Rüyalar hakkında her şeyi bilmek mümkün mü?

ŞEYMA ARSLAN

Gizemi hâlâ tam olarak çözülemeyen konuların başında şüphesiz ki rüyalar gelir. Rüyalar, sürekli gelişen bilim ve teknolojiye rağmen tüm bilinmezlikleriyle insanların zihninde merak uyandırmaya devam ediyor. Say Yayınları’nın ülkemize sunduğu, İsmail Yerguz’un tercüme ettiği ‘Rüyanın Psikolojisi’ adlı kitap, bu gizeme bir kapı aralıyor.


Rüyaların gün içinde maruz kalınan iyi veya kötü her şeyi yansıttığı herkesçe bilinir. Beynimiz uyku esnasında aktif olmayı sürdürdüğü için zihnimiz uykudayken de bir şeyler üretmeye devam eder. Uykudayken, zihnimizin başıboş ve özgür biçimde dolaştığı sırada, uyanıkken olduğumuzdan daha yaratıcı oluruz. Bu özgür ve yaratıcı ortamda en saf gerçeklikten en fantastik çılgınlığa kadar her şey rüyalarda görülebilir. Uykunun bütün safhalarında rüya görürüz, fakat uyandığımızda onların pek azını hatırlarız. Bu durumun sebebi uyku sırasında belleğin zayıf olmasıdır. En çok hatırlanan rüyalar uykunun REM evresinde görülenlerdir . Uykumuzun REM evresinde uyanırsak, o sırada gördüğümüz rüyanın neredeyse yüzde seksenini hatırlarız.

Rüya analizleri psikanalistlerin fazlaca yararlandığı özel bir malzemedir. Günümüzde herkesçe tanınan psikanalist Freud’a göre rüyaları unutmak, bir bastırma durumudur. Uyanmadan önce kişi rüyalarına bir iç sansür uygular. Bu iç sansürle bastırılan arzu, gün yüzüne çıkmadan tekrar bilinçaltına saklanır. Bu yalnızca Freud’un görüşüdür. Freud gibi daha birçok bilim insanının (Adler, Jung, Foulkes) rüyalar hakkındaki farklı görüşleri de kitapta yer alıyor. Her psikanalist rüyaların araştırılmasına aynı ölçüde değer vermez. Kendisi de bir psikolog olan kitabın yazarı Jacques Montangero, kitapta bazı meslektaşlarının rüya konusuyla yeteri kadar ilgilenmemelerine şaşırdığını dile getiriyor. Rüya araştırmalarında bilimsel olarak ilerlemenin önündeki en büyük handikap, rüyanın doğrudan gözlemlenemeyip deneklerin sorgulanmasıyla verilerin elde edilmesidir. Bu durum işleri zorlaştırsa da araştırmacıların konuya daha dikkatli ve özenli yaklaşmalarına vesile oluyor. Belki de bazı bilim insanlarının konuya uzak kalışının sebebi rüyanın doğrudan gözlemlenemeyişidir.
Rüyalar içerik olarak çeşitlidir; gündelik hayattan esintiler, geçmişte yaşanıp unutulmayan büyük travmalar, seyredilen filmden ve okunan kitaptan zihinde yer eden kesitler, ileriye dönük güçlü hayaller, tanık olunan çarpıcı olaylar, duyulan endişeler ve kaygılar, kısacası hayatımıza etkisi olan her şey rüyaların konusu olabilir.

Kitapta rüyaların cinsiyetler arası farklılıkları da ele alınıyor. Kadınların ve erkeklerin rüya görme dinamikleri değişkenlik gösterebiliyor. Örneğin, kadınlar rüyalarında iki cinsiyeti de eşit sayıda görürken, erkekler daha çok kendi hemcinslerinin çoğunlukta olduğu rüyalar görürler.
Alman-İngiliz psikiyatr Foulkes’in yaptığı araştırmalar sonucu küçük çocukların da ergen ve yetişkinlere kıyasla daha basit ve somut rüyalar gördüğü saptandı. Bu durumun sebebi çocukların henüz yeteri kadar hatıra zenginliğinin olmaması ve bir anlatıyı yapılandırma, zihinsel imgeler yaratma becerilerinin gelişmemesidir.

Rüyalar konusunun kuşkusuz en rahatsız edici başlığı kâbuslardır. Kâbuslar uyurken kişiye huzursuzluk veren kasvetli rüyalardır. İstisnasız herkes yılda iki kez kâbus gördüğünü hatırlar. Sağlıklı insanlara nazaran depresyon ve stres hastası kişiler daha sık kâbus görürler. Bu durum sağlıklı bir psikolojinin rüyalar üzerindeki etkisini ve önemini bizlere hatırlatır.

Bir insan aynı rüyayı birçok kez görebilir. Yahut aynı konuyu farklı şekillerde birçok kez görebilir. Hemen herkesin yılda birkaç defa gördüğü tekrarlayan bir rüyası vardır. Rüyaların gizemini çözme isteği bu gibi durumlarda daha da şiddetleniyor. Bu kitap rüyaların bilinmeyenlerini bilmek isteyen okuyuculara sesleniyor.