Piyasacılıkla doktor hasta ilişkisi düzelmez

Yusuf Tuna Koç

Sağlıkta artan şiddetin yapısal sebeplerini, siyasal sorumlularını ve çözümleri Uzman Doktor Sinem Özşahin Kılıç ile konuştuk.

Sağlıkta şiddetin artışı yasal düzenleme için de çokça tartışıldı. Geçtiğimiz ay giren şiddet yasası sizce neden etkili değil?
Ne yazık ki sağlıkta şiddet, uzun yıllardır uygulanan politikaların sonucu olan ve gayet bilinçli ve planlı bir şekilde pompalanan bir öfke- nefretin sonucudur. Hasta ve yakınlarının, sisteme yönelik öfkesini, sağlık çalışanlarından çıkarmasının sonucudur.

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti tek başına bir asayiş, güvenlik, ceza, X-ray sorunu olarak görmek bu sorunu çözmeye yönelik gerçekçi bir tutum değildir. Küçüklüğümüzden beri bildiğimiz bir sözü canlandırır zihinlerde; bataklıktaki sinekleri öldürmek. O bataklık kurumadıkça, sinekler de varlığını sürdürmeye devam eder. Ayrıca dünyanın bütün X-ray cihazları birleşse bile, sağlıkta şiddeti bitirmek için yeterli olmayacaktır.

Sağlıkta dönüşüm programının sürdürülmesinde ısrar ettikçe, bu piyasacı anlayış değişmedikçe, sistemin bütün olumsuzlukları çalışanlar üzerinden düzeltilmeye çalışıldıkça, hekim-hasta ilişkisi bozuk olmaya mahkûm kalacaktır. Ancak sadece ortaya çıkan sonucu gidermeyi hedefleyen yasal düzenlemelerle değil, şiddete yol açan ortamı yaratan nedenlerle mücadele ederek sağlıkta şiddet engellenebilir.

Sağlıkta şiddeti doğuran sağlık politikaları sizce neler? Bakanlığın ve hükümetin tutumları hangi açılardan bu şiddetin artmasına sebep oluyor?
Sağlıkta şiddeti doğuran sebeplerin başında sağlıkta dönüşüm programı ve yarattığı problemler gelmektedir. Randevu bulamayan hastalar, güçbela randevu bulup ancak 5 dakika muayene olabilen hastalar, güçbela randevu bulup, 5 dakika muayene olabilip ilaç bulamayan hastalar… Liste uzar gider. Kısacası nitelikli hizmete ulaşamayan ve sağlıklı iletişim kurulamayan hasta ve yakınları, öfkelerini, bu koşullara yaratanlara değil de, maalesef sahada karşılarında buldukları hekimler ve sağlık çalışanlarına şiddet uygulayarak yansıtmaktadırlar.

Sağlık çalışanı tarafından bakınca ise durum şöyle: 5 dakikalık bir muayene süresi bir hastanın sadece tıbbi öyküsünün dinlenmesi için bile imkânsız bir süre. Hekime dayatılan iş yükü ile muayeneyi yapmalı ve muayenenin hiçbir aşaması sonuçlanmadan tedaviyi planlamalı.

Tıp fakültelerinde ilk öğrendiğimiz şey ‘önce zarar verme’ ilkesi idi. İşte bu 5 dakikalık muayene sürelerinde yapabildiğimiz tek şey ‘önce zarar verme’ ilkesine sahip çıkmak oluyor. Bir yandan dışarıda bekleyen randevulu- randevusuz karışık yüz küsur hasta. Onun stresi, hastalara bakabilme stresi, yanlış bir şey yapmama stresi… Yorgunluğumuz hesaba katılmıyor bile.

Ve elbette ki AKP hükümetinin iktidara geldiği ilk günden beri pompaladığı hekim düşmanlığı, değersizleştirme politikaları. Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ “Doktorların eli hastaların cebinde” dedi. “Paracı doktorlar gürültü yapıyor” dedi. Recep Tayyip Erdoğan “Ben doktora iğne yaptırmam, doktorlar adamı felç ederler alimallah” dedi. Bir de “Doktor efendi dönemi bitti” dedi. Hatta yakınlarda da “Giderlerse gitsinler” dedi.

Yakın zamanda yapılan bir sokak röportajı, diyor ki, bu ülkede artık doktor dövme özgürlüğü var. Sağlıkta dönüşüm programı işlemiyor, ama yarattıkları nefret hedefe ulaşmış görünüyor.

Sağlıkta şiddetin bitmesi ve sağlık sisteminin hem doktor hem hasta açısından nitelikli hale gelmesi için atılması gereken adımlar sizce neler?
Muayene randevuları 5 dakika değil, her hastaya yeterli süre ayrılacak şekilde düzenlenmeli, birinci basamak sağlık hizmetleri güçlendirilmeli, sevk zinciri işletilmelidir. Acil servislerin, çürük sistemin çözülemeyen sorunlarının geçici çözüme ulaştırıldığı alanlar değil, sadece acil hastaların bakıldığı alanlar olmasını sağlayan bir sağlık hizmeti planlaması yapılmalıdır. Sağlık kurumlarındaki çalışma ortamı ve koşulları, sağlıkta şiddeti önleyecek biçimde yeniden düzenlenmelidir.

Sağlık hakkı temel bir insan hakkıdır. Hastayı müşteri, sağlık hizmetini “kâr getiren işlem” olarak gören anlayış terk edilmelidir.

Sağlık hizmetini, -en çok da şehir hastanelerinde- hizmet sektörünün bir parçası olarak görmekten vazgeçilmelidir.

Kaynakları- ödenekleri bir tarafa, kocaman kocaman binaların bir kez içine girince ne denli bir israfın içine girmiş olduğunuzu dahi anlayamadığınız şehir hastanelerini; adı ile ünlü olup, içinin boş olduğu, sağlık çalışanlarının mecburi hizmet ile gelip, bitince bırakıp gitmek istediği, bu sorunlu sistem ile daha fazla çalışmak istemediğimiz şehir hastaneleri bir an önce kamulaştırılmalı ve yeniden düzenlenmelidir.

Tıp fakültesi ve tıpta uzmanlık eğitiminde kontenjanları artırarak niteliği düşüren, var olan sorunları daha da büyütecek, toplumun sağlık hakkına erişimini engelleyen popülist uygulamalardan vazgeçilmelidir.