Emek tarihi “Hak verilmez, alınır” sözünün gerçekliğini birçok kez kanıtlayan örneklerle doludur. Ülkemizde sağlık çalışanlarını biraz olsun rahatlatan düzenlemeler, beyaz eylemlerin ardından yürürlüğe girebilmiştir.

Sağlık emekçileri haklarını almalı!
Sağlık çalışanları hakları, sorunları ve sağlıkta şiddeti durdurmak için defalarca kez “Beyaz eylemlere” çıktı.

Prof. Dr. Kayıhan Pala - Halk Sağlığı Doktoru, Emekli Öğretim Üyesi, CHP Bursa Milletvekili Adayı

“Ne yapsak hakkınızı ödeyemeyiz,” özellikle COVID-19 pandemisinde (Pandemi halen sona ermiş değil) hem siyasetçilerden hem de toplumdan birçok kez duyduğumuz bir minnet tümcesi oldu.

Sağlık çalışanları hiç olmazsa pandemi sırasında biraz olsun değer gördüklerini duyumsamaya başladılar, çünkü AKP tarafından 2003’te duyurulan ve hemen sonrasında uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Programının sağlık çalışanlarını değersizleştiren yapısından bunalmışlardı. Üstelik sağlıklarını ve refah düzeylerini korumak ve işlerini yapmalarını sağlamak için sağlık çalışanlarına destek olunması, etkili bir COVID-19 yanıtı verilmesinde de çok önemliydi.

Pandeminin ilk altı ayında Sağlık Bakanlığı verilerine göre 40 binden fazla sağlık çalışanı SARS-CoV-2 virüsü ile enfekte olmuş durumdaydı ama Uluslararası Çalışma Örgütü’nün COVID-19 enfeksiyonunun çalışanlar için iş veya istihdam sırasında yaralanma olarak değerlendirilmesi çağrısına Hükümet kulak tıkamıştı; COVID-19’un sağlık çalışanları için meslek hastalığı sayılabilmesi ancak illiyet bağının kanıtlanmasına bağlanmıştı! Evet, sağlık çalışanlarının haklarını öde(ye)mediler; kayıtlara göre pandemi döneminde 557 sağlık çalışanı hayatını kaybetti. Bırakın refah düzeylerini korumayı, Sağlık Bakanlığı sağlık çalışanlarının sağlıklarını bile koruyamamıştı…

Ülkemizde 2021 yılı verilerine göre 183.569’u hekim ve 290.350’si hemşire ve ebe olmak üzere toplam olarak 1.251.922 sağlık çalışanı var. Sağlık çalışanlarının %58,1’i Sağlık Bakanlığı’nda, %14,3’ü üniversitelerde ve %27,6’sı özel sektörde istihdam ediliyor.
Türkiye’de sağlık çalışanı yoğunluğu küresel ortalamanın altında; örneğin bin kişi başına ülkemizde 2 hekim düşerken Almanya’da 4,5 hekim düşüyor. Hal böyleyken, hekimlere “Giderlerse, gitsinler” diyebilen bir sağlık politikası benimsenebilmektedir!

Türkiye’nin birçok ülkeyle kıyaslandığında nüfusa göre başta hekim ve hemşire sayısı olmak üzere sağlık çalışanı sayısı düşüktür; Türkiye OECD ülkeleri içerisinde bin kişi başına düşen en düşük hekim ve hemşire sayısına sahiptir. Bu nedenle, sağlık çalışanlarının iş yükü birçok ülkeye göre çok daha yüksektir, sağlık emekçileri sağlık hizmeti sunumu talebini karşılayabilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalmaktadır. Örneğin bin kişi başına düşen hekim ve hemşire sayısı yüksek olan İsveç’te yılda hekime başvuru sayısı 3’ün altında iken; bin kişi başına düşen hem hekim hem de hemşire sayısı düşük olan ülkemizde yılda hekime başvuru sayısı 9’un üzerindedir. 

Sağlıkta Dönüşüm Programının sağlığı ticarileştirerek kışkırtılmış bir sağlık hizmeti talebi yaratması, sağlık çalışanlarının çalışma koşullarını daha da fazla zorlaştırmaktadır. Türk Tabipleri Birliği’nin araştırmaları ülkemizde hekimlerin yarısından fazlasının haftada 45 saatten fazla, üçte birinin ise 60 saatten fazla çalıştığını ortaya koymaktadır. 

