Prens’ten Modern Prens’e: İktidar ve siyaset
Bugün pek çok lider ve siyasi parti gerçekliğe mümkün olduğunca yakınlaşmaya ihtiyacı olmasına rağmen kendi arzularının bulanık boşluğunda hareket ediyor. Bu da değişen siyasi koşullara ilişkin yeni bir kavram-söylem-eylem haritası çıkarılmasını engelliyor.

Önder KULAK - Kurtul GÜLENÇ
Niccolò Machiavelli Prens (1532) adlı eserinde gerçekçi siyasetin temel ilkesinin talihin eşlik ettiği egemen bir virtù (beceri/yetenek) olduğunu belirtmişti. Düşünür, çağının toplumsal ve siyasi koşullarıyla ilgisinde çıkardığı yeni siyasi haritada liderin/prensin talihine eşlik edecek bir siyasi manevra kabiliyetine/becerisine sahip olması gerektiğini vurgulamıştı. Başka bir ifadeyle, siyasal alanda irade koyabilme yeteneğine işaret eden bu analiz değişen koşulların mantığını hızlıca etüt ederek siyasi pozisyonları yeni şartlara göre belirlemenin önemine vurgu yapıyordu. Düşünürün böylesi bir siyasi harita çıkarmasının amacı neydi? En azından amaçlarından birinin ne olduğunu Max Horkheimer bize şöyle aktarıyor: “Onun çağında İtalyan burjuvazisini rekabetçi kılmak için birleşik bir İtalyan ulusu gerekliydi. Yine de Makyavelizm, eli kolu bağlanmış Ortaçağ ekonomisinin oluşturduğu engellerin ve onunla ilişkili feodalizm kalıntılarının tasfiyesi için güçlü, merkezî bir hükümete ihtiyaç duyan tüm ülkelerin karakteristik özelliğiydi.”1
O halde, önemli olan kapitalizmin gelişimine uygun olarak hedeflenen birliğin dağılmasına engel olabilecek ya da bu birliği koruyacak ortak bir iradenin iktidar düzeyinde şekillendirilebilmesiydi. Başka bir deyişle, yeni gelişmelere ayak uydurabilecek, aynı zamanda toplumsal yapıdaki değişik çıkar gruplarına ya da sınıflara hükmederek kaotik bir duruma geçilmesini engelleyebilecek yeni bir hegemonik gücü inşa etmeye çalışmaktaydı Machiavelli.
Bu belirleme 20. yüzyılın önemli Marksist düşünürlerinden Antonio Gramsci’nin Machiavelli ilgisini açıklar nitelikte. Gramsci’nin hegemonya anlayışında zor ve rıza diyalektiğinin merkeziliği Machiavelli’nin yazılarının etkisine dayandırılabilir. Prens’te kentaur imgesini (yarı hayvan yarı insan, dolayısıyla yarı güç yarı akıl) siyaset için bir metafor olarak buluruz. Machiavelli, başarılı bir siyasetçinin kimi zaman vahşi bir canavar kimi zaman da bir insan gibi çift yönlü davranabilme becerisine sahip olması gerektiğini ileri sürer. Buradan hareketle Gramsci hegemonya hakkındaki düşüncelerinde, güç ve akıl (ya da zor ve rıza) arasındaki ilişkinin doğasını ve dengesini merkeze koyan, temelde Makyavelci bir siyaset sorunsalını benimser.

