“PKK’nın feshi” üzerine
Devlet Bahçeli’nin TBMM’de geçen Ekim ayındaki konuşmasıyla başlayan -ve asıl amacı bizce Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatmak olan- “süreç”, 6 ayda PKK’nın “kendini feshi" ile yeni bir evreye girdi.
1978’de Diyarbakır’ın Fis Köyü’nde kurulan PKK’nın 2025 Mayıs ayında, 47 yıl sonra tasfiyesi, çok önemli bir olaydır. Kürt sorununu şiddetle inkâr eden resmi politikalara itirazın, 1968 devrimci isyan ikliminde doğurduğu yarım yüzyıllık silahlı bir Kürt örgütü, tarihe intikal ediyor.
On binlerce gencin ölümüne, milyonların köyünden, yurdundan sürülmesine, on binlerin hapse atılmasına, silahlanmaya ve yarattığı yoksulluk ve çeteleşmeye; tarif edilmez acılara yol açan terör ve çatışma döneminin bitişi, tarihi bir gelişmedir.
Öte yandan PKK’nın tarihteki yerini alması, 1991’de biten Soğuk Savaş’ın yeni bir ürünüdür. Endüstrileşmiş ülkelerde (ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İtalya), 1960’ların sonunda uç veren -WUO, ARJ, RAF, AD, BR gibi- “şiddet örgütleri”, esasen 1990’larda tarih sahnesini terk etmişti.
Bizdeki sol/sosyalist örgütler, siyasal, örgütsel ve zamansal olarak Batı’yla yakın ve benzer bir süreci izler (Bizdekiler, 1970 başında kurulur; 1990 sonlarında -Batı’dakilerin ve PKK’nın aksine- resmi bir fesih açıklaması yapmaksızın- çekilirler).
PKK, Türkiye’de -kendisinden evvel kurulmuş- THKP-C’den Devrimci Sol ve DHKP-C’ye, onlardan THKO ve TİKKO’ya, -ve yine ondan önce- illegal/silahlı mücadeleye son vermiş, bu örgütleri izlemiştir.
PKK’nın çeyrek asırlık “gecikmesi”, çözümsüz kalan Kürt sorunu, istikrarsız Ortadoğu; militanların Irak ve Suriye’de üslenme imkânları; ABD’nin Kürt sorunu, Irak ve Suriye politikaları ve “savaşın insansızlaşması” vd. ile bağlantılı olabilir.
Gizli-kapaklı -halkı ve kamuoyunu bırakalım-, TBMM’nin bile habersiz olduğu ve şu ana kadar demokratik bir boyutu görünmeyen -ileride de görülmesi zor- bu süreçte, “PKK parantezinin kapanması” hayırlıdır.
Asker ya da köylü, Türkiye vatanında yaşayan ve 40 yıllık çatışmada hiçbir sorumluluğu bulunmayan masum gençlerimizin ölümlerinin son bulması, en önemli kazanım olacaktır.
PKK bir “Soğuk Savaş örgütü” olarak -sosyalist olmadığı gibi-; 1991 sonrası -Kuzey Irak’taki gelişmelerle başlayarak, en son PYD’de apaçık görüldüğü üzere- zamanla Amerika ve İsrail gölgesine girmişti. PKK’nın feshi, bu güçlerin “oyun dışı” kalmasına yol açabilir. Bu iyi bir şeydir.
PKK, elinde uzun zamandır rehin olan asker, polis ve MİT mensuplarını derhal serbest bırakmalıdır. Hükümet ise hemen bir “siyasi genel af” ilan etmelidir.
PKK’nın dağıtılması, en az 30 yıldır- Türkiye’deki sol ve sosyalist hareketleri -genellikle tehdit, kimi zaman rüşvet ya da havuçla- vesayetinde tutan, uzun sisli dönemin sonu anlamına gelecektir.
Bu, Türkiye’de emeğin sermayeye karşı mücadelesini “terör” ile yaftalayan -12 Eylül ürünü ve son dönemde Erdoğan’ın canhıraş sürdürdüğü- kara propagandanın da sonu olacaktır. Böylece Türkiye’de emeğin vahşice sömürüsüne; açlık ve işsizliğe; ülkenin hızla dinci diktatörlüğe çevrilmesine; siyasi ve dini baskıya karşı, halkların demokratik ve sosyalist mücadelesinin önü daha fazla açılacaktır.