Politik aidiyet ve ideolojik yaklaşıma göre biçim alan Sincan Uygur meselesi
Türkiye uzun süre kan ve ümmet bağı üzerinden Uygurlar’ın hamiliğine soyundu. Son yıllarda Çin ile kurulan yakın ilişki meseleye yaklaşımı farklılaştırdı. Uygur meselesi daha uzun yıllar uluslararası güdemi işgal edecek gibi. Solun, sosyalistlerin görece en ‘uzak’ durdukları uluslararası konularından başında Sincan Uygur meselesi geliyor. Bunun da pek çok nedeni var.
Uygur meselesi çok boyutlu. Bu bir etnik mesele mi, dinsel mesele mi yoksa, kültürel bir mesele mi olduğu konusunda farklı tezler söz konusu. Orta Asya’nın tam merkezinde yer alan bu devasa büyüklükteki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne dair anlatılar birbirinden farklı. Politik aidiyet ve ideolojik yaklaşıma göre “sorun” formüle edilebiliyor.
Amerikan emperyalizmi ve Batılı ülkelerin, Uygur meselesini Çin’in yumuşak karnı olarak görüp, burayı kaşımaya çalıştıkları bilinen bir gerçeklik. Tıpkı Tayvan, Tibet, Hong Kong meselelerinde olduğu gibi. Bu denklemde asıl dikkatleri çeken Türkiye’nin tavrı. Türkiye'nin Uygur politikası, Pekin ile Ankara arasında siyasi, güvenlik ve ekonomik alanlardaki uzlaşıların sonucu olarak değişkenlik gösteriyor.
REEL POLİTİĞE YENİK DÜŞEN SİNCAN MESELESİ
Türkiye uzun süre Uygurlar’ın hamiliğine soyundu. Kan ve ümmet bağı üzerinden politikalar inşa edildi. Öyle ki, Ankara 2019’da Çin’i, Uygur Türklerine sistematik asimilasyon uygulamak ve toplama kamplarında tutmakla suçladı. Ancak köprünün altından çok sulak aktı, bu söylemden son yıllarda resmen vazgeçildi. Pekin ile yaşanan yakınlaşmanın etkisiyle formüle edilen "kazan kazan" siyaseti Uygur meselesinde yeni bir “U dönüşü”ne neden oldu. Bunda ekonomik krizin etkisi büyük. Saray rejimi krizin de etkisiyle kaynak arayışına girişince “yükselen güç” Çin ile ilişkileri iyi tutma pahasına Uygurlar’ı ikincil plana attı.
Bizim ziyaretimizden bir süre önce, haziran ayında, Pekin’den Urumçi’ye giden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan “İçeride iç karışıklık çıkarmaya çalışan olayları burada desteklemediğimizi söylemek istiyorum” ifadeleriyle Uygur politikasındaki yeni yönelimi deklare edecekti. Fidan, “zulme ve kamplara” dair ifadeler kullanmayacaktı. Fidan’ın Pekin’de Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüşmesinde iki ülke arasındaki yıllık 48 milyar dolarlık ticaret hacminin Türkiye lehine dengelenmesi isteği, Urumçi ziyaretine rengini vermişti. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS üyelik hevesi de bilinen Ankara’nın Uygur politikası ekonomiye yenik düşecekti. Gezi sonrasında Southern China’nın, Urumçi-İstanbul hattında doğrudan uçacağını açıklaması da ziyaretin bir yansımasıydı.
RABİA KADİR’İN TÜRKİYE’YE GİRİŞİ ON YILLARDIR YASAK
Haliyle bir dönem “Doğu Türkistan” olarak adlandırılan “Uygur sorunu” uzun süredir Türkiye’nin dış politikasının önceliklerinden değil. Türkiye’de yaklaşık 30 bin Uygur’un yaşadığı belirtiliyor. Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabi Kadir ile Dolkun Isa’nın Türkiye’ye girmesi uzun yıllardır yasak. Merkezi Münih’te olan Dünya Uygur Kurultayı’nın başkanı Rabia Kadir, ABD’de yaşıyor. Meclis’te Uygurlar’ın sorunlarıyla ilgili verilen “araştırma önergeleri MHP’nin çekimser AKP’nin de karşı oylarıyla reddedilmişti.
Dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in Şubat 2021'deki "Çin’in toprak bütünlüğünü ve terörle mücadele hakkını savunduklarına" dair net açıklamaları var. Çelik, partisinin 21 Şubat 2021'deki MYK toplantısı sonrası düşük perdeden şu açıklamaya yapacaktı: "Biz, Çin'in toprak bütünlüğünü savunuyoruz. Çin'in terörle mücadele hakkını da savunuyoruz, fakat Uygur Türklerine karşı negatif davranışlar, olumsuz uygulamalar ve oradan gelen bir takım görüntüleri de büyük bir kaygıyla izliyoruz."
