Google Play Store
App Store

Başlıktaki polemik 27 Mayıs ihtilalindan sonra Türkiye gündemine gelmişti. 1961 Anayasası bir “Devlet Planlama Teşkilatı” kurmayı öngörüyordu. Böylece yatırımlar planlanacak...

Başlıktaki polemik 27 Mayıs ihtilalindan sonra Türkiye gündemine gelmişti. 1961 Anayasası bir “Devlet Planlama Teşkilatı” kurmayı öngörüyordu. Böylece yatırımlar planlanacak, devletin kıt kaynakları en yararlı ve zaruri olduğu alanlara kaydırılacaktı.

Dönemin sağcı politikacıları, planlamanın bir “komünist rejim işi” olduğunu iddia etti. Korkuları, devletin kaynaklarının böyle bir planlama örgütü eliyle kendilerinin kullanımına kapatılacağı yönündeydi ve elhak haklıydılar. Bu nedenle kamuoyunun karşısına, “halkımız pilav isterken siz plan istiyorsunuz” diye adinin bayağısı bir demagojiyle çıktılar.

27 Mayıs tabii ki bir askeri darbeydi. Sivil siyasetin gelişip boy atmasına engel oldu. Üç siyasetçinin asılması, sonrasında başka pek çok acının yaşanmasına neden oldu. Ama 27 Mayıs’ı değerlendirirken, getirdiği 1961 Anayasası ve onun ortaya çıkardığı çok değerli kurumları da göz ardı etmemek gerekir.

Geçenlerde 28. yılını idrak ettiğimiz 12 Eylül’ün bile en az bir takdir edilecek uygulaması vardır. Aziz Nesin Usta söylemişti: “12 Eylül hiç mi iyi bir şey yapmadı? Yaptı. Taksilere taksimetre koydu. Ama birader taksimetre taktırmak için de darbe yapılmaz ki” demişti.

Neyse 27 Mayıs’a dönelim. Herhalde getirdiği pek çok Anayasal kurum arasında Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) özel bir önemi olsa gerekir. DPT geçen yıllar içerisinde yavaş yavaş önemini kaybetti. 12 Eylül’den sonra da varlığıyla yokluğu belli olmaz hale geldi.

Ve plansızlık dört yanı sardı. Hemen bir örnek vereyim: Bizim üreticimiz planlama fikrinden nasibini almamıştır. Fındık üreticileri, Karadeniz’de, iki yıl üstü üste fındık para edince yamaçlardaki fındık ağaçlarıyla yetinmemeye başladı. Taban arazideki ağaçlarını söktüler yerine fındık ektiler. Bu sene Karadeniz, tarihindeki en yüksek fındık rekoltesini ortaya koydu. Ama bir yıl öncesinin stokları; artmayan iç tüketim ve neredeyse sabit dış satış rakamları şimdi onları elleri böğürlerinde koydu.

Halbuki planlama yapılabilseydi; taban arazisine fındık yerine başka ürünler ekilmesi önerilebilseydi; fındık, fındıktan başka bir şey yetişmesi zor, sarp araziye bırakılsaydı, belki bu yıl herkesin yüzü gülüyor olacaktı.

Ankara’da satılık ve kiralık konutlardan geçilmiyor. Kış uçmaz kervan geçmez çevre yolunun etrafı bile, dağ-taş ev olmuş. Uzmanlar Ankara’da en az 300.000 konut fazlası olduğunu söylüyor.

Gerçek bir planlama yapılabilseydi milli servet böyle har vurup harman savrulur muydu?

SHP yeni “Yerel Yaşam” programına Türkiye’nin, Genel Başkan Murat Karayalçın’ın anlatımıyla, “Ağrı Dağı’nın zirvesinden Saros Körfezi sahiline kadar” planlanması gerektiğini yazdı. Bu, yalnızca İstanbul’da ve bir yılda 4.000 küsur kez imar planı değişikliği yapan yağmacı sağ iktidarların hiç işine gelmeyecek ama “pilav yiyebilmek için de plan lazım!”