Google Play Store
App Store
Rusya’nın veziri: Enerji
Fotoğraf: DepoPhotos

Yaren ÇOLAK

Diplomasiyi bir satranç tahtasına benzetirsek gaz, Rusya için veziri temsil edecektir. Oyunun en güçlü taşı olan vezir; hem savunmada hem saldırıda oyunun yönünü belirleyen hamleyi sağlar. Aynı şekilde enerji de Kremlin için yalnızca ekonomik kaynak değil; küresel sistemdeki en güçlü kozu. Doğalgaz boru hatları, yalnızca metal borular değil; Moskova’nın Avrupa’dan Asya’ya uzanan nüfuz ağının sinir telleri.

Rusya, yer altındaki kaynaklarını yer üstü siyasetine çevirerek, uluslararası arenada neredeyse sınırsız bir manevra alanı yarattı. Soğuk Savaş sonrası dönemde enerji, Kremlin’in en etkili dış politika aracına evrildi çünkü Batı ile kurulan ekonomik ağlar aynı zamanda diplomatik bağlardı. Bir ülke enerji açısından size bağımlıysa, karar alma özgürlüğü de sınırlıdır. Rusya, bu gerçeği çok erken kavradı. 2000’li yıllarda “enerji egemenliği” doktriniyle birlikte Gazprom ve Rosneft gibi devler, yalnızca şirket değil, birer dış politika aktörü haline geldi. Almanya’nın enerji güvenliği, İtalya’nın sanayi üretimi, Balkanların elektrik altyapısı hepsi bir şekilde Rus gazının ritmine bağlı hale geldi. Bu bağımlılık Rusya’ya yalnızca gelir değil, doğrudan politik nüfuz kazandırdı. Moskova, enerji akışını bir “ödül” ya da “ceza” mekanizmasına çevirmekte ustaydı; Ukrayna örneğinde olduğu gibi zaman zaman gazın değil, gücün akışını kontrol eden birer vana görevi üstlendi.

HARİTA YENİDEN ÇİZİLDİ

2022 baharında savaş cephelerde değil, aynı zamanda enerji boru hatlarının içinde başladı. Avrupa Birliği, Rusya’nın kasasını besleyen damarları teker teker kesti. O günden bu yana Brüksel, Moskova’ya tam on dokuz yaptırım paketi uyguladı; en sert darbeler enerjinin kalbine yöneltildi. Çünkü Kremlin’in dünya sahnesindeki gücü, yer altındaki zenginliklerinden besleniyordu. İlk hamleler temkinliydi. Savaşın ilk haftalarında enerjiye doğrudan dokunulmadı; kimse Avrupa’nın ışıklarını bir gecede söndürmek istemiyordu. Ancak Mart 2022’de Avrupa, Rusya’daki yeni enerji yatırımlarını yasakladı; Nisan ayında kömür ambargosu geldi; Haziran’da altıncı paketle Rus petrolüne deniz yoluyla büyük bir ambargo ilan edildi. Kremlin’in en büyük gelir kaynağı hedef alındı. Yaptırımların asıl amacı ise Moskova’nın gelirini azaltmaktan çok diplomatik gücünü elinden almaktı. Ancak bu sessizlik kısa sürdü. Rusya hızla yeni yollar buldu: Hindistan’a, Çin’e, Körfez ülkelerine yöneldi; aracı devletler, kayıt dışı tanker filoları, yeniden etiketlenen ürünlerle ticaret devam etti. Enerji akışı yavaşladı ama durmadı. Avrupa fiyat tavanları koydu, sigorta yasakları getirdi, liman kapılarını kapattı. Fakat Moskova da kendi oyununu kurdu. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Eylül 2025 tarihli raporuna göre, Çin’le enerji ticareti 2021’e kıyasla iki kattan fazla büyüdü; Pekin artık Rus petrolünün yaklaşık yüzde 45’ini satın alıyor. Batı, Rus enerjisini haritanın dışına itmek isterken, Rusya o haritayı değiştirdi.

ISINAN GERİLİM BATIYI ÜŞÜTTÜ

Avrupa, enerji arzını çeşitlendirmek için milyarlarca euro harcadı. Norveç, ABD ve Katar gazı yeni tedarikçiler olarak sahneye çıktı. Fakat bu dönüşüm Avrupa’ya ucuz enerji değil, pahalı bir yeniden doğuş getirdi. Sanayi maliyetleri yükseldi, kış ayları enerji fiyatlarının gölgesinde geçti. Enerdata’nın 2025 raporuna göre, Avrupa Birliği’nin gaz tüketimi 2021’e kıyasla yüzde 23 azaldı; sanayi üretimi yavaşladı, hanehalkı enerji faturaları ortalama yüzde 35 yükseldi. Ancak Batı, Rusya’yı enerji denkleminden çıkarmaya hiç olmadığı kadar kararlı. Ve Ekim 2025’te Avrupa son hamlesini yaptı; on dokuzuncu yaptırım paketiyle Rusya’nın LNG’sine (sıvılaştırılmış doğal gaz) ilk kez doğrudan yasak getirildi. Kısa vadeli sözleşmeler altı ay içinde, uzun vadeli kontratlar ise 2027’ye kadar sona erecek. Bu adım, Avrupa’nın artık enerji oyununda köprüleri yakmaya hazır olduğunun göstergesi. Ancak bu aynı zamanda riskli bir eşik çünkü enerji ilişkileri, koparıldığında değil, dönüştürüldüğünde kalıcı sonuçlar doğurur.

