Google Play Store
App Store

Rap müzikteki özgün üslubuyla fark yaratan Aga B, Işıl Işıl Sahne’nin bu haftaki konuğu oldu. Aga B, “Müziğimi elimden alsanız delirebilirim. Kendimi başka bu kadar özgüvenli ne ile ifade edebileceğimi bilmiyorum çünkü” dedi.

“Rap”imi elimden alsanız delirebilirim
Fotoğraf: BirGün

Işıl ÇALIŞKAN

Müzikal altyapısında reggae’den caz’a, soul’dan funk’a farklı tarzlar barındıran bir rap onunki. Özgün üslubuyla farkını ortaya koyan Burak Yelman, nam-ı diğer Aga B’den söz ediyorum. Tane tane anlatımıyla onlarca şarkıya imza atan müzisyen, kariyerinde çeyrek asrı devirdi. Alışılagelmiş hip-hop ve rap kalıplarını zorlamaya devam eden Aga B, son albümü INTERLUDE 87 ile modern hayatın ritminin dışına çıkarak içsel yolculuklarının bir yansımasını şarkılarla ortaya koydu. Işıl Işıl Sahne’ye konuk olan Aga B ile müzik serüveninde bir yolculuğa çıktık.

Hayatının nasıl bir dönemindesin?

Üretim olarak iyi hissediyorum kendimi ama gündeme dair gelişmelerden dolayı biraz karamsarlık yaşadığım bir dönemdeyim sanırım.

En çok neleri dert ediyorsun?

Toplumsal meseleler. “Nereye gidiyoruz, ne oluyor?” sorusunu çok fazla soruyorum. Sokağa çıktığımızdaki yaşadığımız ruh halini birebir hissettiğimi düşündüğüm için bunun bendeki yansıması gibi. Kesinlikle kötü bir şey söylemeye ya da çok demoralizeyim demeye çalışmıyorum. Kafam karışık, bu doğru bir tabir olabilir. Nereye gidiyoruz? Sonu karanlık ama ışık var…

BESLENDİĞİMİZ ŞEY ŞEHRİN KENDİSİ DEĞİL

Kısa bir süre önce Ankara’dan İstanbul’a taşındın. Bunun etkilerini de hissediyor musun?

Kesinlikle bunun etkisi olabilir. Burada daha fazla insan var. Ankara’dayken uzak bir yere gittiğimde gördüğüm insanları burada kapının önüne çıktığımda görebiliyorum. Herkesin enerjisini veya ruh halini hissediyor olabilirim.

İstanbul’un ruhu müziğine yansıdı mı ya da yansır mı?

Bunu görecek kadar bir üretim yapamadım henüz. En son yaptığım INTERLUDE 87 bir Ankara albümüydü benim için. Ankara’dan çıkarken son kayıtları yapıp İstanbul’da mutfak işlemlerini gerçekleştirdiğim bir albümdü. Ankara’da yaşarken İstanbul’a gelip bir hafta kalıp döndüğümde yaptığım üretimlerde enerjisi daha farklı oluyordu, ama henüz tam olarak hissedemedim. Bir albüm yaptığımda sanırım ben de anlayacağım, insanlar da “Aa, Aga, İstanbul’a geldiğinde böyle bir şey oldu!” şeklinde bir yorum yapacaklar diye düşünüyorum. Buranın dokusunu çok seviyorum. Buraya gelmeden önce de hep aynı şeyi söylüyordum. Buraya geldim, artık kendimi de dahil ederek söyleyeceğim: Burada yaşayan kimse bence burada yaşamayı hak etmiyor. İnanılmaz bir doku, inanılmaz bir mimari, çok güzel bir yapılanma var ama içinde yaşayan insan, orayı anlamlı kılıyor ya, bakmıyoruz, bakmıyorlar bile çevresine… İnsan, girdiği her yeri bir şekilde kötüleştirebiliyor. Çok güzel bir şeye sahip çıkamadık, çok yüklendik ve şu an böyle bir durumda. Artık beslendiğimiz şey, şehrin kendisi değil, buradaki karamsarlıktan ya da moral bozan şeylerden besleniyoruz. En azından benim yaptığım janr için galiba böyle; negatifi alıp bahsetmek ya da negatifi evirip öneri sunmak gibi bir şey.

Kendini “Masalcı” olarak tanımlıyorsun. Rap müzikle masal anlatmak arasında nasıl bir paralellik var?

Hikâyeleştirmek olabilir. Biz de bir şeyi hikâyeleştirerek anlatıyoruz ya. Hatta çoğu masalı da sonları değiştirildiği için yanlış biliyormuşuz ya… Biz bir hikâye anlatıcısıyız ne kadar değişik işleyebiliyorsak insanların yaratıcılığını ne kadar tetikleyebiliyorsak o kadar başarılı olabiliyoruz galiba. Yolun başından seslendi Aga B. Bunu çok fazla yaşıyorum, doğru yere hitap edebilmekle ilgili kafam çok fazla bunalıyor. Ama galiba bir üreticinin de buna çok kilitlenmemesi lazım sanki. Sadece üretir halde olmaya motive ediyorum kendimi bir sorumluluk hissetmeden insanların tercihlerine, yönelimlerine, hayat anlayışlarına karşı bir şey yapmadan bencesini sunmaya çalışıyorum. Çok zor ama değil mi bunu yapabilmek? Çok zor gerçekten. Bazı konularda kayıtsız kalmayı da gerektiriyor galiba. Kalpten konuşmaya çalışıyorum. Biraz itiraf gibi olabilir bu yüzden.