Nisan 2012’de Çin’e giden dönemin Başbakanı Erdoğan, haber ajanslarına göre Sincan Uygur Özerk Bölgesi Valisi Nur Bekri Bekri’ye "Uygur halkının haklarının düzeltilmesinden duyduğu memnuniyeti" dile getirmiş ve "Soydaşlarımızı size emanet ediyorum" demişti. Şinhua ajansına göre Erdoğan cumhurbaşkanı olarak Temmuz 2015’te gittiği Pekin’de "Çin’in egemenliği ve toprak bütünlüğünü desteklediğini ve Doğu Türkistan İslami Hareketi’nin Çin’e yönelik terörist faaliyetlerine karşı olduklarını" söyleyecekti.
15 Ocak 2021’de Türkiye ile Çin arasında son yıllarda gelişen ekonomik ve siyasal ilişkiler sonucunda imzalanan "Suçluların İadesi Anlaşması" yürürlüğe girdi. Bu anlaşma Türkiye’ye gelen Uygurlar arasında endişeye neden oldu. Uygurlar anlaşmanın onaylanmaması çağrısı yapmış ancak Ankara ise anlaşmanın "Uygur Türklerini kapsamayacağını" ileri sürmüştü.
Dönemin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, "Çin ile anlaşmayı ‘Uygurları Türkiye Çin’e teslim edecek’ diye yorumlamak doğru değil" diyecekti. Çavuşoğlu, Çin’in daha önce Uygurlar’a yönelik iade talepleri olduğunu ancak Türkiye’nin bu konuda adım atmadığını ileri sürdü.
Erdoğan, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile 13 Temmuz 2021’de yaptığı telefon görüşmesinde de Uygurların Çin'in eşit vatandaşları olarak refah, özgürlük ve huzur içinde yaşamalarının Türkiye açısından önemine dikkati çekti, Türkiye'nin Çin'in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne olan saygısını dile getirdi. Erdoğan 19 Eylül 2023’te BM kürsüsünde bu politikaların aynen devam ettiğini şu sözlerle aktaracaktı: Çin'in toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı duyduğumuzu, her fırsatta altını çizerek ifade ediyoruz. Bununla birlikte güçlü tarihî ve insani bağlarımızın olduğu Uygur Türkleri'nin hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla ilgili hassasiyetimizi dile getirmeyi ve gündemde tutmayı sürdüreceğiz.”
ÇİNLİ YERİNE KORELİ DÖVEN MİLLİYETÇİLER KAYIP!
İktidar ortağı MHP’nin pozisyonu da farklı değil. Çin’i protesto için hemen her yıl “bayram” sırasında geleneksel olarak “insan avı”na çıkan, ancak Çinli yerine “yanlışlıkla” Koreli veya Japon döven milliyetçiler de, MHP de iktidardan nemalanmanın verdiği feyzle Uygur meselesinde frene basmış durumdalar. MHP, AKP’nin Çin’i incitmeme politikasına paralel olarak Uygurlara verdiği desteği "askıya almış" görünüyor.
MHP ve bu partinin çeperindeki milliyetçi cenahta “Türk kardeşliği”, “soy bağı” rafa kaldırılırken bu alandaki öncülük İYİ Parti, Gelecek ve Deva partilerine kaptırılmış durumda.
Örneğin 7 Kasım 2023’te MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, Türkiye'nin bir gündeminin olduğunu, bu çerçevede kendilerinin, Hükümet'in ve Dışişleri Bakanlığının bu meseleyi takip ettiğini belirterek şöyle diyecekti: "Doğu Türkistan, Uygur Türkleri'nin davası, öteden beri bizim meselemiz olmuştur. Bu mesele ABD ve başka emperyal bayraklar altında ve FETÖ'nün birtakım kendi strateji meseleleri çerçevesinde değerlendirilemez."
İSLAMCILARDAN PEKİN'E SİNCAN UYGUR DESTEĞİ
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) da Uygur meselesinde Pekin'in yanında. Mart 2019'da, örgütün dışişleri bakanları konseyinin bir toplantısında, İslam İşbirliği Teşkilatı, Çin'in "Müslüman vatandaşlarına bakım sağlama" çabalarını "öven" bir karar kabul etti.
