Türkiye aylardır pandemiyle mücadeleyi rafa kaldırdı. Hastalık yok gibi davranıyoruz, çünkü insanlara o mesaj verildi. Bir zamanların her yere yazılan mesajı “maske mesafe temizlik” unutuldu. COVID-19 ile ilgili verilerin doğruluğu tartışılırken, 14-27 Kasım 2022 haftasından sonra hiç veri yayınlanmaz oldu. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) altı aydır Türkiye’den veri gitmediğini öğreniyoruz. Test sayılarının, aşılamanın çok azaldığını gözlemliyoruz. Bu koşullarda yeni varyantların Türkiye’de görülüp görülmediğini sormak zaten akla ziyan, belli ki bu tür bilimsel tespitlere ihtiyacımız da yok.

Hatırlatalım, söz konusu olan insan hayatıdır ve dünya salgınları yok saymanın ölümcül sonuçlara yol açtığını deneyimleyerek öğrendi. COVID-19 salgını bu gerçeğin güncel şahidi olarak ortada duruyor. Bilanço ağır, dünyada vaka sayısı 670 milyonu, ölümler 6 milyon 700 bini geçti. Yaklaşık 22 milyon aktif vaka olduğu bildiriliyor. Bunun sadece verileri bildiren ülkelerden toplandığını, Türkiye gibi ülkelerden veri gelmediği için bu rakamların gerçeğin ancak bir bölümünü gösterdiğini akılda tutmalıyız.

VİRÜS YOLUNA DEVAM EDİYOR

COVID’in yeni varyantı, halen bir Omikron varyantı olarak tarif ediliyor, XBB.1.5 adını aldı. Ancak bilim insanları “Kraken” de diyorlar. Kraken İskandinav folkloründe saldırgan bir deniz canavarı. DSÖ şu ana kadarki en bulaşıcı varyant olarak bildiriyor. Vakaların çoğu ABD ve İngiltere’den. Hastalık şiddeti ve aşı ya da hastalık ile elde edilen antikorlardan ne kadar kaçabildiği konularında veri toplanmaya çalışılıyor.

DSÖ verilerine göre en son 12 Aralık 2022-8 Ocak 2023 arasında 14 milyon COVID-19 vakası bildirildi ve 49 bin kişi hayatını kaybetti. Bu dört haftada önceki dört haftaya göre hasta sayısında yüzde on, ölümlerde yüzde 22 artış var. Son bir ayda Çin’de 60 bin, Japonya’da 9 bin, ABD’de 12 bin can kaybı oldu. Bunlar Çin ve Japonya için ne yazık ki pandeminin başından beri en fazla can kaybı anlamına geliyor.

Sadece COVID-19 değil, grip ve diğer solunum yolu enfeksiyonları da yaygınlaşmış durumda. COVID-19’un uzun süreli sağlık sorunlarına neden olduğunu da görüyoruz. Pandemi boyunca ertelenen sağlık hizmeti ihtiyaçlarıyla da birleşince ülkemizde hastanelerdeki kalabalıkların, sağlık çalışanları üzerinde artan iş yükünün, hastanelerden bir türlü randevu alınamamasının bir nedeninin de burada yattığını anlayabiliyoruz.

NE YAPMALI?

Bu sorunun cevabını insan denen “akıllı” canlının samimiyetle aradığı konusunda şüpheliyim. Ülkemizin içine sürüklendiği kuraklığa, iklim değişikliğine, meraların ve tarım arazilerinin bile yapılaşmaya açılmasına, bir yanda yoksulluğa bir yanda aç gözlülüğe bakılırsa ne demek istediğim görülecektir.

Tüm bunlar bir yana, “hastalığı ve ölümleri sınırlamak için bugün ne gerekiyor” derseniz, DSÖ’nün geçtiğimiz hafta maske, tedavi ve hasta bakımı konularında güncellediği önerilerine bakabiliriz. Maske hastalığın yayılmasını önlemedeki anahtar rolünü sürdürüyor. Hastaların yakınmalar başlamasından itibaren 10 gün izolasyonda olması, başka kişilerle temas etmemesi gerekiyor. Türkiye’de artık bu takip neredeyse hiç yapılmıyor.

Aşılanma çok önemli, ancak orada da sorunumuz var. İlk çıkan virüsle birlikte Omikron’u da içeren ikili (bivalan) aşı ile hatırlatma dozu öneriliyor, ancak ülkemizde bu aşılar yok. Yapılan çalışmalar Türkiye’de yapılagelen inaktif aşıların özellikle risk grubundakiler için yeterli olmadığı yönünde. Hem hatırlatma dozlarının hem de yenilerinin mRNA aşılarıyla yapılması öneriliyor. Bağışıklık sistemi baskılanmış olanların beşinci doz, 50 yaş üstü ve kronik hastalıklar gibi risk grubunda olanların dördüncü doz mRNA aşılarını tamamlamaları tavsiye ediliyor. Aşılar hastalığı tam önlemese de ağır hastalık ve ölümleri büyük oranda azaltıyor.

Pandemi sürüyor ve bir çeşit salgınlar çağındayız. Bugüne ve geleceğe dair iyi düşünmemiz ve ona göre tutum almamız gerekiyor. Gelin, 2023’ü ve seçimleri daha yaşanabilir bir Türkiye ve dünya için sorumluluklarımızı bilerek değerlendirelim.