Google Play Store
App Store

İnsan döngüsel bir varlıktır. Şeylerin etrafında, şeyler de onun etrafında döner. Hayatını döngüler yönetir. Her şey dönmektedir, dünya, gezegenler, mevsimler. İnsan adeta bir dönme dolapta yolculuk etmektedir; döngüsel zamanın içine yerleşmiştir. Hiçbir şey yerinde sabit kalmaz, zamanı geldiğinde yerini bir diğerlerine terk eder. Kötü günlerin ardından mutlaka güzel günler gelir ya da tam tersi. Çok gülerse ağlayacağına, ağlıyorsa çok yakında güleceğine inanır. Zaman, lunaparktaki oyuncaklar gibi sürekli dönmelidir, yoksa canı sıkılır. “Bu sıcak, ardından bir fırtına getirecek, öyle olacağına, yüzyıllar ve yüzyıllardan beri insanların kutsal kabul ettikleri her şey üzerine yemin ederim” (Gombrowics, Kosmos, Can). Fakat zaman çok uzun zamandan beri dönmüyor ve beklenen fırtına da bir türlü gelmiyordu. Ve durgun bir su birikintisinin başına gelenler onun da başına geldi, zaman çürümeye başlamıştı. Önce bedenleri birbirine bağlayan bağlar çürüyüp dağıldı. Ardından da bedenler, çürüyüp parçalarına ayrılmaya başladı. Bir zamanlar kovalent ve iyonik bağlarla birbirine bağlanmış bütünlükler şimdi hızla inorganik bileşenlerine ayrılıyordu. Havada kesif bir metan gazı kokusu var, dayanılacak gibi değil. Fakat insan bir süre sonra kendi kokusuna da alışır. Çürümenin kokusu hiçbir kokuya benzemez, bu iğrenç kokuyu ancak dışarıdan gelen biri fark edebilir.

∗∗∗

Hiçbir şey kımıldamıyordu, manzara bir natürmordu andırıyor. Zaman akışkanlığını yitirip pıhtılaşmıştı. Akan ve sonra yeniden başa dönen tek şey, ekranlardaki görüntüler. Ve insanlar mecburen ekranlara kilitlendiler. Sokaklardaki ilan panolarında bir işitme cihazı reklamı insanları uyarıyordu: “Evde televizyonun sesini çok açan biri var mı? Biliyor musunuz? Bu durum işitme kaybının en sık görülen belirtilerinden biridir.” Televizyonların sesleri sonuna kadar açıktı. Konutları birbirinden ayıran duvarlar yeterince yalıtılmamıştı; komşulardan gelen televizyon sesleri birbirine karışıyordu. Sadece koku alma yetilerini yitirmemişlerdi, işitme duyusunda da ciddi kayıplar yaşanıyordu. “Duydun mu baba, gök gürültüsü, çok uzakta, ormanın arkasında?” (Kosmos). Bırakın gelmekte olan fırtınanın sesini, iç seslerini bile işitecek halde değildiler. Zaten televizyonlarının sesini iç seslerini bastırmak için açmışlardı. Bilirsiniz, çenesini kapadığı an, insanın iç sesi konuşmaya başlar, gevezedir. Pişmanlıklarını dile getirir, insan sussa bile vicdanı konuşmaya devam eder. Fakat insan kendi iç sesine tahammül edemez. O yüzden dış seslerin bağımlısıdır; kim konuşursa konuşsun, fark etmez, yeter ki iç ses duyulmasın. İnsan bir kez parçalanmaya görsün, zamanı geri saramazsınız. Dört bir yana dağılmış parçalarınızı tek tek toplayıp birleştirmeniz, kendinizi sil baştan yeniden inşa etmeniz gerekecektir. Toplumsal bir beden kolay inşa edilmez. Çok zahmetli bir iştir. Şimdi her şey parçalarına ayrılıp hızla dağılıyordu. Fakat iç sesler artık daha şiddetli çıkıyor, televizyonların sesleri iç sesleri bastıramıyordu ve durmadan parçalanma sürecini ve sonuçlarını hatırlatıyorlardı: “Keşke şunu ya da bunu yapmasaydın”. Fakat yapmıştı ve parçalanma koşullarına boyun eğmişti. Şimdi parçalarıyla başa kalmıştı ve üstelik giderek daha fazla parçalarına ayrılıyordu. “Zor iş: Odamızın tavanına çizilmiş ok, bize buralarda bir şeyi işaret etmekte bile olsa bile… İnsanı ezen miktarda ilişki, bağlantı karmaşası… Alfabenin bütün harflerini kullanarak kaç cümle yapılabilir? Bu yüzlerce ottan, tümsekten ve başka ayrıntılardan ne kadar anlam çıkarılabilir?” (Kosmos). Fakat anlam çıkarmak ve ilişki, bağlantı karmaşasıyla baş etmek zorundaydı; parçalanmadan ancak anlam yaratarak kurtulabilirdi.

∗∗∗

Kendini darmadağınık duyumsamayan var mı? Bir beden daha ne kadar dağılabilir? Dağılmanın da bir eşiği var, eşik aşıldığında insan kudretini yitirir ve parçalarını bir araya getiremeyebilir. Henüz eşik aşılmamıştı, kudretliydiler. İlk parçalar birleştiğinde havada, sadece birleşen parçaların duyumsayabildiği küçük bir esinti meydana geldi. Birleşen parçalar çoğaldıkça, esinti giderek şiddetlendi. Ve sonunda beklenen fırtına gelmiş ve zaman yeniden akmaya ve dönmeye başlamıştı. Ve şeyler artık eskisi gibi değil, şimdi her şey başka türlü akıyor.