Gramsci hegemonya kavramının yanı sıra geliştirdiği siyasi mücadele taktiği ve stratejisinde ön plana çıkan örgütlenmenin de tarihsel uzantılarını Machiavelli’de bulur. Prens’i analiz ederken eserden İtalya’nın yenilenmesi için ‘tutkulu bir aciliyet çığlığı’ duyduğunu belirtir. O da bir açıdan Horkheimer gibi düşünmektedir: “Verili bir siyasi amaca yönelmiş olan verili bir ortak iradenin oluştuğu süreci” aktarmaya çalışan Machiavelli’nin “prensi bizzat insanlar için bir araç ya da biçim hâline gelmekte” ve “prensin kişiliği ortak iradenin simgesini ve İtalya’daki bir dolu dağınık iradeyi birleştiren tarihsel şahsiyeti fiziksel olarak ve insan biçiminde temsil etmektedir.”2 Gramsci bu analizinin devamında Machiavelli’de özerk bir bilim ve sanat olarak, toplumsal yaşamın diğer alanlarından farklı kurallara ve işleyiş biçimlerine sahip olarak kendi siyaset anlayışının kaynaklarını keşfeder. Bu arayışına uygun şekilde Hapishane Defterleri’nin pek çok bölümü ‘Modern Prens’ olarak adlandırdığı Komünist Parti’nin doğası ve stratejisi üzerine düşünmeye ayrılmıştır. Hapishane sansürcülerini atlatmaya yarayan ‘Modern Prens’ ifadesi doğrudan Machiavelli’den türetilmiştir. Machiavelli, yabancı istilalara ve iç anlaşmazlıklara karşı savunmasız gördüğü zamanının İtalya’sını kurtarmak için Prens figürüne başvurmuştu. Gramsci, yirminci yüzyılın prensinin birey olamayacağını, bunun yerine toplumsal bir örgütlenme biçimini alması gerektiğini savunur. Düşünür şöyle yazar: Tarih bu organizmayı çoktan sağlamıştır ve bu organizma siyasi partidir, evrensel ve bütünsel olma eğilimindeki kolektif bir iradenin bileşenlerinin bir araya geldiği ilk hücre. Dolayısıyla Komünist Parti Modern Prens’tir ve Gramsci’nin burjuva uygarlığının üstesinden gelinmesinin başlangıcını oluşturduğunu düşündüğü proleter isyanı Modern Prens dolayımıyla tarih sahnesine çağrılır. Bu çağrıda parti kadrolarının da bazı yeteneklere sahip olmasının önemi vurgulanır. Düşünür, parti kadrolarından siyasi duruma uygun analitik kapasiteye sahip olmalarına ek olarak ‘halkı’ anlama ve onunla empati kurma becerisiyle hareket etmelerini talep eder. Buna göre, “etkin siyasetçi bir yaratıcı, bir başlatıcıdır; ancak ne yoktan var eder ne de kendi arzu ve hayallerinin bulanık boşluğunda hareket eder.”3
Bugün pek çok lider,siyasi parti gerçekliğe mümkün olduğunca yakınlaşmaya ihtiyacı olmasına rağmen kendi arzularının bulanık boşluğunda hareket ediyor. Bu da değişen siyasi koşullara ilişkin yeni bir kavram-söylem-eylem haritası çıkarılmasını engelliyor. Bu yapılamadığı için de ne mevcutta olan biten yeterli olgunlukta çözümlenebiliyor ne de yeni durumu kuşatabilecek hegemonik bir güç inşa edilebiliyor.
Kavramsal düzeydeki müphemlikle yeni olanaklar ortaya koyan ve metaforların gücüyle ilerleyen Machiavelli’nin Prens’i Gramsci için önemli bir ilham kaynağıydı. Modern Prens Machiavelli’den doğdu. Eser, devrimci siyasetin gerçekçi yorumunun bir belgesi gibiydi, beceri-talih ikilisinin komünist parti örgütlülüğüne evrildiği bir teorik-pratik hat ortaya koyuyordu. Bugün tekrardan bu çalışmalara yeni bir gözle bakmaya ihtiyaç var, en azından somut durumun somut tahlilini yapabilmek ve çelişkileri hegemonya savaşına dönüştürecek bir siyasi iradeyi inşa etmek için.
1 Max Horkheimer, “Beginnings of the Bourgeois Philosophy of History”, Between Philosophy and Social Science (içinde), MIT Press, 1995, s. 335.
2 John Sanbonmatsu, Postmodern Prens, Bağlam Yayınları, 2007, s. 235.
3 Gramsci, Selections from Prison Notebooks, Lawrence and Wishart, 1971, s. 129.