Psikolojiye dair her şey...
Kişi sosyal medyada “iyi bir insan olduğunuzun 7 göstergesi” gibi bir yazıyı yanıtlayıp “ben iyi bir insan değilmişim” diye gelebiliyor. Şimdi gel de anlat ona iyilik öyle bir şey değil, bırak o genellemeler yerin 7 kat altına girsin diye.
Nesli Zağlı
Eğer yazıyı okumaya psikoloji hakkında en ufacık bir şey öğrenmek için başladıysanız, sizi baştan uyarayım; bu yazı bunu asla sağlamayacak. Aslında tam aksine, dijital çağda insana dair her türlü ilgi alanının ve özel olarak psikolojinin nasıl da bir “fetiş nesnesi” haline geldiğini anlatmaya çalışacağım. Burada fetiş nesnesi kavramını kullanarak, psikolojik içeriğin bir öğrenme arzusundan bağımsızlaşarak kendi başına bir arzu nesnesi olduğuna işaret etmek istiyorum. İnsan psikolojisine dair bilmek ve öğrenmek bu çağda bir erek olmayı aşmış ve adeta yaşama ve insanlara dair bir kontrol hissi vermeye başlamıştır. Eminim ki yine sosyal medyadan duymuşsunuzdur bu sene başta “gaslighting” olmak üzere lovebombing, mansplaining gibi kavramlar en çok merak edilen ve kullanılan kavramlar olarak ortaya çıktı.
Nedir bu kavramlar diye bana sorarsanız emin olun ki yanıt alamayacaksınız. Hali hazırda o kadar çok yazıldı, çizildi, evelendi, gevelendi ki. Yine de bu kavramların özündeki “ilişkisel kontrol” vurgusuna dikkat çekmek isterim. Uzmanlar ve içerik sağlayıcıları bize bu kavramları anlatarak, ilişkilerimizdeki olası bir güç dengesizliğine ve kontrol etme olasılıklarına yönelik bir altyapı sağlamaya çalışıyor. Benzer bir yaklaşım, “hayatınızdaki narsisti nasıl bir bakışta tanırsınız?” tarzı içeriklerde var. Benim dikkatimi çeken beş kişiden en az üç kişinin, bu yönergeler doğrultusunda hayatlarındaki eş/dost/anne/baba/patron olan narsisti şıp diye tanımaları! Bu tanımlama ve ilişki içinde kendini bu narsistlerden koruma ihtiyacını anlayabiliyorum ancak tanısal anlamda karşımızdakini “narsist” olarak tanımlamak ne sağlıyor? Eski yıllarda bir danışanım bir gün uzun süredir konuştuğumuz eşinin narsist olduğunu bir sosyal medya içeriğiyle keşfetmiş ve bana bu tanıyı bildiğim halde paylaşmadığım için çok öfkelenmişti. Bu psikolojik içerikleri okumanın tüm güçlülük sanrısı merkeze şablonları alır. Bu noktada narsisizm ne demek, kişi ve ilişkisi için anlamı nedir, danışanınız olmayan birine asla tanısal yaklaşmamak niyedir hepsi buhar olup gidiyor.
Son dönemde, hem ruh sağlığı uzmanlarının, hem de (ruh sağlığı uzmanı olmadığı halde ruhsal alanlarımıza dahil olan) yancıların içerik üretim hızı arşa ulaştı. Kısıtlamaya çalıştığım sosyal medya takibinde, tanıdığım veya tanımadığım yüzlerce “psikolojik figürün” içeriğine maruz kalıyorum. Bunları okurken de hep bir endişe eşlik ediyor. Yazılanları işin çalışanı olmayan birinin gözünden görmeye çalışıyorum. Bu içerik birini olumsuz etkiler mi, incitir mi, iddialı söylemi nedeniyle bir yetersizlik duygusu yaratır mı diye kaygılanıyorum örneğin. Çünkü kişi örneğin “iyi bir insan olduğunuzun 7 göstergesi” gibi bir yazıyı yanıtlayıp “ben iyi bir insan değilmişim” diye gelebiliyor. Şimdi gel de anlat ona iyilik öyle bir şey değil, bırak o genellemeler yerin 7 kat altına girsin diye. Aslında dijital çağ insana genel olarak bir yetersizlik duygusu veriyor zaten. Her şeye erişmek mümkün değil, her şeye yetişmek mümkün değil. İnanılmaz bir bilgi bombardımanı karşısında sınırlı kapasiteye sahip canlılarız. Bunu kabul etmek çok mu zor, bu sınırlılığı? Ama sosyal medya özünde insana, her şey taze taze anında karşında, senin için özel olarak paketlendi hissi veriyor. Bu yönüyle baktığımızda sanal bir market alışverişinden farklı bir tüketim değil. Psikolojik içerikle de ilgili olarak, içerik sağlayıcıları taze taze sunuyor biz dakikasında tüketiyoruz. Sosyal medyada binlerce, milyonlarca satır, ses, harf yüklü. Bunların ne kadarı tüketiciyle (bu terimi kullandığım için özür dilemeyeceğim) buluşur, ne kadarı hazmedilir, ne kadarı bir aydınlanma yaratır bilemiyorum. Hoş zaten dijital dünyanın aynasına neden bu kadar ihtiyaç duyduğumuza da şaşırıyorum. Demek ki insanlık olarak bir yerlerde çuvalladık, yaşam bilgisini iyi damıtamadık. Sanki bir savaşın içindeymiş gibi sürekli psikolojik içeriklerin sunduğu stratejilere ihtiyacımız var. Bu açıdan psikolojik içerik fetişizmini biraz patetik buluyorum.
