Siyasetin tüm dünyada en sık kullandığı araçlardan biri kültür-sanat; bilhassa da halkın en kolay manipüle edileceği araç olarak gören, popülizm yapan sağ politikacılar için. Sanatı iş âleminin ve iktidarların hizmetkârları gibi kullanmak bir yana, döndürülen çirkin dolapların bundan daha güzel paravanı olamazdı. Sanat kurumlarının içini boşaltarak, etrafı kıra döke yürütülen bu nobran siyaset, üstelik sağın doğal olarak en zayıf olduğu alanlardan birine işaret ediyordu. Memleketimizde de son 20 yılda kültür politikalarında şahit olduğumuz şey bundan muaf değil.


Bu siyaset yoktan yaratılmış değildi, aslında mevcudun başka bir boyuta taşınmış haliydi. 80 askeri darbesi sonrası serbest piyasa ekonomisinin kılıcını çekmesiyle, “devletin küçültülmesi” ve özelleştirmeler, etkisini sanat alanında da göstermişti. AKP’nin de neo-liberal politikalarının ve kültür-sanat alanına yansıması aynı çerçeveye girmişti.

***

AKP, iktidar olduğu günden beri siyasi çıkarları doğrultusunda kültür alanından araçsal olarak ürettiği söylemi siyaset alanına tahvil etmeye çalıştı. Kültürle araçsal bir ilişki kurarak, onu geliştiriyor gibi görünerek, değerlerini yok etmeye yöneldi. Ancak başlangıçta verdiği görüntü doğuracağı sonuçları nispeten gizler nitelikteydi. Bazı liberal ve solcu çevrelerin kafasının karıştığını, hatta bu sürecin AKP’ye destek vermeye kadar uzandığını biliyoruz.

Biraz ayrıntıları hatırlayalım...

AKP tam bir takiye hamlesi olarak kültür sanat alanını destekler gibi görünmüş; hatta İstanbul’da bir çağdaş sanat müzesi açmak için harekete geçen, Eczacıbaşı Grubu, 2004 yılında hükümetten aldığı destekle İstanbul Modern’i açmıştı. Yanı sıra Sabancı Müzesi, Artcenter, Arter, CerModern, Salt bu dönemde kurulmuştu. Bu dönemde sermaye gruplarının teşviklerle kültür-sanat alanına yatırım yapması, iktidar ile sermaye grupları arasında bir çıkar birliği oluşturmuştu.

***

AKP’nin Kültür ve Turizm bakanlıklarını tek çatı altında birleştirmesi, kültür sanat alanının turizme (siz onu sermayeye olarak kabul edin) meze yapılmasını kaçınılmaz kıldı. Göreve gelen bakanların eylemleri de söylemleri de mütemadiyen siyasal iktidara ve sermayeye peşkeş çeken içeriklere sahip oldu.

Sevimlilik maskesi kısa sürede düştü, rüzgâr iki yıl içinde tersinden esmeye başladı. Örneğin kültür-sanatın kalbinin attığı yer olarak tarif edilen Beyoğlu, bunu örneklemek için en iyi bölgeydi. 2006 yılında TAPDK yasalarını düzenleyen hükümet, pek çok eğlence mekânını ayakta tutan ürünün destek veriş modelini yasaklamış, reklam yapmalarını ve mekânlarda varoluş şeklini kısıtlamıştı. Bunun üzerine AKP’nin elindeki belediye Beyoğlu esnafının sokak ve kapı önlerindeki masa ve sandalyelerini sınırlamış, bazılarını kaldırmıştı. Sezonun en işlek zamanlarında cadde ve sokaklarda bitmek bilmeyen bir kazı ve yol düzenleme mesaisine girişerek, eğlence hayatına katılan, buralarda konser-tiyatro-film-sergi vs izleyen insan sayısını azaltmayı başarmıştı. Tüm bunlar yaşanırken gün günden içki ve sigara üzerindeki vergi zamları durmak bilmiyordu. (Devam edecek)