Google Play Store
App Store

Seferberlik ve savaş yetkisi Erdoğan'a bağlandı, Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi güncelleniyor, “etki ajanlığı yasası” çıkarılmaya çalışılıyor. "Yumuşama" adı altında rejim “yeni milli güvenlik devleti”nin inşasını tam gaz sürdürüyor.

Rejimin bekası için düşman yaratıyorlar
Fotoğraf: Depo Photos

Siyasal İslamcı rejim yumuşama kisvesi altında “yeni milli güvenlik devleti”nin inşası için var gücüyle yükleniyor. Rejimin tahkimatı, baskıcı, otoriter yapının kalıcılaştırılması için atılan son adım 9. Yargı Paketi’ne iliştirilen “etki ajanlığı yasası.”

Ocaktan bu yana atılan adımlar göz önünde bulundurduğunda bu durum şaşırtıcı değil. Yeni rejimin karakteri doğrultusunda toplumsal ve siyasal yapı dönüştürülüyor.

NELER OLUYOR?

Rejimin kalıcılaştırılması için ideolojik, politik, hukuki yığınak sürerken tek tek olaylar önemli ancak tablonun bütününe bakmakta yarar var.

Son üç ayda yaşanılanlara bakılması dahi rejimin nasıl bir gelecek tasavvurunda olduğunu gözler önüne seriyor. Ergin Yıldızoğlu hocanın da sıklıkla vurguladığı üzere “süreç olarak faşizm”in taşları itinayla döşeniyor. Toplumsal ve siyasal mühendislikle yeni rejimin inşası için zora başvurularak bir “rıza üretimi” yaratılmak isteniyor.

1- MİLLİ GÜVENLİK SİYASETİ BELGESİ

Daha önce de bu sütunlarda değinmiştik, AKP iktidarı seçime gidilirken devletin ‘gizli anayasası’ olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’ni güncelleme kararı aldı. 28 Şubat’ta duyurulan karar göre kamuoyunda "Kırmızı Kitap" olarak da bilinen Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’nin güncellenmesi çalışmaları sürüyor. Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi, içeriği itibarıyla devletin iç ve dış tehdit algılamalarını ortaya koyan bir belge. Savunma ve güvenlik politikaları ve iç-dış düşman tarifleri bu “kitap” çerçevesinde belirleniyor. “Kırmızı Kitap”ın rejimin “güvenlik ihtiyaçları”na uygun olarak revize edilecek olması sakıncalı. Yeni düşmanların tarif edileceği belge ile herkes pekala bu torbaya rahatlıkla doldurulabilir. Bir sabah hepimiz düşman ilan edilebiliriz.

2- ETKİ AJANLIĞI YASASI

Siyasi iktidar 50’lerin Amerika’sında olduğu gibi “cadı avı”na yol açacak düzenlemenin peşinde. 38 maddeden oluşan 9. Yargı Paketi’ne eklemlenen düzenleme ile “etki ajanlığı yasası” getirilmeye çalışılıyor. Yasa teklifine göre; devletin güvenliği ya da iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye'de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar hapis cezası ile cezalandırılacak. Özetle gazeteciler, demokratik kitler örgütleri, STK’lar, araştırmacılar kolaylıkla “etki ajanı” ilan edilip tutuklanabilecek.

9. yargı paketiyle beraber gelecek olan “etki ajanlığı yasası”, Gürcistan’ı ayağa kaldıran “yabancı ajan” yasasının bir benzeri. “Yeni tip casusluk suçu” oluşturuluyor, bu kapsama hemen herkes konuşması, sosyal medya paylaşımları, ifadeleri nedeniyle rahatlıkla doldurulabilecek. Meclis Başkanvekili hukukçu Gülizar Biçer Karaca, şu sözlerle düzenlemeye tepki gösteriyor: “Her şey etki ajanlığı kapsamında casusluk faaliyetine girebilir. Hukukta bir virgül, bir kelime çok ciddi yorumlamalara sebebiyet verecek meseleler olabilir.” Gazeteci kökenli vekillerden Utku Çakırözer de düzenlemenin tehlikesine şu sözlerle itiraz ediyor: “Geçen yıl çıkarılan sansür yasası yetmemiş; yine muğlak, belirsiz tanımlamalarla etki ajanı damgası vurup düşüncesi, ifadesi, yazısı nedeniyle milyonların sesini kısılmak isteniyor.” Yapılmak istenilenin cadı avından farklı olmadığını ifade eden Çakırözer, haber, film, tez gibi akla gelen bilginin tüm biçimlerinin etki ajanlığına sokulabileceğine vurgu yapıyor.

