşiktaş’ta malzeme iyi, hava iyi, hırs ve iştah çok yüksek.

Ancak, taraftar içinde nazar inanan varsa “dua” etsin. Yok, gerçeklere inanan varsa, eksiklerin bir an önce tamiri için dilekte bulunsun.

Bu takımın bu sezon önü bir hayli açık diyebiliriz.

Kadro derinliğini sağlamak gibi bir görevi de var yönetimin.

Bazen öyle günler yaşarsınızı ki, en iyi iş yapan futbolcularınız ve hatta hattınız, birer ikişer kart veya sakatlıklarla devre dışı kalabilir.

Kulubenin de güçlendirilmesi gerek.

Ezcümle.

İnönü stadı, Beşiktaş’ın bu görünümü ve temposu ile, şampiyonluk umuduyla, bu sezon her maç “full çeker”.

Benden söylemesi.