Google Play Store
App Store

Sadık Battal, Neşet Ertaş’la özdeşleşmiş o türküdeki “Gönül Dağı”dır, dağın gönül hali, gönlün dağ yüksekliği, görgüsüdür. “Serimi meydana sermeye geldim” demek için gelmiştir buraya, dünyalık yapmaya değil.

Sadık bir dost

Sadık ben şimdi ne diyeyim sana? Sadık bir dost mu diyeyim, demez olur muyum, dostlarına sadık bir adam, gönlüne ezelden sadık ki zaten hep onun buyruğunda, yolunda ve elbette dağında: Gönül Dağı.

Ahmed Arif’in “Otuz Üç Kurşun” şiirindeki “Gel haberi nerden verek?” söyleyişini unutmam, o acı içinde demiştir, ben de çaresiz keder karşısında ne yapılacağını bilmezlik içinde derim. Ne çare demek isterim. Ne çare!

Sadık Battal, Neşet Ertaş’la özdeşleşmiş o türküdeki “Gönül Dağı”dır, dağın gönül hali, gönlün dağ yüksekliği, görgüsüdür. “Serimi meydana sermeye geldim” demek için gelmiştir buraya, dünyalık yapmaya değil.

Lale Müldür’den doğru gelmişti bana yanılmıyorsam, ailesinin yaşadığı, şimdi toprağında dinlendiği Akhisar’daki Çağlak Kültür Festivaline davet için. 2005 ya da 2006 olmalı. Lale de vardı Sina Akyol, Veysel Çolak da, Neşet Ertaş, Bayram Bilge Tokel de, Bosna ulusal marşını yazan şair Cemalettin Latiç, Emir Kusturica filmlerinin senaristi, şair Abdullah Sidran da. İlk anımsadığım adlar bunlar. Bosna ile kültür köprüsüydü festivalin o yılki gündemi de.

Herkes birbiriyle tanış olsun, birbirini bilsin, anlasın, Cemal Süreya’nın “cemi cümle bir sofrada / muhannetlik kalmayana” dizelerindeki cem hep kurulsun, yürütülsün diye düşler, düşünürdü Sadık. Gönül Dağı, gönülçelen, açıkgönül, gönlübol, kalbe, gönüle, iyiliğe dair ne varsa ekleyebilirsiniz bu sıfatların arkasına, bunlar sıfat da değil, “mütemmim cüz”üydü onun. O gidince ardından acıyla, sıcağı sıcağına söylenmiş sözlere baktım, ben de söyledim o beklenmedik inanılmaz haberle, deli, dâhi ve benzeri şeyler. Onu tanıyanların yüzünde ve gönlünde sıcacık gülümsemeye yol açan Sadık Battal hallerinden bahisle. Şarkının “Bir sürü haller içinde halim” dediğini düşündüm bir de Sadık Battal’ın her halinde sevimliliği, cana yakınlığı, sıcaklığı, temizliği, dostluğu, dünyası, inancıyla benzersiz, hatta seyrek diyebileceğim ahbaplardan biri olduğunun yıllardır tanığıydım, onu uğurlamaya yetişemedim, yurtdışındaydım ama, “nasıl bilirdiniz?” sorusuna, iyiliğini de içeren anlamıyla “dost biliriz” dedim.

Yazar, sinemacı, akademisyen, şair ve ama yalnızca onun olabileceği isminin altında Sadık Battal’dı o, adı başkasında böyle durmazdı, hem gerçek hem de iki kere gerçek diye düşündüğüm imgesiyle durmazdı, zaten aklınıza da bunca şey gelmezdi, ismiyle cismiyle bunca buluşmuş, bütünleşmiş başka biri de zor bulunurdu, daha da bulunmaz!

Bu yılın Mart’ında yitirdiğimiz Abdullah Sidran’ın anı kitabı Kırk Bin Yılın Semeresi’ni(Ketebe) okuyordum, telefon etti, “Sadık” dedim, “Sidran’ı okuduğumu mu hissettin?” güldü, “Ee Haydar abi, Haydar abi, dede değiliz ama yolu biliriz!”, sonra da ekledi: “Benden söz etmiş mi?” “Henüz Yugoslavya’dayız, daha yeni zamanlara gelmedim” dedim, gülüştük. Yakın dostu Sidran’ı sonra bir kez de Saraybosna’da şiir festivalinde görecektim, tabii şiir, sinema ve Sadık’tan konuşacaktık! İkisi de birbirinden nev’i şahsına münhasır kişiliklerdi, devirleri daim olsun.

Tekirdağ’a gidecektim bu dönem, üniversitesine, bir hafta yüz yüze, bir hafta uzaktan, sinema ve edebiyat, sinema ve şiir dersi verecektim, onun için aramıştı beni, dersler başladı sanırım ama, benim de Sadık’ın yokluğunda gitmeye ne isteğim var ne de gönlüm! Yıllar önce bir kitap çıkarmıştı, ilk ve tek kitabı, Asıl Film Şimdi Başlıyor! (Vadi, 2006). Gökhan Özcan “gönül vizörü” demiş, doğru, ‘gönül gözü’yle bakardı her şeye, dostlarına, kitabı da öyle yazmıştı, filmi de öyle çekerdi elbet. Lütfü Akad, Metin Erksan, Yılmaz Güney, Yavuz Turgul ve son dönem Türk Sineması üstüne “Türk filmi gibi bir kitap”! Bir yazı yazmıştım ama bulamadım şimdi. Hakikatli bir adam olduğunu bir kez de, şimdilerde her türden “beyaz”ın kötüleyip kargışladığı, sinemamızın en önde gelen adlarından Yılmaz Güney üstüne yazdıklarında görürsünüz: “Kendi yarattığı efsanesini, yine kendisinin yıkmayı göze alabilmesi sonucunda kendisini dönüştürmeyi başaran Yılmaz Güney” sineması, Battal’a göre “gerçekliğin şiiri”dir.

Asıl Film Şimdi Başlıyor kitabının ithaf sayfasındaki adlar, uzun bir liste tutuyor: Görevden alınan Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’dan Hüsrev Hatemi’ye, Mehmet Bekaroğlu, Kurtuluş Kayalı, Nilgün Öneş, Lale Müldür, Cihan Aktaş, Mustafa Kutlu, İsmail Hakkı Demircioğlu, İbrahim Kiras, Selahattin Yusuf, Murat Menteş, Alper Gencer ve daha pek çok isim. Aynı satırda anılan dört ada bakın: Ahmet Erhan, Nihat Genç, Cafer Turaç, Haydar Ergülen... Bir Zamanlar Anadolu’da!

Sadık Battal’ı artık hep Sezai Karakoç’un şiiriyle anımsayacağım: “Yoktur gölgesi Türkiye’de”. Delisi de güzeldi ama dolusu Sadık’tı! Canım Sadık, dost Sadık!