TOPLUMSAL CEKET HAKİ OLSUN YETER

Toplumsal gerçekçiliği yansıtan bir müzisyen olduğunu düşünüyorum. Sen ne dersin bu konuda?

Toplumsal gerçeklik ceketi hoşuma gidiyor ama parlak olsun istemiyorum. Haki renklerde üstüme otursun yeter.

Şarkılarını nasıl yazarsın?

Bazı olaylar bana hissettirilen şeyler ve bunları kategorize etmem. Sonra o dönem beni en çok ne rahatsız ediyorsa ve ne içimden çıkmak istiyorsa o konu bütünlüğüyle bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Beraber çalıştığım prodüktörlerle sürekli etkileşim içindeyim. Genelde onlardan müziği alıyorum. O müziğin bana hissettirdiği neyse ona uygun yazıyorum. O an çıkan ilk iki cümleyle birlikte şarkının genel hikâyesi oluşuyor zaten. Eskiden telefonuma dörtlükler, ikilikler kaydedip telefonuma stokluyordum ama sonra ondan da vazgeçtim. Tam bilinç akışı, o an müzik neyse ve aklıma yeni ne geldiyse onu yazıyorum.

Müzikal altyapında caz, reggae, soul gibi farklı türler barındırıyorsun. İfade biçimi olarak hip hop’ı tercih etme sebebin neydi?

Söz yazım tekniği, kendimi en yakın hissettiğim yöntem. Yoksa bütün kategorileri dinlemekten keyif alıyorum çünkü o kategorileri hissedip müziğime de öyle entegre ediyorum. Ben bir reggae solisti veya caz vokali değilim, hatta ben şarkı bile söylemiyorum ama dinlemeyi sevdiğim müzikleri, yaptığım müziğin içinde element olarak kullanmaktan büyük keyif alıyorum. Kendimi “müzisyen” tırnağına almaktan veya “şair” demekten sakınırım. Ben bunların harmanı gibiyim, tek derdim kendimi ifade etmek. Bu resim de olabilirdi. Fotoğraf bölümünü bitiremesem de son sınıfına kadar okudum. Sanatın her dalından bir şey almaya çalışıyorum. Görsel algının da, okuduğum bir yazının da müziğimde bir etkisi var mesela. Aklıma bir şeyler depoluyorum; çoğu zaman ne depoladığımın farkında değilim. YouTube’u kullanış şeklimi anlatsam, ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız, rezalet bir algoritma var. Kötüden de beslenmeye çalışıyorum. İnsanlar “Bunu nasıl izliyorsun?” diyor mesela. Hayır, öyle bir şey değil, onun neyi kastettiğini anlamaya çalışıyorum. Karşıt fikri de tabii ki izliyorum, tahammül ediyorum, dişimi sıkıyorum ve onu dinliyorum. Onun neyi savunduğunu anlamam lazım ki, benim karşı argüman geliştirmem ya da kötü bir şeyin “bence iyisini” yapabilmem lazım.

Bir dönem fotoğrafla da ilgilenmişsin. İfade biçimi olarak rap müziği tercih etme sebebin neydi?

Hepimiz Kartel dönemi rapçileriyiz. Benim hikâyem biraz daha öncesine dayanıyor. Abimin bir arkadaşı bana yabancı müziklerden kasetler çekiyordu. Bir şarkıyı ileri sarıyordu, “Onu niye koymuyorsun?” dedim, “O sana gelmez, küfürlü,” dedi. Dedim koy onu, onun ritmi çok güzel. Dinlediklerimizin hepsinin dışındaydı. Ben onun rap olduğunun farkında değildim, bir Eminem şarkısıydı. Yıllar sonra tekrar Kartel’le farkına vardım. 2000 yılından beri de fiilen uğraşıyorum. Bir dönem uzaklaştım ama yazmayı bırakmadım. Ben, kendimce yazım tekniğimi geliştiriyordum; içeriği önemli değildi benim için. “Uçamayan Süper Kahraman” diye bir şarkım var, o dönem şarkılarına göre çok sevildi, dinlenildi. Ben bir daha o tarz müzik yapmadım. Ben, büyüdüğümde ne söylüyor olmak istediğime kilitlenip içime kapanmıştım. Daha sonra üniversitede bir açılma oldu bende. Sanatın her alanını seviyorum ama uygulamada bu bana çok iyi hissettiriyor diye düşünmüştüm. O yüzden son sınıfta okulumu bırakıp Ankara’daki stüdyomuza dönüp tamamen buna odaklandım. 24 yıldır rap yapıyorum ama 6 yıldır profesyonelce bakıyorum diyebilirim. Ondan önce, başta inkâr ettiğim şekilde, hobiydi bu da benim için. Ama şimdi bunu elimden alsanız, sanırım delirebilirim. Kendimi başka bu kadar özgüvenli ne ile ifade edebileceğimi bilmiyorum çünkü.

Not: Tamamı bu akşam saat 20.00’den itibaren BirGün TV’de yayınlanan Işıl Işıl Sahne’de.