Moskova, gelirlerini 2022’ye kıyasla yaklaşık yarıya indirmiş olsa da, bütçe hâlâ ayakta. Ruble yıl boyunca dalgalandı ama çökmek yerine direnç gösterdi. IMF, Rusya’nın bu yılı yüzde 1 civarında bir büyümeyle kapatmasını öngörüyor. Batı’nın beklediği türden bir ekonomik çöküş hâlâ uzak bir senaryo.

RUSYA’NIN GERÇEK FOTOĞRAFI

Sokakta ise tablo başka. IMF’nin Russia Outlook 2025 raporuna göre, enerji gelirlerinin federal bütçedeki payı 2021’de yüzde 46 iken bu yıl yüzde 34’e geriledi. Enflasyon artıyor, ithal mallar pahalı, Moskova’da gündelik hayatın temposu değişti. Halk, “kısıtlama” kelimesine alıştı; ithal kahvenin yerini yerli olanlar, Avrupa otomobillerinin yerini Çin markaları aldı. Bu bir teslimiyet değil, yeni bir adaptasyon biçimi. Kremlin, enerji gelirlerindeki kaybı vergi artışları ve iç piyasaya sübvansiyonlarla dengelemeye çalışıyor. Bu, sistemi kısa vadede ayakta tutsa da uzun vadede bir yorgunluk yaratıyor.

Rusya’nın en köklü bağımsız kamuoyu araştırma kurumu olan Levada Merkezi’ne göre, Kremlin’e duyulan güven görünürde yüksek seyretse de, bu artık “rutin sadakat” formuna bürünmüş durumda. Yani halkın önemli bir kesimi, rejimi sorgulamaktan çok, başka bir alternatif göremediği için destekliyor. Ekonomik gidişata dair memnuniyet oranı ise belirgin biçimde düşüyor; sokakta hissedilen huzursuzluk, istatistiklerden daha güçlü. Yaptırımların ardından Rusya, dışarıya kapanırken içeride yeni bir anlatı kurmaya başladı. “Direnç” ve “yenilenme” kelimeleri, devlet medyasının baş köşesine yerleşti. Kremlin çevresinde “ekonomik egemenlik” vurgusu güçlenirken, resmî söylemde enerjiye bağımlı modelin artık sürdürülebilir olmadığı kabul edildi. Rus basınında da bu ton değişimi açıkça hissediliyor. Devlet yanlısı ekonomistler, “enerjiden sanayiye geçişin zamanı”ndan söz ediyor; bağımsız yorumcular ise “kaynak bolluğunun rehavetine kapılan bir ülkenin şimdi ayakta kalma mücadelesi verdiğini” yazıyor.

Bu dönüşüm, yalnızca söylem düzeyinde kalmadı. Hükümet, enerji gelirlerinin azalmasıyla birlikte bütçe açığını kapatmak için iç üretimi ve ithal ikamesini öne çıkaran planlar açıkladı. Putin’in “ekonomik egemenlik” vizyonu çerçevesinde, sanayi ve tarım yeniden “stratejik sektörler” ilan edildi. 2023 itibarıyla ruble, istikrarını büyük ölçüde sermaye kontrollerine ve devasa devlet müdahalelerine borçluydu. Ancak bu kırılgan denge, Rus ekonomisinin artık “doğalgaz musluğundan gelen parayla” ayakta kalamayacağını gösterdi.

Rusya, enerji hatlarının kesilmesiyle sadece ihracat gelirini değil, dış politikasının en etkili kozunu da yitirdi. Fakat Kremlin bunu bir yenilgi olarak değil, yeni bir oyunun başlangıcı olarak anlatıyor. Moskova’nın dilinde “enerji imparatorluğu” yerini “üretim devleti”ne bırakıyor. Moskova’nın planı net: Asya’ya açılan enerji hatlarını güçlendirmek, yerli üretimi büyütmek, yaptırımların yarattığı boşluğu iç tüketimle doldurmak. Ancak bu strateji, sürdürülebilir bir büyüme değil, zamana karşı bir yarış. Çünkü teknolojiye, finansmana ve modernizasyon araçlarına erişim sınırlı. Uzun vadede bu durum, Rusya’yı kendi enerji mirasının içine hapseden bir çelişkiye dönüştürebilir.

Kısacası, Kremlin bugün kazanıyor olabilir ama artık ucuz enerjiye, kolay ihracata, risksiz bütçelere dayalı bir denge kalmadı. 2022’de başlayan enerji savaşı, 2025’te başka bir biçime evrildi: artık mesele gazın kimden geldiği değil, kimin geleceği öngörebildiği. Ve bu satrançta, Rusya hâlâ taşlarını ustaca oynasa da, tahtanın altındaki dünya hızla değişiyor.