Benzer şekilde Temmuz 2020'de BM İnsan Hakları Konseyi Başkanı ve İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'ne Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki politikalarına desteklerini dile getirmek için bir mektup imzalayan 51 devletten 28'i İslam İşbirliği Teşkilatı üyesiydi. Belarus'un, Çin'in Sincan’da "teröre ve bölücü gruplara" karşı mücadelesini desteklediğini açıklayan mektupta Pekin yönetimi, etkili terörle mücadele ve radikalleşmeyi önleme önlemleri ve insan haklarına ilişkin güçlü güvencesi nedeniyle takdir edildi.
SOLUN, SOSYALİSTLERİN UYGUR MESELESİNE BAKIŞI
Uygur meselesi dış etkenlerin de etkisiyle önümüzdeki yıllarda daha fazla uluslararası toplumun gündeminde yer alacak. Amerikan emperyalizminin meseleyi Çin'e karşı kullanma isteği, radikal İslamcı köktendinciliğin burayı bir üsse çevirme niyetleri meseleyi boyutlandırıyor. Peki sol-sosyalistler bu meseleye nasıl bakıyor? ya da bakmalı?
Solun, sosyalistlerin görece en “uzak” durdukları uluslararası konularından başında Uygur meselesi geliyor. Çok da anlaşılmaz bir durum değil bu. Amerikan emperyalizminin müdahalesi, köktendincilik ve Türk sağının (milliyetçiler/dinciler) meseleye “çarpık” şekilde sahiplenişi, solu-sosyalistleri sorundan uzak tutuyor.
Amerika’nın Uygur meselesi üzerinden Çin’i sıkıştırmaya çalıştığı sır değil, Türkçülerin Turan ülküsü için Uygurları kullandığı da. Uygurlar’ın Türk milliyetçi sağı için büyük sembolik önemi var. Ergenekon efsanesinin başladığı nokta olan Tanrı Dağları ve büyük “Türkistan” hayalinin filizlendiği coğrafya burası. Milliyetçiliğin yeniden üretildiği bir damar.
Selefi köktendincilik Sincan’da Uygurlar arasında uzun bir zamandır kendisine zemin bulma arayışında. Fergana Vadisi’nden, Kırgızistan’dan, Tacikistan, Pakistan ve Keşmir’den giden cihatçılar Sincan’da taban bulmaya çalışıyor. Ortadoğu’da özellikle de, Suriye’de, cihat uğruna emperyalistlerin taşeronluğunu yapan gruplar içerisinde Uygur kökenli Selefilerin yer alması olması, bu dinci-cihatçı çalışmanın eseri. Türkistan İslam Partisi etrafında kümelenen köktendinciler dört bir yanda cihat seferinde.
Dincilerin, gericilerin, emperyalistlerin ve milliyetçilerin dahil olduğu bir meselede haliyle solun yaklaşım da mesafeli oluyor. Sincan bir halklar mozaiği. Hanlılar, Uygurlar, Huiler, Sibou’lar, Kazaklar, Kırgızlar ve diğerleri iç içe yaşıyorlar. Bu kozmopolit yapı nedeniyle kültürler, yaşamlar iç içe geçmiş. Bu kozmopolit yapı içerisinde bir arada yaşamı savunmaktan başka bir çıkar yolu yok.
Uygurlar ne egemen bir ulusun şovenizmine, ne İslamcıların gericiliğine, ne milliyetçilerin sahte dayanışmasına ve araçsallaştırmasına teslim edilemez. Eşit, adil, herkesin kendi dilini, kültürünü, geleneğini sorunsuzca yaşadığı bir siyasal-toplumsal düzeni savunmak her zaman ve her yerde solun, sosyalistlerin önceliklerinden.
MAO’NUN ÜLKESİNDE MAO YOK
Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ne yaptığımız on günlük geziden izlenimlerin ilkini dün yayınlamıştık. Sincan gerek ekonomik gerekse de siyasi olarak gelecek yıllarda daha fazla gündemleri işgal edecek. Kuşak Yol Projesi'nin ana arteri konumundaki bölge her yönüyle kendisinden uzun süre daha bahsettirecek.
Sincan Bölgesi’nde genç nüfusun varlığı dikkat çekici. Bozkırın ortasındaki yeşil kentlerde büyük parklar oluşturulmuş. Çarşılar hareketli. Akşam saatlerinde herkes sokaklarda. Gittiğimiz yerlerde bir tek Mao posteri, fotoğrafı ve buna dair hediyelik aksesuarı görmemek -Kaşgar eski çarşıdaki demirci atölyesine asılı ufak resim hariç- şaşırttı. Çin Devrimi’ne, SSCB’ye dair semboller yok. En azından biz karşılaşmadık. Bazı parklarda Mao heykelinin olduğunu sonra öğrendik.