Google Play Store
App Store

Bilince getirilmesi yasak, konuşulamaz ve tarif edilemez alanları sözcüklerle keşfetmeye eğilimli oldukları için bence şairlerin yeri her zaman ayrıdır. Kişi şair olup hiç şiir yazmadan resme, sinemaya ya da başka bir yaratıcı alana da yönelmiş olabilir. Şairliği bir varoluş hali olarak düşünmek gerek. Düşüncenin ifade edilmesinin engellerle dolu olduğu bu dönemde, şiir de muhtemelen en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Ama şiir yenilmez, bir yerden çatlağını bulur. Temel yasalardan biridir, bastırılan her zaman geri döner.

PATOLOJİK SEMPTOM

Aslında amacım şiirden bahsetmek değil. İfade özgürlüğünün aşırı baskı altına alındığı dönemin bir özelliği olarak konuşulamaz ve tarif edilemez alanlar öyle bir genişledi ki, gerçekliği daha da kırılgan bir hale getiren ‚retorik bilinçsizlik‘ aldı başını gitti. Bu retorik bilinçsizlikle ilgili Michael Lane Bruner ‚Rhetorical Unconsciousness and Political Psychoanalysis‘ adlı kitabında uzun uzadıya bahsediyor. Sokak hayvanları yasası etrafında yaratılan retorik mücadeleye bakınca, gerçekliğin o kırılgan yapısını belki Bruner‘in bakış açısıyla sorgulamak gerekiyor. Nasıl olur da, sokak hayvanlarının hayatıyla ilgili böyle bir yasa Meclis‘ten geçebildi? „Retorik bilinçsizlik inanılmaz derecede ileri gittiğinde, patolojik semptomların sonsuz bir şekilde ortaya çıkmasını beklemeliyiz“ diyor Bruner.

ROBOT İNSAN

Bruner, Friedrich Schelling‘i anarak „kendisini kendisinden ayıramayan“ insandan bahsediyor. Schelling‘e göre böyle bir insan başına gelen hiçbir şeyi anlayamaz, anlayamadığı için de karşı çıkamaz. Böyle bir insanın geçmişi yoktur, yani kendisini geçmişinden de ayıramaz, bu yüzden geçmişten çıkamaz. İnsanları toplama kamplarında yok eden Naziler böyle kişilerdir örneğin. Bir tür bilinçsiz robot gibidirler, etkisi altında kaldıkları retorik bilinçlerini bütünüyle ele geçirmiştir. Sanıldığının aksine toplumlar rasyonel ve makul insanlardan oluşmaz. İnsanlık tarihindeki savaşlara, katliamlara, soykırımlara bakarak epeyce bir örnek verilebilir. Aslında bir yandan rasyoneldirler, ama sorun şu ki rasyonel diye düşünüp yaptıkları şeyler korkunç bir çılgınlık olarak adlandırılabilir daha sonra. Kült bir tarikat liderinin peşinden yüzlerce kişi intihar ederken rasyonel bir şey yaptıklarından ölümü göze alacak kadar emindiler.

TOPLUMSAL BİLİNÇDIŞI

Çünkü matematik ve bilimin kesinliklerine karşın, politika çoğunlukla geçmişteki kısmi hesaplaşmalar ve geleceğe yönelik asla kesin olmayan projeksiyonlar üzerine kurulu. Bir de buna popülizmin etkisiyle baskın değerler üzerine inşa edildiğini ve bir rekabet alanı yarattığını da düşünürsek her şey toplumsal bilinçdışında olup biter ve retorik bilinçsizliği kim daha iyi kullanırsa o gerçekliğe ve bilince şekil verir. Bruner, çoğu kişinin taptığı ‚piyasa‘nın bile patolojik olana meyilli olduğunu, devletlerin de patolojik olana meyilli ulusal karakterler yarattıklarını, asker-robot ordulardan, robotlaştırılmış çalışanlara her yerde otomatın gücünün artarak devam ettiğini, bunun da siyasi açıdan patolojik sonuçları olduğunun altını çiziyor.

Ama Bruner umutsuz değil tabii ki, insanın böyle bir varlık olduğunu, yani öznelliğin bu bilinmeyen, bilinçsiz ve bastırılmış yönlerinin her zaman bizimle olacağını kabul etmek gerek öncelikle. Ve iyi ki de böyle, çünkü insan hiçbir zaman bütünüyle otomatlaşmayacak, yapacağı sürprizlerle egemenleri her zaman şaşırtacak. Ama bütün bu bilinçsizlikler ve derealizasyon yaşanırken sokak hayvanları canlarından olabilir.

Bruner, üretken baskı patolojileriyle politik olarak, gerçekten etkili bir şekilde mücadele etmenin yollarını düşünmeye teşvik ederken sanatı ayrı bir yere koyuyor: „Tarih, en korkunç koşullarda bile sanatsal direniş örnekleriyle dolu.“ İletişim teknolojilerindeki gelişmeler, retorik bilinçsizliğe yönelik terapötik müdahalelere imkân da veriyor. Hatta kitabında Kıvanç Tatlıtuğ‘un dizisi ‚Gümüş‘ü Suudi Arabistan‘da din adamları tarafından kınansa da kadın haklarını gündeme getirmesine rağmen ülkede açık ara en çok izlenen dizi olduğunu örnek olarak veriyor.

Öz bilincimizi sınırlayan ve şekillendiren olumsuz ikna güçlerinin yapısını ve sonuçlarını daha yakından inceleyerek bir çıkış yolu bulabiliriz ancak. Yoksa kim bilir daha neler olacak?