“Patates, soğan, güle güle Erdoğan” muhalefetin seçim mitinglerinde öne çıkan sloganlardan olmayı sürdürürken artan yoksullukla beraber derinleşen gıda krizinin nasıl yaratıldığına, hem üreticinin hem de tüketicinin haklarının nasıl gasbedildiğine dair yeni iddialar ortaya çıkıyor. Bunlardan biri de Ali Yeşildağ tarafından dile getirildi. İddialara göre, AKP iktidarının 2005-2015 yıllarında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı olarak görev yapan Mehdi Eker “yıllarca kendi bakanlığını soydu.”

Buna göre 2009 yılında “tarımsal kalkınma” için Avrupa Birliği’nden “büyük tarım alanları” kurmak üzere alınan 3.5 milyar dolarlık fonla, Eker’in yüzde 50’sine ortak olduğu 8 şirket kuruldu. Yeşildağ “İthal et ve bakliyat kararı sadece birkaç kişinin zengin edilmesi için alındı” diyor. Elbette bu iddialardan bağımsız olarak bugüne kadar ithalat desteklerinden kârlı çıkan her zaman sadece şirketler olmuştur. Fakat bu kararlardan zararlı çıkanlar da olmuştur. Sıklıkla fiyat baskılama gerekçesiyle yapılan ithalat, gümrük vergisi indirimleri gibi teşviklerinin üretici ve tüketicilere önemli ölçüde zararı olmuştur.

***

Bu iddialara şüpheyle bakaduralım Mehdi Eker’in bakanlığı döneminde aldığı kararların tarımsal üretime verdiği zarar ortada. Hatta öyle ki Eker’in 2005-2015 yılları arasında attığı adımlar tersine çevrilmeden tarımdaki sorunların, çiftçinin girdi maliyetinden, meralara erişimine kadar yaşadığı sorunların çözülemeyeceğini söylemek mümkün. Zira, Eker’in ithalat desteklemekle kalmadığı bu dönemde, küçük çiftçiliğin ve köylülüğün tasfiyesinin en önemli adımları olarak niteleyebileceğimiz birçok karar alındı.

Örneğin Türkiye Gübre Sanayii A.Ş.’nin (TÜGSAŞ) tüzel kişiliğinin Sümer Holding A.Ş. ile birleştirilerek sona erdirilmesi 19 Eylül 2005 tarih ve 6392 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildi[1]. Gübre üretimi yapan kamu kuruluşlarının tamamının özelleştirilmesi ile bu karar, gübre fiyatlarını birkaç tekelci şirket tarafından belirlenir hale getirmişti. Bugün üreticinin gübreye erişimde yaşadığı pahalılık ve fiyat istikrarsızlığı sorununun önemli bir adımıydı.

Eker dönemine denk gelen bir başka karar 2006’da çıkarılan Tohumculuk Kanunu. Bu kanun köylülerin tohumluk ve bunlardan üretilmiş fideleri satmalarını yasaklayarak yerel tohumların kökünü kurutmuş; tohum üretim, ticaret ve denetimini tohum şirketlerine bırakmış ve böylece çiftçilerin en önemli üretim aracını ellerinden almıştır.

Bir diğer karar 2012’de çıkarılan Büyükşehir/Bütünşehir Yasası… Bu yasa ile 16 bin köyün tüzel kişiliği bir gecede ortadan kaldırıldı. Köylerin ortak kullanılan otlak ve mera gibi varlıklarına, içme suyu kaynaklarına, tarlalara… köy üzerine kayıtlı mal ve varlıklara el konulmaya, özelleştirmeye başlandı. Köylünün yaşam alanı üzerinde tüm tasarruf hakkı da böylece gasp edildi. Köyleri kent politikasına tabi kılan bu yasa, bugün tarımın krize girmesini, verimli toprakların amaç dışı kullanımını, orman ve meraların ranta açılmasını artıran bir etki meydana getirmiş son derece hatalı bir adımdı.

***

Bugün meydanlarda, toplumsal muhalefetin iktidar değişikliği talebinin öne çıkan simgeleri olan soğan ve patates, şarbon krizi yaşandığında da, tanzim satışlar kurulduğunda da, birileri sofralarını egzotik meyvelerle donatırken toplumun geniş kesimleri taneyle sebze alırken de itirazın simgesi olmuştu. Bu çerçevede değişim talebi kadar toplumsal muhalefetin gelecek dönemin yeni yönetiminden beklentilerini de ifade ettiklerini söylemek mümkün.

Bu anlamda toplumsal muhalefet ekmek eskisinden ucuza satılsın diye ekmekle demokrasiyi, açlıkla barışı bir arada düşünmenin önemini hatırlatıyor, talep ediyor. 14 Mayıs’a birkaç gün kala, gelecek günlerin güzelliği için talan ve zorbalık hakimiyetinin son bulacağına yönelik umudumuz da burada yer buluyor.

[1] https://www.birgun.net/haber/turkiye-tariminda-ozellestirme-2-gubre-sut-yem-ve-sekerde-donen-oyunlar-206962