Zelaya, Lugo, Rousseff, Morales derken şimdi de Castillo. Latin Amerika’daki 21. yüzyıla özgü yeni darbeler sürecinin son kurbanı Castillo oldu. Peru oligarşisi bir yılda istediğini elde etti. Latin solu hem emperyalizme, hem ırkçılığın sindiği “beyaz yakalı muhalefete”, hem de uluslararası finans kapitale karşı mücadele veriyor.

Peru oligarşisi böyle istedi; solcu lider Castillo’ya darbe
Gözaltına alınan Pedro Castillo (sol 2), polis aracının içinde görülüyor. (AA)

Amerikan emperyalizminin ‘arka bahçesi’ Latin Amerika’nın kesik damarları kanamaya devam ediyor. 2009’da Hondu-ras’ta Manuel Zelaya’ya, 2012’de Paraguay’da Fernando Lugo’ya, 2016’da Brezilya’da Dilma Rousseff’e ve hatta 2019’da Bolivya’da Evo Morales’e karşı gerçekleştirilen darbelerin bir benzeri bu kez Peru’da Pedro Castillo’ya karşı gerçekleştirildi.

Temmuz 2021’de göreve gelen solcu devlet başkanı Castillo, tıpkı Brezilya’da, Paraguay’da, Honduras’ta olduğu gibi benzer, “yolsuzluk, usulsüzlük, kötü yönetim” gibi suçlamalarla görevinden azledildi. Gerekçe, hükümeti devirmeye çalışmakla suçladığı Kongre'nin feshedildiğini ve acil durum hükümeti kurulduğunu duyurması. Hemen akabinde Kongre karşı hamlede bulunarak Castillo’yu görevden alarak cezaevine gönderdi.

And Dağları ülkesi on yıllardır siyasi istikrarsızlığın, erkler arasındaki çatışmaların hüküm sürdüğü, toplumsal huzursuzluğun eksik olmadığı bir toplumsal iklime sahipti. Yerli kökenli Castillo’nun Temmuz 2021’deki seçimi bu kaynamanın üzerine oturdu.

Peru oligarşisi Latin Amerika’nın en güçlülerinden. On yıllar boyunca Maoist gerilla hareketi Aydınlık Yol ile yaşanan savaşın da etkisiyle bu oligarşik yapı ülkeyi adeta rehin aldı. Ordu, Katolik Kilisesi, toprak sahipleri ve mali sermayeden oluşan dörtlü kast sistemi bugüne kadar ülkeye hükmetti. Platoların büyük toprak sahipleri, sahilin asker kökenli elitleri ve büyük kısmı Avrupa kökenli olan endüstri ve finans elitleri yüzyıllar boyunca ülkeyi oligarşik şekilde yönetti. Ülkenin 90’lı yıllarına damga vuran Japon kökenli Devlet Başkanı Alberto Fujimori'nin katı otokratik neoliberal ekonomik politikaları yeni sınıfsal zümreler yarattı.

Bu egemen yapı bugün de etkin ve bir devlet başkanını bir yıl içerisinde devirecek kadar güçlü.

SOLCU LİDERLER NEDEN HEDEF?

İnka’ların yurdunda neler oluyor? Peru’da yaşananların yabancısı değiliz. Korkut Boratav hocanın da yazılarında belirttiği üzere Brezilya’da, Peru’da, Şili’de, Kolombiya’da, Ekvador’da ve daha pek çok Güney Amerika ülkesinde sol liderler, “yerli sermaye, uluslararası finans kapital ve ABD” ittifakının karşı-devrim hamleleri ile cebelleşiyor.

Korkut hocadan aktarırsak; Latin Amerika’da sınıf ve ırk ayrımıyla mücadele iç içe. Latin solu hem emperyalizme, hem ırkçılığın sindiği “beyaz yakalı muhalefete”, hem de uluslararası finans kapitale karşı mücadele veriyor. Yerleşik sınıf hiyerarşisini aşındıran bölüşüm politikaları, beyaz yakalı emekçileri ve “orta sınıfları” tedirgin edebiliyor.

Peru’da yaşananların bir benzerinin Lula’nın 1 Ocak’ta devlet başkanlığını devralacağı Brezilya’da da yaşanma tehlikesi yok değil. Kongre’de çoğunluğun sağın elinde olduğu Brezilya’da da oligarşik güçler pusuda bekliyor olacaklar. Kolombiya tarihinin ilk solcu devlet başkanı Gustavo Petro da benzer bir tuzakla karşı karşıya.

Castillo'nun, siyasi ve ekonomik seçkinler tarafından kendisini zor durumda bırakacak kararlar almaya zorlandığını söyleyen Meksika'nın sosyal demokrat Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador'un şu açıklaması ne demek istediğimizi net biçimde somutlaştırıyor: "Ekonomik ve siyasi seçkinlerin çıkarları ile Castillo'nun meşru başkanlığı başından bu yana çatışıyor. Castillo'ya karşı çatışma ve düşmanlık atmosferi oluşturuldu ne yazık ki. Onun, düşmanlarının işine gelen talihsiz kararlar aldığını düşünüyoruz."

PEMBE DALGA MI KIZIL DALGA MI?

Bu direnç nasıl kırılabilir? Latin Amerika’nın tamamına yakını sol, sosyalist, sosyal demokrat liderlerin eline geçerken esen “Pembe-kızıl dalga teslimiyet mi, kendine özgü bir başarı mı?” sorusuna yanıt da verili gerçekliğin içinde yatıyor.

Lula’nın da Petro’nun da ülkedeki egemen sınıflarla işbirliği yapması, bu kesimlere yeşil ışık yakması tam da bu nedenle.

Castillo’nun başkanlık sarayından cezaevine gönderilmesi, Güney Amerika’da yeni bir dönemin başlangıcı. Amerikan emperyalizminin, sağ muhalefetin ve oligarşik güçlerin rüzgarın soldan estiği güney yarımkürede “sol iktidarlar kuşağı”nda gedikler açmak için her yolu deneyecekleri ortada. Yaşanan sınıflar arası bir çatışma ve bu kavga da burada bitmez.