Perhiz ve turşu
Biliyorum, birkaç gündür yaşananların üzerine dünkü kayyım atamaları da tüy diktikten sonra, böyle bir başlık abes görünecek, hafif kaçacaktır!
Oysa, bu başlık hafife alınan bir şeyin ağırlığını ifade etmek için atıldı. Rejimin adını koyamamanın, onu doğru tanımlayamamanın, tanımlar gibi yapıldığında da o tanıma uygun mücadele stratejisini geliştirememenin ağır sonuçlarına işaret için…
“Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” deyimi; birinin eylem ve söyleminin kendi eylem ve söylemiyle çelişmesini vurgulamak, söyledikleri ile davranışları birbirleriyle örtüşmeyen insanları kınamak için dile getirilir. Bazen bu anlamda bir şaşkınlığı da ifade eder!
Devlet Bahçeli, Öcalan’ı Meclis’e davet etti. Erdoğan ortağına destek verdi, Kürtlere uzatılan eli tutmaları çağrısı yaptı, 40 yıllık siyasi hayatını Kürt sorununun çözümüyle taçlandırmak istediğini söyledi.
Bu söylem Meclis kürsüsünden teşekkürle de karşılandı, süreci ilerletmeye bir katkı olur umudu, yeni bir perhiz başladıysa belki lahana turşusu yenmez düşüncesiyle!
Geçen günkü başlığı gayet ciddi “Böl, parçala, yönet!” yazımda; “Bizi Esenyurt’a getiren süreç, iktidarın niteliğini doğru tanımlamış olanlar için ‘sürpriz!’ değil. Esenyurt Meydanı ise önümüzdeki süreçte yaşanacaklar açısından dilerim güzel bir sürprizin işareti olur! O sürpriz; Türkiye’de demokratik bir dönüşümün, başta sol olmak üzere, mevcut rejimi ‘otokratik’ olarak tanımlayan ve parlamenter demokratik bir rejime geçmeyi ‘en önemli’ sayan herkesin birlikte mücadelesidir!” demiştim.
Yeni kayyım atamaları, belediyelerin ablukaya alınması, AKP ve MHP’liler içeri buyur edilirken Esenyurt’un seçilmiş CHP’li Belediye Meclisi üyelerinin tartaklanarak yaka paça dışarı atılmaları sonrası o cümleleri tekrar edeceğim. Kavranması, söylenmesi ve yapılması gereken bu!
İktidarın söyledikleri ile yaptıklarının, perhizi ile yediği turşunun bir uyumsuzluğu yok! Uyumsuzluk varsa; iktidarın adını doğru koymak ve ona uygun mücadele yöntemini geliştirmek noktasında bocalama yaşayan muhalefet cephesinde vardır.
Yaşananları iktidar bloğu içinde bir mücadele olduğu ve o mücadeleyi de sertlik yanlılarının kazandığı şeklinde yorumlamak da fazla iyimserlik olur. Bu perhizle (rejimle) yenilecek olan da hepimize yedirilecek olan da bu, başka bir şey değil!
Kayyım atanan yerlerde her türlü toplantı, gösteri, yürüyüş, basın açıklaması vb. de 15 gün süreyle yasaklandı. Yarın daha çok kayyım, daha fazla yasak olursa şaşırır mıyız? En olmayacak biri “terörist”, “hain”, “casus” ilan edilirse şaşırır mıyız?
Özgür Özer, bölgede barış denilince ilk akla gelen isim, daha geçen hafta cumhurbaşkanı yardımcısı ile iki ailenin barışına aracılık etmiş Ahmet Türk’ün üçüncü kez görevden alındığı Mardin’e giderken; “Günlerdir yaşananlardan hiçbir ders almadan, söylenenlere hiç kulak asmadan” bildiğini okuyan iktidara seslenerek “Uyarıyorum, söz bitmek üzeredir. Bu kötülükle mücadele etmek için ne gerekiyorsa o yapılacaktır” dedi.
Ahmet Türk; “Bir çözüm ve barış için el uzatılmasını beklerken, halkın iradesine el uzatılmıştır. Biz sorunların diyalog ve müzakereyle çözülmesini beklerken, halkın çözüm beklentilerine tuzak kurulmuştur. Asla boyun eğmeyeceğiz, asla mücadeleden geri durmayacağız” dedi ve “normalleşme dedikleri budur” diye de ekledi.
İktidar, güçlendirilecek dediği “iç cephe”ye kayyımlarla daldı. Umarız artık kimsenin kuşkusu kalmamıştır: Gökhan Günaydın’ın da dediği gibi “Demokrasi için birleşme, her şeyi yeniden gözden geçirme zamanı”dır ve artık iç cepheyi güçlendirecek olan da muhalefettir!