3- SEFERBERLİK VE SAVAŞ HÂLİ YÖNETMELİĞİ

Bir diğer önemli gelişme ise 22 Mayıs’ta AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla yayınlanarak yürürlüğe giren 52 sayfalık “Seferberlik ve Savaş Hâli Yönetmeliği.” 24 yıllık tüzüğün yerini alan yönetmenlik ile 'Seferberlik ve Savaş yetkisi Erdoğan’a veriliyor. Daha önce bu yetki Bakanlar Kurulu’ndaydı. Erdoğan artık “kalkışma” ve “ayaklanma” durumlarında seferberlik ilan edebilecek. Gülizar Biçer Karaca muğlak ifadeler içeren, ucu açık bu yetkinin tek bir kişinin iradesine verilmesinin büyük bir hata olduğunu söylüyor. Meclis Başkanvekili Biçer Karaca, Erdoğan’ın herhangi bir kitlesel eylemi, mitingi, protestoyu bu kapsamda değerlendirip seferberlik ilan edebileceğini vurguluyor. Buna emekliler mitingi de dahil, atanmayan öğretmenler buluşması da.

YENİ TOPLUMUN DİZAYNI

22 yıldır tek başına ülkeyi yöneten Saray rejimi kendi saltanatının bekası için sadece iç-dış düşman belirlemiyuor. Bir tarafta baskıyı artırırken diğer taraftan da eğitimden kadın haklarına her alanda da benzer gerici düzenlemeleri dayatıyor.

Yangından mal kaçırırcasına çocukların ve ülkenin geleceğini karartacak dinci-gerici müfredat dün onaylandı. "Etki ajanlığı'nın yer aldığı 9. Yargı paketi'nde kadınların kazanımları hedef alan düzenlemeler de var. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen 9. Yargı Paketi taslağında yapılacak değişiklik ile kadınlar evlendikten sonra bekarlık soyadlarını tek başına kullanamayacak.

DÜŞMAN TANIMLARI YENİ ANAYASAYI DA BELİRLİYOR

Burada da durmayacaklar. Bir sınırları yok. İktidarını kaybetmemek için her yola başvuran rejim, kendisinden yana olmayan herkesin birer “ulusal güvenlik” tehdidi olarak kodlamama çalışırken itiraz eden, karşı çıkan her kesimi susturmaya çalışıyor.  Toplumu “biz ve onlar” ayrımına tabi tutan rejimin kendi meşrebince “iç ve dış” düşman belirlerken nihai hedef ise anayasa.

Bu ahval ve şerait içerisinde iktidarın yeni iç ve dış tehdit kavramsallaştırmaları, yeni anayasanın sınırlarını ve yapısını da belirleyecek. Ve görün o ki, yeni anayasada demokratik standartlar değil, güvenlik öncelikleri belirleyici olacak. Cumhuriyetin dinsel-ideolojik akla göre yeniden biçimlendirilmeye çalışıldığı ülkede rejimden başka türlüsü de zaten beklenemezdi.

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nden etki ajanlığı teklifine, seferberlik belgesinden yargı paketine tüm bu adımlar “sivilleştirileceği” ilan edilen yeni anayasanın karakterine dair çarpıcı doneler sunuyor. Bu anlayıştan ne "yumuşama, ne “normalleşme” ne de “sivil anayasa” çıkar.