Google Play Store
App Store

Ülke gündemini meşgul eden “açılım” belirsizliğini koruyor. Bir Saray bürokratının açıklaması “Süreç başlamadan bitti mi?” sorusunu akıllara getirdi. Muhalefetin arkasına dizileceği süreç, bürokratın iki dudağı arasına sıkıştı.

Rejim mi zayıf Uçum mu güçlü

Tokalaşma ile başlayıp Bahçeli’nin grup konuşmasında Öcalan’a çağrısıyla devam eden gelişmeler “yeni bir çözüm süreci” olarak değerlendirilince siyasette taşlar yerinden oynadı.

Yaklaşık 20 gündür Türkiye’nin en çok konuştuğu konuların başında geliyor. Gazeteler manşetten verirken haber kanallarının da vazgeçilmezi durumunda. Üstelik kimsenin daha ne olduğu konusunda bir fikri yok.

DEM’LİLER SÜRECE İYİMSER YAKLAŞIYOR

Devlet Bahçeli’den gelen hamle tüm spotların DEM’e çevrilmesine yol açtı. DEM yetkilileri bu beklenmedik hamleyle ilgili hata yapmadan ilerlemenin yolunu arıyor.

Perşembe akşamı bazı basın yayın kuruluşlarının yöneticileriyle buluşan DEM eş başkanlarının sorulara verdiği yanıtta da bu temkinli tavrın izlerini bulmak mümkün. Bu değerlendirmeden sonra DEM Eş Başkanları Bakırhan ve Hatimoğulları için söylenebilecek en net cümle Cumhur İttifakı cephesinden gelen olumlu sinyallerden memnun olduklarıdır.

Ama bu memnuniyet hemen bir sürecin başlayacağı anlamına gelmiyor. Önce aşılması gereken bir engel var. O da Öcalan’la görüşme trafiğinin başlaması.

DEM’in ihtiyatlı ama daha çok iyimser tutumunu anlamak mümkün. Kendilerinin esas misyonunu “barış” olarak tanımlayan bir partiden bahsediyoruz. Ama söz konusu olan mesele Türkiye’nin demokrasi mücadelesi olunca kiminle ve nasıl soruları da en az barışın kendisi kadar önemli hale gelebiliyor. DEM yetkilileri gazetecilerle yaptığı toplantıda başta CHP ve tüm muhalefet partilerine çağrısını yeniledi. Sürecin önüne engel olunması yerine çözümün parçası olunmasını istedi. Makul bir öneri olarak duruyor. Kuşkusuz Kürt sorununun çözümü Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından çok önemli.

BİR BÜROKRAT ÇOK KONUŞUYOR

Devlet Bahçeli’nin sürece dair pozitif duruşu, meselenin daha önce düşünülüp ortaya atıldığı duygusunun güçlü şekilde oluşmasına neden oldu. Ama dün Cumhurbaşkanı başdanışmanı Mehmet Uçum’dan gelen sosyal medya paylaşımı karışık olan kafaları daha da karıştırdı. Bahçeli fikriyatının Saray’daki sözcüsü olarak kabul gören Uçum’un “Çözüm süreci olmaz, olamaz. Bu DEM’e sunulan fırsattır” sözleri soru işaretlerini artırdı. Peşinden DEM sözcüsünün Uçum’u yenilmesi gereken bir fikir olarak tanımlanması sürecin başlamadan bittiğine dair yorumlanmasına bile yol açtı.

Burada Mehmet Uçum’un söyledikleri önemli. Ama daha da önemlisi bu sözlerin Uçum tarafından söylenmesi. Çünkü İbrahim Kalın’ın MİT başkanlığından bu yana Uçum’un bir şekilde rejimin sözcüsü haline geldiğini söylemek lazım. Tüm kritik anlarda ortaya çıkıp ayar ve hıza vermesi bu pozisyonunu daha da güçlendirdi.

Peki gerçekte durum bu mu? Uçum rejimin ortak sözcüsü mü? Yoksa artık ortaklık diye bir şey kalmadı, herkes bir boşluğu doldurma gayretinde mi?

şin açıkçası bu son haftalarda yaşananlara bakınca rejimin bir oyun kurma kabiliyetinin kalmadığı görüşü bana daha yakın geliyor. Kuşkusuz bir yerlerde konuşulan, pişirilen ve “Hadi” denilen yerler var. Ama buraları eskisi kadar güçlü değil ve rahatça manipüle edilebilir noktada. Bir danışman bile kendine buradan rol biçebiliyor.

Mehmet Uçum’un bu kadar çok konuşması, kendi gücünden çok rejimin zayıflığına işaret ediyor.

Bir bürokratın bile süreci akamete uğratabilecek inisiyatif alanının olduğu rejimle, büyük projelere doğru yola çıkmak çok akıl karı bir iş değil. Hele rejim ülkenin tüm kötülüklerinin ana kaynaklarından biriyse böyle bir yönelime girilmesi açıklanabilir olmaktan çıkar.