Rejim artık sönen bir yıldız
Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Saray rejimi ne kadar parlatılırsa parlatılsın, hangi güç atfedilirse edilsin halkın ve tarihin gözünden çoktan düştü. Zaman doldu. Son kum tanesinin düşmesi an meselesi.

Son birkaç haftadır Erdoğan ve iktidara karşı bir iltifat sormayın. Türkiye’yi dünyanın merkezine koyanlar mı dersiniz, Erdoğan’ın oyun kurucu gücünü mü dinlersiniz — bitmez tükenmez bir pohpohlama seansı. İnsanı ister istemez “Acaba bir şey mi kaçırdım?” duygusuna itiyor.
Gerçekten bizim görmediğimiz ne olmuş olabilir? Merakımızı gidermek için gazeteleri şöyle bir tarayıp Erdoğan’ın yıldızını ne parlatmış görelim.
HEM BÖLGE HEM AVRUPA
Trump, Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinde aslan payını Erdoğan’a verince Türkiye’de yandaşlar bayram ilen etti. Ama kısa süre içinde Colani’nin gerçek patronunun kim olduğu ortaya çıktı. İsrail ve ABD tüm oyunu domine etti. İngiltere ve Fransa geriden gelerek Suriye’de çok daha etkin bir pozisyon aldı. Ankara ise hâlâ Suriye’de kendine yer açma gayretinde.
Suriye’de Kürt varlığı yasal statü edindi. Türkiye’nin ne kadar itiraz ettiği konu başlığı varsa adım adım hayata geçirildi. Öcalan’ın çağrısıyla PKK’nın silah bırakması bile Ankara karşısında Kürtlerin Suriye’deki elini çok güçlendirdi. Hatırlanacağı gibi Müslim Abdi’nin konuya dair ilk açıklaması “Türkiye’nin bizi tehdit görmesinin gerekçesi kalmadı” olmuştu. Suriye’de yapılan ikili üçlü anlaşmalar, İsrail’in sahada artan varlığı, Türkiye’ye sınırlarını hatırlatırken Colani üzerindeki etkisini bile azalttı. O kadar ki Suriye’de çalışmak isteyen Türkiyeli iş insanları bile geçici hükümetin tutumundan rahatsız oldular.
Aynı tarihlerde Filistin sorunu tamamen unutuldu. Dozajı her konuşmada biraz daha düşen metinler içinde kendine ancak yer bulabildi.
Ortaklıkta kahraman edasıyla dolaşan Hakan Fidan’ın tüm havasının Kıbrıs konusunda yaşanan gelişmelerle bir anda söndü.
Bir de şu Ukrayna meselesi var ki tam evlere şenlik. Hatırlayın Erdoğan’ın çağrısıyla bir araya gelen Trump ve Putin yıllardır devam eden savaşı durduracaklardı. Gerçekleşen alt düzey bir temas ve esir takası. Trump ve Putin “bu meseleye kimseyi karışmasın, biz halledeceğiz “dedi. Bunların hepsi Türkiye’nin “merkezde!” olduğu birkaç ay içinde gerçekleşti.
TÜRKİYE’NİN İÇİ ÇOK DAHA KÖTÜ
Şöyle bir ülke düşünün: Yolsuzlukta dünyanın 180 ülkesi arasında 108’inci sırada. Gelir adaletsizliği konusunda Avrupa’nın zirvesinde. Dünyadaki en yüksek enflasyona sahip beş ülkeden biri. Yoksulluk ya da sosyal dışlanma riski altındaki genç sayısı 3 milyon 800 bini aşmış durumda. Her beş gençten biri ortaokuldan sonra eğitimine devam edemedi. Geniş tanımlı işsizlik yüzde 30’lara dayandı. Çiftçi toprağa tohum atamaz hâlde. Adalete güven yüzde 15’e gerilerken yüzde 70’i iktidarın uygulamalarından memnun değil. Yine bu ülkede sadece iki ay içinde yaşananlara itiraz ettiği için aralarında sanatçı, akademisyen, belediye başkanı ve öğrencilerin de olduğu üç binden fazla kişi gözaltına alınmış olsun. Sağlık sistemi iflas noktasında, insanlar hastane kuyruklarda perişan. Kredi kartı borçları, haciz sayıları, ekonomik krizden kaynaklı boşanmalar, intiharlar… Tam bir cehennem tablosu. Ama bu ülkenin iktidarı başarılı ve yeniden yükselişe geçti öyle mi? Herkes biliyor ki yukarıda anlatılanların fazlası var azı yok.
O zaman başarı nerede? AKP-MHP blokunun yeniden halkın desteğini aldığını söyleyenlerin için nasıl bir argümanı var?
SARAY REJİMİNİN GELECEĞİ YOK
Ülkede ve çevresinde tablo bu kadar kötüyken AKP’lileri heyecanlandıran şey ne? Bahçeli’nin hamlesi, Öcalan’ın yanıtı ve ardından PKK’nın silah bırakması; iktidarın bugüne kadar izlediği siyaseti değiştireceğine dair mesaj olarak algılandı. Çözüm süreci başladı, yeni anayasa yapmanın önündeki engel kalktı, ileri demokrasinin zamanı geldi. Ve Türkiye Yüzyılı için start verildi. Bunun için hem Ortadoğu’da hem de Türkiye’de Kürtlerle “barışmak” gerekiyordu. Şimdi de onu yapmaya karar verdiler. Kürtlerle Türklerin ortak yürüyeceği yeni bir yüzyıl tarif ediliyor. Şamil Tayyar, DEM’i şimdiden Cumhur İttifakı’nın içine yazmaya başladı bile. Anayasa değişikliği için Meclis’te 400 vekil hesapları yapılmaya başlandı. Her şey planladığı gibi ilerliyordu.
Saray’ın penceresinden bakınca ne yoksulluk, ne açlık görülüyor. Ne özgürlüğe ve adalete susamış milyonlar. Anlaşılan o ki Erdoğan ve yandaşları, bundan önce olduğu gibi şimdi de ABD-İsrail tarafından çizilen yol haritasının başarısına çok güveniyor.
Siyasetin tepesinde ne yapılırsa yapılsın Saray hesabının bu memlekette tutma şansı yok. Böyle bir hamleyle bunca başarısızlığın, eziyetin halklar tarafından unutulacağını ya da unutturulacağını sanıyorlar. Beyhude çaba.
Bundan 13 ay önce oy verenlerin de iki aydır sokakları terk etmeyenlerin de tercihleri çok net. İçinde “Saray” geçen, “tek adam” geçen hiçbir şeyi istemiyorlar. Bunu hesaba katmayan hiçbir senaryo başarılı olamaz. Nerede, kimle kurgulanırsa kurgulansın.
Kürt sonunu kabullenip çözme iradesi göstermek yerine iktidarda kalmanın aracı görenler mi demokrasi getirecek.
Sadece patrona çalışan mı eşitlik getirecek.
Ülkeyi tarikat ve cemaatlere terk eden, kadını eve hapsedenler mi özgürlük getirecek.
Saray ve onun etrafında toplaşan zümre için vakit doldu. Son kum tanesinin de dibe düşmesi yakındır.