Bana göre psikoloji ve ona dair hemen her şey çok haz veren alanlar doğal olarak. İnsanların da çoğu zaman bu konularda ilginç bilgiler edinmesinden hoşlanıyorum. Ama bilgi çağının her noktasında olduğu gibi bunda da, bilginin kalitesi, doğruluğu, aktarılış şekli gibi faktörler devreye giriyor. Bakınız bu devasa psikolojik içerik bombardımanında bir denetim merci yok. Ağzı olan konuşuyor! Geçenlerde ortaya çıkan sahte doktor gibi çok sahte uzman var. Bir de medyatik figürler içinden “hesabı erkek öder” minvalinde görüş bildiren sahtesinden beter diplomalılar var. Hayatımızda bin bir dertle uğraşırken bu bilgi kirliliğini nasıl hazmedelim, nasıl damıtalım? Üstelik şöyle de bir gerçeklik var: ülkelerin kaotik dönemlerinde psikolojik analiz seviyesi (bireylerin birbirini ve kendilerini yemesi) yukarı bakmamak ve büyük resmi görmemek adına güçlü bir anestezik. Neoliberal sistem der ki, sen toplumları, savaşları, yoklukları, yıkımları düşünme de kendi huyun, suyunla uğraş. Kişisel olarak lisans eğitimimden beri psikolojiye dair en ciddi alerjik reaksiyonum, çivisi çıkmış dünya düzenini bireysel analiz seviyesinde ele alması oldu. Eğer sosyal medyada bu kadar kallavi bir psikolojik içeriğe maruz kalıyorsak bunun en büyük nedenlerinden biri mevcut toplumsal çaresizliğimizdir. Yaşadığımız coğrafyada hor görüldükçe kendimizi kurcalıyoruz muhtemelen. İnsanlar yaşamlarına dair en büyük değişiklikleri, en kaotik dönemlerde yapıyorlar. Hep bir silkinme, derlenme ve toplanma isteği. Bu da özünde çok insanca ve çok anlaşılır.
Şimdi diyeceksiniz ki sen hiç mi psikolojik içerik sağlamıyorsun? İşin aslı sistemli bir içerik üretimi adına değil ancak psikoloji ve psikoterapi biliminin içinde harmanlanırken elbette eteğimden dökmem gereken taşlar oluyor. Benim gibi bir mantıkla paylaşım yapan meslektaşlarımı da görüyorum. Bu tarzı biraz damıttıklarımızı sızdırma hali olarak görüyorum. Ama benim şüpheyle yaklaştığım psikolojik içerik sağlama bu tarz bir eylem değil. Ben düzenli olarak, hiçbir alıntı ve referans vermeden, üstten üstten ve desteksiz, popüler konularda görüş bildiren içerik sağlayıcılarından bahsediyorum. Görmüş, geçirmiş, hammış, pişmiş ve spotları üzerine çekmişlerden. Üstelik şaşırtıcı şekilde bu kişiler yeni keşfedilmişler değil, tanıtım ve reklama pek de ihtiyacı olmayanlar (bu noktada bir marka yaratma çabasından da söz edilebilir). Bu içerik sağlayıcıları verilen emeklerin karşılık alamaması, narsist partnerle baş edilmesi, ruh sağlığı uzmanına gidenlerin kendilerinin değil asıl yakınlarının hasta olduğu, kendimizi her daim şefkatle sarmamız gerektiği gibi tekrarlayan önerileri var. Hatta bir adım ileri giderek, bu klişeleri şablon olarak kullanıp yeni içerikleri onlar üzerinden tasarladıklarını düşünüyorum. Bu içerik sağlayıcıları hayata dair her konuda o kadar afili, bir o kadar da genel geçer varsayımlarda bulunuyor ki, kişiler bize geldiklerinde bizlerin de onlara hap gibi genelleme ve tavsiyeler vermemizi bekliyorlar. Oysa her insan kendi biricik öyküsünü içinde taşır ve hiçbir psikoterapötik müdahale bu biricikliği kavrayıp kavratmadan yapılamaz. Tam kendimi/içinde yaşadığım durumu buldum dediğiniz psikolojik içerikler hiç de sandığınız gibi sizinle ilişkili olmayabilir. Sanırım bu noktada en büyük ihtiyaç bu psikolojik içerikten kaçınmak değil ancak daha temkinli yaklaşmak. Şifreleri birleştirip dünyanın anlamına ulaşmaya çalışanlar gibi size hızlı tüketiminiz için sunulmuş şablonları toparlayıp küçük defterlerinize kaydetmeyin. Kaydetmek isterseniz de kişiselleştirin. Size sağlanan içerik karşısında nelerin gözünüzün önüne geldiğini, size ne düşündürüp hissettirdiğini yazın. Emin olun daha çok yararlanırsınız.
Şu an var mı benim bilgim dahilinde değil ama üniversitelerde dijital içerikle başa çıkma üzerine dersler olmalı. Aynı iyi bir okur yazar olma eğitimleri gibi. Böyle dersler var ancak içerik sağlayıcılarına yönelik. İçinde yaşadığımız çağ bir bilgi seli, üzerimizden kökleyip akıp gidiyor. Oysa bir insanın zihninde değişikliklere yol açabilecek bir bilgi ancak deneyimsel olabilir. İnsancıl bir deneyimden geçmemiş her bilgi pamuk yığınları gibi birikir kalır. Sonra dersin ki o kadar instagram postu okuyorum neden hala öfkeliyim, erteliyorum, hayır diyemiyorum. Bana kalırsa psikolojik içerik akışı şimdi dursa en az 10 yıl yetecek içerik var. Bir iki kelime değiştir, çevir çevir kullan! Bence biz karmaşık zihinli varlıklar olarak daha sofistike psikolojik içerikleri hak ediyoruz.