Parılda çılgın elmas
Kitap, Syd Barrett’ın müzik anlayışının kökenleri ile başlıyor. Barrett’ın Cambridge günlerinde yaşadığı ilk müzikal denemeleri, çevresinde hep “parlak, yaratıcı, karizmatik” gibi sıfatlarla anıldığını görüyoruz.

Serkan Fırtına - Yazar
Dünyanın en iyi ve en etkili gruplarından biri olan Pink Floyd için kalem oynatmak, onlarla ilgili bir kitap hakkında yazarken bile çok zor. Ne yazsak eksik kalır, ne söylesek bir şeyleri de unutmuş oluruz diyeceğimiz bir hikâyedir Pink Floyd. Deneysel müziğin, saykodelik ve progresif rock’ın, stadyum konserlerinin, müziğe ışık ve teatralliğin dinamiklerini katan ve bu saydıklarımın öncüsü Pink Floyd kurulduğu 1965 yılından bu yana dünyanın herhangi bir yerinde her an dinlenmeye devam ediyor.
Syd Barrett ismi kimilerine göre deha, kimilerine göre ise uyuşturucudan delirmiş ve kariyerini sonlandırmış biri anlamına geliyor. Ama tartışmasız bir gerçek var ki Pink Floyd’a ismini, cismini ve ruhunu veren bir ikon Syd Barrett. Önüne efsane sıfatını hak eden bir karakter. Edebiyat ve sanatta karakterin eşi benzeri olmayan özellikler toplamı olduğu düşünüldüğünde Syd Barrett’ta elbet bir hikâye kahramanı.
Daha 20 yaşındayken rock müziği bambaşka boyuta taşıyarak önemli bir figür haline gelen Syd, bu aşırı yükselişini kendi zihni ve ruhu ile bütünleştiremediği için paraşütsüz bir atlayış yaparcasına ait olduğu sahneyi terk etti. Müzik endüstrisi ile başı her zaman belada olan Syd Barrett’ın müzik ve piyasa ilişkisi bağlamında kendi değerleri ve popüler kültürün kuralları arasında sıkışması en büyük sorunuydu. Kendisinden sonraki David Bowie gibi birçok müzisyene ilham kaynağı oldu ama en çok eski arkadaşlarına. Grup, onunla yolları ayırdıktan sonra yıllar boyu birçok şarkıyı ona ithaf etti ve bir gölge gibi eski arkadaşlarının ruhunu yanlarında taşıdı. Gruptan ayrıldıktan sonra iki solo albüm denemesine girişen Barrett, sonrasında müziği tamamen bırakarak, ilk aşkı resimle ilgilenip kendini inzivaya çekti ve 2006 yılında bu dünyadan göç etti.

Barrett külliyatımız Türkçede maalesef iki eserle sınırlıydı. Stüdyo İmge’nin her biri altın değerinde olan kitaplarından, 1991’de yayımlanan Mike Watkinson ve Peter Anderson’ın hazırladıkları, Ömer Saruhanlıoğlu’nun Türkçeye çevirdiği Crazy Diamond Syd Barrett Pink Floyd’un düşüşü, yine Stüdyo İmge tarafından 2006’da yayımlanan Sabri Kaliç’in yazdığı Syd Barrett Kenardaki Dahi adlı eserlerden başka bir şey yoktu elimizde.
Pink Floyd’u genel olarak ele alan kitaplar yok değil. Geçen yıllarda yayımlanan, Fatma Berber ve Sümeyra Tetik’in birlikte yazdıkları Pink Floyd Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı (Destek Yayınlar) adlı çalışma da Syd Barrett’ı merkezine alan bir Pink Floyd kitabı.
Pink Floyd ve Barrett severler yakın zamanda güzel bir kitapla buluştu. Barret hakkında böylesine ayrıntılı bir çalışma olmayışı gerçeği göz önüne alındığında bu kitap bizim gibi ilgililer için çölde vaha gibi oldu. A. Tufan Palalı Kendine Sürgün Syd Barrett – Bir Pink Floyd Fenomeni adlı kitabında Syd Barrett efsanesini tüm yönleri ile alıyor ve şu sorunun peşine düşüyor: Syd neden grubundan ayrı düştü? Ve kariyerinin başındayken neden Melville’in Katip Barteby’si gibi yapmamayı tercih eden birine dönüştü?
Kitabın en iyi yanlarından biri ayrıntılı bölüm notlarıyla oluşturulması olmuş. Bu ayrıntı fazlalığı okuma zorluğu yaratabilir ama böylesine önemli ve ayrıksı bilgileri, bu şekilde vermenin gerekli olduğu konularda en iyi yöntem bu. Özellikle Barrett’ın kişiliğini, müziğini ve yaşamının dramatik kırılma noktalarındaki ayrıntıları öğrenmiş oluyoruz.
Kitap, Syd Barrett’ın müzik anlayışının kökenleri ile başlıyor. Barrett’ın Cambridge günlerinde yaşadığı ilk müzikal denemeleri, çevresinde hep “parlak, yaratıcı, karizmatik” gibi sıfatlarla anıldığını görüyoruz. Barrett’ın Shakespeare, Lewis Carol, James Joyce gibi yazarları okuduğunu, Kenneth Grahame’nin Söğütlükte Rüzgâr adlı kitabının ilk Pink Floyd albümünün adının da alıntılandığı bir eser olması gibi püf noktaların arka planlarını da öğrenmiş oluyoruz. Kitap, Pink Floyd’un kuruluşundan itibaren Barrett ile fiziksel olarak geçirdiği evreleri bölümler halinde sunuyor. Kronolojik sıkıcılıkla değil; hem Barrett’ı hem Pink Floyd’un ilk dönemlerini, hem de dönemin müzik dünyası içinde nasıl konumlandıklarını gözler önüne seriyor.
Yola onsuz devam eden Pink Floyd, Shine On You Crazy Diamond adlı şarkılarıyla eski dostlarına şöyle sesleniyordu: “Anımsa gençliğini, güneş gibi parlardın. Parılda çılgın elmas…”
Rick Wright, Roger Waters, Nick Mason, David Gilmour ve Syd Barrett beşlisi iyi ki bu dünyaya silinmez izlerini bırakmışlar. Yoksa sadece Rock tarihi değil daha birçok şey eksik kalırdı…


