Google Play Store
App Store

Bugün şiddet her yerde. Cebinizdeki telefonunuza baktığınız anda şiddet dolu bir dünyayla karşı karşıyasınız. Hunharca işlenen kadın ve çocuk cinayetleri, bir şehri içindeki insanlarla birlikte bombalayan devlet şiddeti, haklarını arayan işçilerin kolunu bacağını kıran kolluk kuvvetleri, tuhaf ölümcül virüsler, kazalar, afetler... Bir yandan yükselen ırkçılık, yabancı düşmanlığı, kadınlara, çocuklara, hayvanlara, göçmenlere, LGBTQ'lara, engellilere sürekli bir saldırı... Artık saldırganlıktan yorgun düşmüş bir gezegende yaşıyoruz. Bu yorgunluk, dijitalleşmenin aşırı uyarıcılığı, her yerden üzerimize gelen sosyal, politik ve kişisel taleplerle boğucu ve paralize eden bir ağırlığa dönüşebiliyor. Panik, yorgunluk ve suçluluk duyguları ister istemez psişik bir kapanmaya yol açabiliyor. Geldiğimiz bu noktada, artık hiçbir insan, hiçbir ilişki, istilacı ve yaygın sosyal paranoyanın ve anksiyetenin tehdidinden uzak değil. Bu tehditle nasıl mücadele edeceğimiz ve bu tüm bu tehditlere rağmen nasıl kendi bütünlüğümüzü, insana ve dünyaya inancımızı koruyacağımız asıl soru.

KİMLİK SİYASETİ

Psişik kapanma, toplumun, hatta dünyanın sessizliğinin en önemli nedeni. 90'lardaki toplumsal muhalefet, bugün eskisi gibi güçlü değil, çünkü protesto edilecek ve her zaman "bu konuda bir şeyler yapmalıyız" dedirtecek o kadar çok olay ve durum var ki... Kimlik siyasetinin baskın bir hale gelmesi, grupları daraltıp ideolojik kısır tartışmaların içine çekerek dayanışma ağlarını şimdilik zayıflattı gibi görünüyor. Diyalog kurmak yerine, tanımlayıcı kategorilerle 'öteki'ni yargılamak, düşünme ve tartışma imkânlarını azalttı. Her grup kendi içinde bir 'öteki' yaratıp linçleyerek varoluş kaygısını yatıştırmaya çalışıyor.

ZEVK TALEBİ

Şiddetin bu yaygın halini ve psişik kapanmayı engelleyecek en önemli şeylerden biri, önceki yazılarımda üzerinde sıkça durduğum kapitalizmin 'zevk talepleri'ne ya da 'zevk al' emrine karşı koyabilecek yeni bir politik, kültürel ve ahlaki karşı duruşu yaratabilmekten geçiyor. Herkesin her zaman mutlu olması, yaptığı her şeyden her zaman zevk alması gerekmiyor. Kişisel gelişim ve ilaç endüstrisi, medya ve reklam dünyası, sanki mümkünmüş gibi mutluluğun ve zevkin sürekliliği üzerinde duruyor. Sürekli bir gençleşme, enerjik hissetme, bağımsız ve güçlü olma talebi... Bazen arzuya ulaşabilmek için biraz zevk kaybı kaçınılmaz. Zevk kaybı ile acı arasındaki boşluğun gittikçe azalması, zevk alınamadığı anda acının devreye girmesi ve acı eşiğinin ilaçlar, bağımlılıklar ve daha pek çok şeyin etkisiyle düşük olması... Hatta zevk ile acı arasındaki boşluk öylesine azaldı ki, iktidarsızlıkla bir arada var olan aşırı erkekliği andırıyor; ne kadar çok zevk almaya çalışırsanız, gerçekte o kadar çok acı çekiyor olabilirsiniz.

KORUNMA

Psişik kapanmanın bir diğer nedeni de, 'öteki'den korunmak... Yani öteki için nesne olmaktan korunmaya çalışan özneler... Ama özne kendisini 'öteki'den ne kadar uzaklaştırırsa gerçekte o kadar nesneleşir. Yabancı düşmanlığı bu mesafeden alır gücünü. Bu uzaklık ve nesneleşme, şiddet sahnelerindeki acımasızlığın bir boyutunu oluşturuyor. Bu nesneleşme durumu, neoliberalizm ve beraberindeki ideolojiler ve uygulamalarla yaygınlaştı. Çoğunluk artık "komşunu kendin gibi sev" emri yerine, kapitalizmin "zevk al" emrine göre yaşıyor. İnsanları zombileştiren ideolojik ve kültürel bir salgınla karşı karşıyayız.

ZOMBİLER

Popüler TV dizisi 'The Walking Dead'e gösterilen ilgiyi düşünelim. Dizide "kıyamet sonrası" yaşam alanlarından koparılmış kurtulanlar amaçsızca cesetlerle dolu sokaklarda dolaşır. Mağazalar ve kamu binaları harap bir halde ve her yerde zombiler vardır. Zombilerin temel özelliği de konuşamıyor oluşlarıdır ve sadece yemek için, yani zevk için hareket ederler. Konuşamamalarından, yani sosyal bağın yokluğundan geriye kalan şey sadece yıpranmış kalıntılardır. Artık herkes çok korkuyor, zombi istilası içeriden dışarıya doğru yayılıyor, kimse zombileştiğinin farkında değilken.