Paralel çizgilerin sıkıntısı
Bir tarafımız deniz, bir tarafımızda yazlıkçı siteleri. Sitelerin girişindeki uyarı levhaları, sahil yolunda gezintiye çıkanlara yabancı olduklarını hatırlatıyorlar: “Yabancıların girmesi yasaktır.” Herkese ait olan ve herkesin birbirine yabancı olduğu kamusal alan, deniz ile site sınırları arasına sıkışmış ince uzun bir şerit; tüketim bandı gibi işliyor. Yabancılar akşam oldu mu kıyı şeridinde yürüyüşe çıkar ve yol boyunca yerleştirilmiş tüketim mekânlarında boş zamanlar tüketilir. Oysa çok yakın zamana kadar kamusal alan aynı zamanda bir karşılaşma mekânıydı. Yabancı bedenlerin birbirleriyle tepkimeye girdikleri, kimi zaman uyuştukları, kimi zaman çatıştıkları bir deney sahası. Kimyaların uyuşup uyuşmadığı, ancak kamusal alandaki karşılaşmalar tarafından belirlenebilir. Şimdilerde kamusal alanda herkes paralel çizgiler yasasına itaat etmek zorunda; bedenlerin birbirlerine dokunmamaları gerekiyor. Paralel çizgiler yasasına göre düzenlendiğinden beri kamusal alan, birbirleriyle kesişmeyen bedenlerin sadece tüketim nesneleriyle ilgilendikleri, birbirleriyle konuşmak zorunda kaldıklarında da doğrudan değil, ancak tüketim nesneleri aracılığıyla konuşabildikleri bir tüketim bandına dönüştü. Üretim ve tüketim bantları kapitalist ilişkilere içkindir.
∗∗∗
Üretim bantlarını terk edip tatile çıkanlar için boş zaman, ancak tüketim bantlarında değerlendirilebilir. Bir taraflarında ufka dek uzanan deniz, diğer taraflarında sitelerin tel örgüleri. Etrafları sarılmış, teslim olmaktan başka seçenekleri yok gibi. Bazen gözler ufuk çizgisine takılıyor. İşte o zaman özgürlüğe yelken açmak geçiyor içlerinden. Çok geçmeden gemilerinin olmadığı geliyor akıllarına ve hüzün kaplıyor içlerini. Sahi kimin aklına uyup da yakmışlardı gemilerini? “Gemisiz uygarlıklarda düşler kurur, maceranın yerini casusluk, korsanların yerini de polis alır” (Foucault). Düşleri kurudu, hayal kuramıyorlar artık. Onun yerine kıyı şeridinde bir aşağı bir yukarı paralel çizgiler çiziyorlar. Yasaya göre paralel çizgilerin sonsuza kadar kesişmemesi gerekiyor. O yüzden pürdikkatler; kesiştiklerinde “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçu”ndan tutuklanacaklarını biliyorlar çünkü. Aralarında, kılık kıyafetlerinden asla ayırt edemeyeceğiniz kürtajcılar dolaşıyor. Ne olur ne olmaz, rastlantı eseri karşılaşmalar olabilir, karşılaşanlar birbirlerini dölleyebilir ve özgürlük düşüncesine hamile kalabilirler. Yasalarda bu tür hamilelikler istemeyen gebelikler olarak tanımlanıyor. Beyinlerini sadece iktidar dölleyebilir. İstenmeyen gebeliklerde, fetus halindeki özgürlük anında polisiye işlemlerle alınır. Kürtajcıları, ancak kendilerini kürtaj sırasında ifşa ettiklerinde tanıyabilirsiniz: “Biz burada kürtaj yapıyoruz.”
∗∗∗
Denize yelken açmanın, düşüncelere kanat takmak olduğu romantik zamanlar çok mu gerilerde kaldı? “Burada her şey düşüncelere kanat takıyor, hareket veriyor ve hava sahasını genişletiyor. Kıyıdayken insan ölü bir noktaya takılı ve bir durumun dar çemberiyle sınırlı” (Herder). Kıyıdayız, ölü bir noktaya takılıyız ve sadece ölü taklidi yapanlar hayatta kalabiliyor. Keşke hayallere yelken açabileceğimiz gemilerimiz olsaydı diye geçiyor içimizden. “Merak etmeyin” diyor iktidar, “hepimiz aynı gemideyiz”. Kim demiş “gemisiz uygarlıklarda düşler kurur” diye? İktidarın gemisinde düşler asla kurumaz; iktidar düş kurmaya devam eder ve bizler de iktidarın düşlerindeki düşsel varlıklar olmaya devam ederiz. Elbette düşüncelerine kanat takıp paralel çizgiler yasasını ihlal edenler ve gemiyi terk edenler de oluyor. Kaptana göre onlar farelerdir. Fareler çok akıllı hayvanlardır, hızla birbirlerini dölleyerek kendilerine kaptansız yeni bir hayat kurabilirler. Düşler ve düşünceler, ancak bedenler birbirlerini dölleyebildikleri zaman kanatlanabilir ve ufuk çizgisine doğru yelken açacak olanlar da onlardır, yasayı ihlal edip birbirlerini dölleyenler.
Paralel çizgiler yasası ihlal edilmeden yeni bir dünya kurulamaz. MÖ 1. yüzyılda yaşamış Romalı şair ve filozof Lucretius da yeni bir dünyanın ancak paralel çizgiler yasasını ihlal eden atomlar tarafından kurulabileceğini söylüyor: “Atomlardan biri yolundan saparsa, komşu atomla bir karşılaşma olmasını ve bu da bir dünyanın doğuşunu tetikler.”