Google Play Store
App Store
Özel’in niyeti, Sabah’ın hedefi

Yerel seçimler sonrası siyasette başlayan “yumuşama-normalleşme” süreci, gerek muhalefet gerekse de iktidar kanadında kendi taraftarlarını yarattı. Özellikle iktidar çevrelerinin sürece eleştirel yaklaşan muhaliflere dönük tavrı oldukça ilginç.

Yıllardır Erdoğan’ın arkasına dizilmeyi vazife bilen ve onun yıkıcı üslubunu sahiplenen bu kesimler, şimdilerde kimi muhaliflerin kutuplaşmış bir ortama ihtiyaç duydukları için gerginliği körükleyerek yumuşama sürecini sabote etmeye çalıştıklarını söylüyor. CHP lideri Özgür Özel’in hükümet ile diyalog kurmayı önemseyen tavrı, Saray’a yakın bu kesimlerden takdir görüyor.

“Yumuşama” ya da “normalleşme”… Adına ne denilirse densin, iki tarafın da süreçten farklı beklentileri olduğu muhakkak. CHP bunu, karşı mahalleye ulaşabilmenin yolu olarak görüyor. Liderler arasındaki görüşmelerin ve karşılıklı kullanılan “nazik” üslubun, uzun yıllar AKP’yi desteklemiş muhafazakâr seçmenin CHP’ye dönük önyargılarını ortadan kaldıracağı ve oy verme davranışını değiştirebileceği düşünülüyor.

Yerel seçimlerin ardından Özgür Özel ile iki defa röportaj yapan Sabah gazetesi ise iktidarın senaryosunda üzerine düşen rolü oynuyor. 31 Mart’taki yerel seçimden 8 gün sonra Sabah yazarı Yavuz Donat, Özel’in kapısını çalmış ve ilk röportajı yapmıştı. Röportajının başında “CHP'nin klasik siyaseti, Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığına endeksli... Varsa yoksa Erdoğan” diyen Donat, Özel’in “farkını” vurgulamıştı. Nitekim Sabah gazetesi Özel röportajını manşetine şu ifadelerle taşıyordu: “Makama saygıdan asla taviz yok” (Makamdan kasıt tabii ki Cumhurbaşkanlığı, yani Erdoğan). Altbaşlıkta da CHP Lideri’nin “Bayram günü Sayın Cumhurbaşkanı’nı arayacağım. Bayramını tebrik edeceğim” şeklindeki sözlerine yer verilmişti.

Aradan 4 aya yakın zaman geçti, “yumuşama” sürecinde bazı gerilimler oldu ama Sabah gazetesi yine Özel’e mikrofon uzattı. İkinci röportajın MHP’nin müdahalesi ve Erdoğan ile Özel arasındaki karşılıklı atışmalardan sonra gelmesi önemli. Zira söz konusu gerilim ,“Acaba yumuşama erken final mi yaptı” diye düşündürtmüştü. Sabah’ın sayfalarını bir kez daha Özel’e açmasından anlıyoruz ki iktidarın henüz böyle bir niyeti yok.

Zaten ikinci röportaj da Özel’in “Siyasette yumuşamayı halk sahiplendi” sözleriyle servis edildi. Özel’in Normalleşme, sokakta satın alındı” yönündeki değerlendirmesi, gazete tarafından öne çıkarıldı: “Siyasi gerilimin, Türkiye'ye hiçbir faydası yok. CHP'ye de faydası yok. Millet, yumuşama istiyor. Seçimden sonra 25 ile gittim. Gezdiğim her ilde, ilçede, mahallede, sokakta şunu gördüm; Yumuşamanın, normalleşmenin halkta karşılığı var.”

Özel, Sabah yazarı Donat’a Rize’de yaşadıklarını da anlattı. Rizelilerin kavgadan şikâyet ettiğini belirttikten sonra, “Onlar Erdoğan'ın tarafında duruyor ve bizi hiç dinlemiyorlardı. Söylediklerimizi duymuyorlardı. Normalleşme ile birlikte bizi daha dikkatli dinliyorlar. Söylediklerimize önem veriyorlar. Bizim seçmen, bizim mahalle zaten arkamızda... Ama karşı mahalleye seslenebilmek için ben normalleşmeyi, yumuşamayı çok çok önemli görüyorum” değerlendirmesini yaptı.

