Google Play Store
App Store

İngiliz yazar Tim Parks lüks bir otel odası fonunda pandeminin farklı grupları nasıl etkilediğini, açılan maddi ve manevi yaraları, çözüm arayışlarını, hayatın nasıl devam ettiğini anlatıyor. Parks’ın sunduğu edebiyat şölenini kusursuz bir çeviri ile okura ulaştıran Roza Hakmen’in de kitabın başarısına katkısı yadsınamaz. Yazarın üslubuna sadık kalarak metnin derinliğini koruyan, çeviri kokusunu okura hissettirmeyen, su gibi akan bir metin geçiyor elimize.

Pandemide geçmişle hesaplaşma
Tim Parks

Aslı UÇAR YILDIZ

“6 Mart 2020’de gece yarısına doğru hiç beklemediğim bir telefon görüşmesiyle Dan Sandow’un cenazesine davet edildim. Cenaze töreni ertesi gün öğleden sonra İtalya’da, Milano’da yapılacaktı. Naaş az önce JFK Havaalanı’ndan uçakla yola çıkmıştı.”

Yetmiş beş yaşındaki Frank Marriot’un gece yarısı aldığı bu davet ile Londra’dan çıkacağı yolculuk sadece yakın dostunu, gizli rakibini defnetmek, cenaze töreninde yüzleri gülümsetecek birkaç anıdan bahsetmek, yıllardır görmediği eski eşi ile karşılaşmak umuduyla çıkılmış bir seyahat gibi gözükürken, okuru da karakterin katman katman açılan içsel yolculuğuna çağırmakta.

Ömrünün son yıllarına gelmiş, hayatı iyi yaşamış eleştirmen, gazeteci Frank Marriot kendisine bile itiraf edemediği umutlar ile apar topar kendini Milano uçağında bulduğunda nasıl bir yolculuğa çıktığının farkında değildir. Üniversite yıllarından beri yakın dostu olan, kariyer basamaklarını birlikte tırmandıkları ünlü editör Dan Sandow'un cenazesine katılmasının asıl sebebi ilk eşi, oğlunun annesi Connie ile karşılaşma umududur. Boşandıklarından beri haber alamadığı eski eşinin kadim dostu ile yaşadığı yasak aşkı bildiği için cenazeye katılacağını düşünmektedir.

Gece yarısı hızla yapılan rezervasyon ile şehrin en lüks otellerinden biri olan Hotel Milano’ya yerleşip cenaze töreninin bıraktığı hayal kırıklığını heybesine koyarak otele dönen Frank, hayatını sorgulayacağı günlerin başındadır.

Karakterimiz 2020 yılının başında dünyayı kasıp kavuran, yediden yetmişe herkesin hayret ve dehşetle izlediği Covid 19 Pandemisinin Avrupa’daki göbeğinde, dış dünyadan bihaber günler geçirecek, iptal olan uçak seferleri nedeniyle şehirde, sokağa çıkma yasakları nedeniyle de otelde mahsur kalacaktır.

Bir süre yalnız başına lüks içinde yaşadığı odasında izlediği operalara, sayfaları arasında kaybolduğu kitabına pahalı şampanyası eşlik eder. Dış dünyada hastalığın yayılması oteli de etkisi altına alır. Yemek salonları sadeleşir, sosyal alanlar kapatılır, asansör bile sadece yukarı çıkmak için kullanılmaktadır. Yıllardır televizyon izlemeyen, mesleği bıraktığından beri gündemi takip etmeyen Frank’in yaşananların ciddiyetini anlaması zaman alır. Roman, karakterin lüks hücresinin hemen üzerinde çatı katında yaşayan mülteci aileyi fark etmesi, Mısırlı genç bir anne, küçük oğlu ve hasta büyük babayı, bir de kedileri Bibi’yi odasında kaçak olarak barındırması ile derinleşir.

İlk eşinden boşandıktan sonra evlendiği, kendisinden oldukça genç eşini yıllar süren bir hastalık sonunda kaybeden Frank’in bu mülteci aileye duyduğu empati hayatı boyunca faydalı bir şey yapmamış olduğu düşüncesinden mi yoksa hayatının bu son yıllarında beyaz kurtarıcı rolüne bürünerek asil bir duruş sergileme ihtiyacından mıdır bilinmez.

Belki de onu rüyasında öbür dünyadan ziyarete gelen eski dostunun tavsiyesine uyar: "Dünya değişiyor Frank ve sen de onunla birlikte değişmelisin."

Kitapları onlarca dile çevrilen İngiliz yazar Tim Parks, Hotel Milano romanının başında okuruna yaşlı bir adamın geçmişi ile hesaplaşmasını, yıllardır kendine bile itiraf edemediği şüphelerini su yüzüne çıkarıp derinlemesine tartmasını, kabullenişlerini, yaşı kaç olursa olsun gözünü, aklını kadınlardan alamayan açık sözlü ve epeyce huysuz ihtiyarın şimdiki hayatında kendine ne kadar az şeyin zevk verdiğini fark etmesini anlatıyor. Okuyucuya ufak ufak geliyorum diyen pandeminin başrole oturması ile metnin rotasını değiştiriyor ve yazar lüks bir otel odası fonunda pandeminin farklı grupları nasıl etkilediğini, açılan maddi ve manevi yaraları, çözüm arayışlarını, hayatın nasıl devam ettiğini anlatıyor.

Tabii Parks’ın sunduğu edebiyat şölenini kusursuz bir çeviri ile okura ulaştıran Roza Hakmen’in de kitabın başarısına katkısı yadsınamaz. Yazarın üslubuna sadık kalarak metnin derinliğini koruyan, çeviri kokusunu okura hissettirmeyen, su gibi akan bir metin geçiyor elimize. Türk edebiyatının en değerli çevirmenlerinden biri ile okura ulaşmış olması bile romanı okunmaya değer kılıyor.