Devletin başı bu deprem katliamının ‘kader planı’ olduğunu söylüyor. ‘Plan’ sözcüğünün öyle farklı kullanım biçimleri var ki, hele bir de inşaat sevdalısı biri söyleyince takılmadan edemiyorum; aklıma, enkaz kaldırıldıktan sonra yapılacak yeni inşaat planları geliyor

‘Plan’ burcunun altında...

Volkanik bir adada yaşanan deprem sonucu nüfus yok olurken, hayatta kalan 15-20 kişilik bir grup adadan kaçmayı başarır. Hasarlı tekneleriyle zar zor başka bir adaya ulaşırlar. İşin kötüsü, bu ada da volkaniktir. Tamamı erkeklerden oluşan grup, o deprem ve lav dehşetini tekrar yaşama olasılığı yüzünden korkuya kapılıp adadan ayrılmanın yollarını ararken, ada sakinleriyle karşılaşırlar. Tarım ve hayvancılıkla geçinen bu insanları da ikna edip adayı birlikte terk etmek için, peş peşe gelen depremler sırasında yaşadıkları dehşeti anlatırlar. Bu adanın da tıpkı eski adaları gibi olduğunu söylerler.

Korku akıl katilidir, batıl inançlarla birleşince toplumsal aklı da yok eden bir katil… Topluluğun lideri, korku ve batıl inançlara teslim olmama konusunda kararlıdır; “Burada tehlikede değilsiniz” der. Afetzedelerin “Ama burada da volkan var!” sözüne karşı, şunları söyler: “Var tabii ki! 20 yıl önce evlerimizi yok etti. Ama biz onları yeniden inşa ettik. Sakince, sabırla… Peki nereye dersiniz? Adanın öbür tarafına! Zordu, koşullar elverişsizdi. Ama artık volkan çok uzakta.”

Korku ve kör inançların bu sağlam yerleşik düzende işe yaramadığını gören misafirler, amaçlarına ulaşmak için akıldışı bir şiddete başvurur, ama sonuçta hiçbir yere gidemezler. Film, başladığı gibi biter.

***

Aslında Taviani Kardeşlerin metaforik düzeyde avcı-toplayıcı toplumdan tarım toplumuna geçişin -veya geçemeyişin- tarihini de anlattığı Akrep Burcunun Altında (1969) adlı bu muhteşem filmi, bizim 1999-2023 arası hikâyemiz olarak da izlenebilir.

Biliyorsunuz, Anadolu yarımadasının hep övünçle bahsedilen ‘üç tarafı denizlerle çevrili ülke’ olmasının temel nedeni, en büyük depremlerin bile yanında minicik kalacağı yer hareketleridir. Akdeniz havzasını biçimlendiren tektonik hareketler, Boğazları ve Karadeniz’i oluşturduktan sonra çekip gitmedi; tüm canlılarınki gibi yer kabuğunun da evrimi sürüyor.

Biz çok hareketli, volkanik bir yarımadada yaşıyoruz. Yer hareketleri konusunda uluslararası düzeyde çalışmalara imza atmış bilim insanlarımız var ve sağ olsunlar, 23 yıldır her fırsatta deprem öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılması gerekenleri her deprem öncesi, sırası ve sonrasında tekrar tekrar anlatıyorlar. Ama AKP iktidarıyla geçen bu 23 yılda bilimsel düşünce o kadar baskılandı, o kadar çok safsata üretildi ki, gezegenin en temel jeofiziksel gerçeği görünmez hale geldi.

Bu 23 yılda, 17 Ağustos gecesi Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yere konulan Kuran üzerinde çıplak dansöz oynatan komutanlar yüzünden deprem olduğuna, o gece ölen donanma askerlerinin domuza dönüştüğüne, Menzil (Adıyaman) şeyhinin depremi ilahi yardımla durdurabildiğine inananların sayısı azalmak yerine arttı ne yazık ki (“Halk korktu, telaş etti, sokağa çıktı. Bundan (Şeyhten) yardım istediler. Bu da zelzeleye doğru hitap etti; ‘ey zelzele’ dedi. ‘Sen Allah’ın bir mahlûkusun’ dedi. ‘Allah’tan seni sakinleştirmesini dilerim’ dedi. ‘Sakinleş’ dedi. Zelzele kendi lisanı haliyle ona cevap verdi. Dedi ki; ‘Sana itaat olunmakla emrolundum’ dedi ve zelzele bitti. Keramat-i evliyayı baştan çıkaracak bir hadise daha! Allah’tan istiyor, kendi bir şey yapmıyor. ‘Yarabbi zelzeleyi durdur’ diyor, Allah da durduruyor. Aç sen de kanalları, duası makbul bir makama gel, Allah senin de dediğini yapsın. Allah bu seviyede olan herkesin duasını kabul ediyor işte, ortada.” Şemseddin Bektaşoğlu sohbeti)...

Devletin başı bu deprem katliamının ‘kader planı’ olduğunu söylüyor. ‘Plan’ sözcüğünün öyle farklı kullanım biçimleri var ki, hele bir de inşaat sevdalısı biri söyleyince takılmadan edemiyorum; aklıma, enkaz kaldırıldıktan sonra yapılacak yeni inşaat planları geliyor.

Ama zihnimde canlanan, hiç de Tavianilerin filminde söz edilen tarzda bir yeniden yapılanma planı değil; bu, sürekli sallanan volkanik yarımadanın neresi güvenli, evler nasıl yapılmalı, nasıl denetlenmeli, deprem beklenen yerlerde ne tür önlemler alınmalı sorularının sorulmadığı bir plan… ‘Kader planı’ ile ‘keder planı’ arasındaki uzaklığı bir harften bile daha kısa hale getiren, hikâyeyi tıpkı başladığı gibi bitiren bir plan…