CHP’nin Özel ile yaşadığı değişime dönük vurgu, röportajın dün yayınlanan ikinci bölümünde de sürdü. Bu kez ana konu, Fetullahçı çetenin 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimiydi. Malum, eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kontrollü darbe” tanımı epey tartışma yaratmıştı. CHP’nin yeni lideri Özel ise 15 Temmuz için “Bal gibi darbe” diyordu. Özel konuşuyor, Sabah da yazıyordu: “Buna tiyatro diyen ya gerçeklikten kopmuştur ya da eksik akıllıdır. Bunu söylemek Türkiye'ye yapılmış en büyük kötülüktür. O gece CHP adına kürsüye çıktım ve bu FETÖ meselesini haykırdım.” CHP’nin tarihine darbecilik üzerinden vuran Yavuz Donat, Özel’i takdir etmeden geçmiyordu: “Tebrikler, 100 yaşındaki CHP'nin yeni nesil Genel Başkanı Özgür Özel.”

Özel’in ve CHP’nin karşı tarafa seslenebilme niyeti bir yana, iktidarın propaganda makinası, Sabah aracılığıyla ilk röportajdan bu yana farklı bir kurgunun peşinde. İktidarın gazete üzerinden yapmaya çalıştığı CHP’yi değil, mevcut tek adam düzeninin varlığını, işleyişini ve politik anlatısını meşrulaştırmak. Yerel seçimde birinci parti olan CHP’ye de düzen içinde yeni bir rol biçiliyor. “Yumuşama”nın etkisiyle partinin muhalifliğini seyreltmesi, kontrol dışına çıkmaması ve “devletin üstün çıkarlarının” farkına vararak siyasi rotasını buna göre güncellemesi isteniyor.

İktidar, kendi tabanına, eski CHP’nin gittiğini, aslında yenildiğini, sahnede şimdi “Başkan”ı kabullenen, “Yeni Türkiye” ile kavga etmeyen, “yeni nesil” CHP’nin olduğunu anlatıyor. Bu hikâye, muhalefetin başarısından çok “iktidarın zaferine” selam gönderiyor. Alt metinde “CHP’nin yola geldiği” mesajını görmemek için hayli iyi niyetli olmak lazım. Kutuplaşmanın, gerilimin ve kaosun tüm yükü de “eski CHP”nin üzerine atılıyor, Erdoğan’a zerre kadar eleştiri yapılmıyor. CHP’ye bugün tutulan alkış, yarın şartlar değiştiğinde, CHP’ye “gerginliğin sorumlusu” etiketini vurmak için de uygun zemin oluşturuyor elbette. Çünkü bu denklemde her şey CHP’nin doğruları ya da yanlışlarıyla ilgili…

Hiç şüphe yok ki iktidar olmak isteyen bir partinin farklı kesimlere ulaşabilmesi, etki alanını genişletebilmesi gerek. Ancak bunun nasıl yapılacağına ilişkin strateji, istikrarlı olmalı ve ayaklarını yere sağlam basmalı. CHP, karşı tarafa ulaşırken, iktidar ile kurduğu diyalog ilişkisini köprü olarak kullanmayı tercih ediyor. Bu kısmen işlevli olabilir ama en nihayetinde rakibinin açtığı alana bağlı. Sadakat ve aidiyet ilişkisini de temelden değiştirmiyor. Erdoğan’ın zaman kazanmak ve güç biriktirmek için ihtiyaç duyduğu “yumuşama”nın sonuna gelinip iktidar yine sert ve kutuplaştırıcı bir dili tercih ettiğinde, CHP kendisine uzak kesimlerle buluşmak için ne yapacak?

Doğru olan, mevcut kimlik temelli siyasi saflaşmayı, iktidarın ekonomideki tercihlerini deşifre eden bir retorik ve halkçı bir belediyecilik anlayışıyla bozmak, “yumuşama/normalleşme” gibi gösterilere sıkışmadan, toplumu da denkleme dahil ederek muhalefeti derinleştirmek ve erken seçimin koşullarını “daha adil bir düzen” iddiasıyla zorlamak... Belediyeleri çalışamaz hale getirmek için “SGK tahsilatı” planını devreye alan, katliam yasası üzerinden yeni kamplaşma alanları yaratmak isteyen iktidarın çekindiği de tam olarak bu.