Rejimi yeniden üretme aracı: Kadına yönelik şiddet

İlknur BAŞER - SOL Parti Sözcüsü
25 Kasım’dayız. 1960 yılında Mirabal kardeşlerin katledildiği gün. Dominik Cumhuriyeti’ndeki diktatörlük; direnenlerin sembolü üç devrimci kız kardeşi katlederek halka gözdağı vermek, direnişi sönümlendirmek istemişti. Mirabal kardeşlerin katlinden bir yıl sonra kardeşlerin kurduğu Clandestine Hareketi diktatörlüğün yıkılmasında önemli rol oynadı.
22 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı siyasal İslamcı, faşist, piyasacı rejimini kurumsallaştırmak için yukarıdan inşa sürecini yürütmektedir. Ülkeyi kadın-çocuk-işçi mezarlığına dönüştüren rejim ürettiği ataerkil baskıcı politikalarla kadınların hayatını, kadınları hiçe sayarak kadın özgürlüğüne, eşitliğine, laikliğe savaş açmıştır. Makul kadın, kutsal aile, çalışma, miras, kamusal alanda var olma gibi hakları elinden alınmış, rejime ve erkeğe köleleştirilmiş bir kadın; rejimlerini sürdürmek ve yeniden üretmek için gereklidir. İşte bu nedenle bugün kadına yönelik şiddet durmamakta, beslendiği için artarak devam etmektedir. Çünkü şiddet kadınları hizaya çekmek, ataerkil rejimlerini üretmek için kullandıkları araçlardandır. Siyasal İslamcı ataerkil rejimin toplumsal, kültürel inşasını gerçekleştirmek için eğitimde, hukukta, tüm kurumlarda yapılanlar kadınların direnişlerini engellememiştir. Bu nedenle mahallelerde, ailede, toplumsal yaşamda ideolojik-kültürel inşa için adımlar atmaya yönelmişlerdir. Bu gerici, ataerkil inşanın karşısında kadınların eşit, özgür, laik, şiddetsiz bir ortamda varoluş zeminlerini güçlendirecek başka bir yaşamın nüvelerini kurarak, politikleştirerek ‘aşağıdan’ direnişleri çoğaltarak, bütünleştirerek rejimi yenebiliriz.
Tokat’ın Günevi (Dive) köyünde halk için, halkla birlikte yolunda ilerleyen bir muhtarlık çalışması var. Kadınların, emeğinin farkına vararak güçlenmesi, sosyalleşmesi için kurduğu atölyede kadınlar dayanışmayla dokuyup, diktiklerini kentte pazarlarda birlikte sergilemekte. Kadınlar, hem unutulmaya yüz tutmuş, yerel Dive dokumalarını yaşatmakta ve nesillere aktarmakta hem de ekonomik, sosyal, bireysel güçlenmeleriyle değişim yaşamaktadırlar.
Kadın düşmanı politikalar, ‘tasarruf tedbirleri nedeniyle’ Halk Eğitim Merkezleri kurslarının bu dönem ülke genelinde henüz tam anlamıyla açılmamış olmasıyla da ortaya konmuştur. Bu nedenle binlerce kadın hem öğretmen olarak hem de kursiyer olarak ekonomik gelirden mahrum bırakılmıştır. 1926 yılında kurulmuş Halk Eğitim kurslarının henüz başlatılmamış veya kapanmış olması; kırsalda, kent mahallelerinde yoksul kadınları erkeğe tamamen bağımlı kılmakta, eve kapatmaktadır. Bunun en somut örneğini yakın zamanda ziyaret ettiğim Hozat’ta bizzat görmüş oldum. Tarım ve hayvancılığın bitirilmeye çalışıldığı, işsizliğin yaygın olduğu koşullarda Hozat’ta bu kurslara giderek ekonomik-sosyal güçlenme yaşayan 60 kadın bu kurslardan, güçlenmekten mahrum bırakılmış, işsiz kalmıştır.
İşte bütün bu politikalara karşı evlerden, işyerlerinden, okullardan, mahallelerden başlayarak birleşmek, göz göre göre katledilen, şiddete uğrayan kadınların sesi olmak için her gün 25 Kasım, her gün 8 Mart’tır.
Bu rejime; dayanışmayla ‘‘Kadın kadının yurdudur’’ diyerek, süreklileşen birleşik kadın mücadelesiyle dur diyelim. Tek adam rejimi yıkılmadan kadınlara günyüzü yoksa; inadımız, direncimiz, mücadelemiz güneşli günleri doğuracaktır. Aynı Mirabal Kardeşler gibi, biz kazanacağız.