Öte yandan, sayılarının 500 bini aştığı tahmin edilen sağlık çalışanı ise atanmayı beklemektedir. Seçime doğru ilan edilen atama sayıları, ülkemizin emek gücü gereksinimini karşılamaktan uzaktır. Sağlıkta Dönüşüm Programı sağlık çalışanlarının emeğini değersizleştiren yapısıyla, sağlık emek gücünün planlanmasında, yetiştirilmesinde ve istihdam edilmesinde birçok soruna yol açmıştır. 

Ne yapmalı?

Bugün sağlık emekçileri hem çalışma koşulları hem de çalışma ilişkileri bakımından zor durumdadır. Ülkemizdeki sağlık emek gücünün yaşadığı sorunları çözmek amacıyla planlama, yetiştirilme ve istihdamı bütünlüklü bir süreç olarak ele alacak bir sağlık programına ihtiyaç duyulmaktadır.

Sağlık emek gücü süreci planlamanın, yetiştirmenin ve istihdamın birbirini tamamlayacağı biçimde yönetilmeli; yetiştirme planlamaya uygun biçimde, istihdam da yetiştirilenlerin atanamama kaygısı taşımayacakları bir yaklaşımla ele alınmalıdır.

Sağlık emek gücü, toplumun sağlık gereksinimleri ve demografik özellikleri doğrultusunda coğrafi, kurumsal ve uzmanlık alanlarına göre yurt çapında eşit dağıtılmalıdır.

Sağlık çalışanlarının hak ettikleri temel ücretleri almalarını sağlamak amacıyla kamuda hizmet sunan tüm sağlık çalışanlarının refah düzeyini artıracak düzenlemeler yapılırken, özel sektörde istihdam edilenler için de meslek örgütleri ve sendikaların karar verme süreçlerine katılabileceği, taban ücretleri ve iş güvencesini belirleyecek yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Kamuda istihdam biçimleri çoklu ve parçalanmış yapısından (Devlet memuru, döner sermayeden 4-B çalışanı, sözleşmeli personel, taşeron çalışanı vb) arındırılmalı, aynı meslekte çalışanlarının temel ücretleri eşitlenmelidir.

Sağlık çalışanlarının örgütlenme hakkı güvenceye alınmalı; sendikaya üye olmanın önündeki engeller kaldırılmalı, gereksinim duyulan sağlık personeli atamaları derhal yapılmalıdır.

Sağlık çalışanlarının mesai saatleri, nöbetleri ve fazla mesai süreleri Uluslararası Çalışma Örgütü normları doğrultusunda düzenlenmelidir.

Sağlık çalışanlarının refah düzeylerinin yükseltilmesinin yanında, sosyal hakları da iyileştirilmeli, örneğin hastanelerde kreş açılmalıdır.

Sağlık çalışanlarının kariyer gelişimi için liyakate dayalı fırsatlar ve teşvikler sağlanmalı; sağlık çalışanları arasında hiçbir ayrım yapılmaksızın tarafsız ve adil bir atama, yer değiştirme ve yükselme yöntemi uygulanmalıdır.

Değişik istihdam biçimlerinde çalıştıktan sonra emekli olmuş (Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur) sağlık çalışanları için emekli maaşlarını ortak bir düzeye getirebilmek amacıyla düşük emekli maaşı alanların maaşlarını yükseltecek düzenlemeler yapılmalıdır.

Sağlık çalışanları için bulaşıcı hastalıkları da içerecek biçimde ve illiyet bağının kanıtlanmasına odaklanmayan bütüncül bir meslek hastalıkları düzenlemesi yapılmalıdır. COVID-19 pandemisinde hizmet sunan sağlık çalışanları için hizmet sunulan birim ve sürenin özelliklerine göre yıpranma payı getirilmelidir.

KHK ile görevlerine son verilmiş ancak haklarında dava açılmamış, takipsizlik kararı verilmiş, aklanma kararları kesinleşmiş ve böylece göreve iade edilmelerinde yasal olarak hiçbir engel olmayan tüm sağlık çalışanları hemen görevlerine iade edilmelidir.

Peki ama nasıl? Emek tarihi “Hak verilmez, alınır” sözünün gerçekliğini birçok kez kanıtlayan örneklerle doludur. Ülkemizde sağlık çalışanlarını biraz olsun rahatlatan düzenlemeler, beyaz eylemlerin ardından yürürlüğe girebilmiştir. Devleti sermaye yararına düzenleme yapan aygıttan, yurttaşlarının iyilik hali ve refahı için çalışan sosyal bir örgüte dönüştürmek için uğraş vermenin yanı sıra, güçlü bir emek mücadelesini kesintisiz sürdürerek sağlık emekçilerinin haklarını alabilmesi mümkün olabilir.