Sağlıkta çürüme
Yapılan uyarılara, yaşananlara rağmen “sağlıkta işler yolunda” görüntüsü veriliyordu. Dev şehir hastanelerimiz, ambulans uçaklarımız, sağlık turizminde büyüyen pastamız, dünyanın örnek aldığı sağlık sistemimiz vardı. Ülke dışına modern hastaneler yapıyorduk. Mucizeler yaratıyorduk, sağlığa en az kaynağı ayırarak en fazla memnuniyeti elde eden ülkeydik. Ama bu balon hepimizi sarsan bir yerden patladı. Yenidoğan bebeklerin sağlığı üzerinden kurulan şebeke, iddianameye yansıyan konuşmalar, ilişki ağları dünya tıp tarihine geçecek bir kokuşmaya işaret ediyor.
Sağlıkta özelleştirmenin hizmet kalitesini nasıl bozduğunu bilimsel yayınlara atıfla yazmıştım. Ama yaşadığımız berbat durumu sadece sağlıkta özelleştirmeyle de açıklayamayız. Burada genel toplumsal çürümenin sağlığa yansımaları var. Siyasal İslamcı rejimin ülkeyi getirdiği hâl budur.
Bugünlerde yenidoğan bebekler ve İstanbul için tartışılsa da mevzunun çok daha yaygın olduğuna dair kanaat hâkim. Ülkenin her yerinden şikâyetler geliyor. Özelde ya da kamuda çalışan, hekimliği, hemşireliği namusuyla, doğru biçimde yapan yüzbinlerce sağlık çalışanını tedirgin eden, milyonlarca yurttaşımızı aldığı sağlık hizmetine güvenemez duruma getiren, çok acı bir tablo bu.
ÖZEL SEKTÖRÜN AĞIRLIĞI
Sağlığın belli alanlarında ağırlık özel sektöre geçmiş, kamu çekilmiş durumda. Son yayımlanan 2023 rakamlarına bakalım. İstanbul artık bir özel hastane diyarı oldu, 231 hastanenin 161’i (yüzde 70) özel hastane. Türkiye genelinde toplam hastane yataklarında hala kamu hastanelerinin ağırlığı varsa da yenidoğan yoğun bakım yataklarına gelince iş tersine dönüyor. Türkiye genelindeki 13 bin 657 yenidoğan yoğun bakım yatağının 7 bin 144’ü (yüzde 52,3) özel sektörde, 4 bin 907’si (yüzde 35,9) devlet hastanelerinde. İstanbul’da durum daha acayip, yenidoğan yoğun bakım hizmetleri çok büyük oranda özel sektörde, devlet hastanelerinin payı Türkiye ortalamasının yarısı, yüzde 18.
Özel sektörün yenidoğan yoğun bakıma ilgisine dair bir başka veri yazayım. Devlet hastanelerinde toplam yoğun bakım yatakları içinde yenidoğan oranı yüzde 19,9 iken özel hastanelerde yüzde 41,2’ye çıkıyor. Tüm bunlar özel sektörün yenidoğan yoğun bakımını bir kâr alanı olarak gördüğünü ve oraya yüklendiğini gösteriyor. Üstelik mevcut skandalda gördüğümüz gibi, özel hastanelerde yoğun bakım dahil birimlerin taşerona verilmesi de söz konusu. Bebeklerin sağlığını bu kadar özelleştirirseniz, SGK kaynaklarını oralara aktarır ve suistimale açık hale getirirseniz ne beklersiniz? Bebekler özel hastanelere sevk ediliyormuş, yatakların çoğu oralarda, başka ne olacaktı?
Büyük ölçüde özele bırakılan alanlardan biri de hemodiyaliz hizmetleri. Türkiye’deki toplam 19 bin 98 hemodiyaliz cihazının 10 bin 602’sini (yüzde 55,5) özel sektör işletiyor. Devlet hastanelerindeki cihaz sayısı 7 bin 265 (yüzde 38). Buraya sığmaz, benzer durum görüntüleme ve laboratuvar başta olmak üzere pek çok alanda var.
NE YAPMALI?
Türkiye’de yenidoğan sağlığında uzman çocuk hekimlerinin derneği, Türk Neonatoloji Derneği yaşanan sıkıntıları ve sebeplerini anlatıyor. Dernek 2017 yılında kendi talepleri ve Sağlık Bakanlığı’nın işbirliği ile yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde baskın denetimler yaptıklarını, “çok vahim” tespitlere ulaştıklarını, çok geniş ve ayrıntılı bir rapor şeklinde Sağlık Bakanlığı’na sunduklarını, ilgili kişilere sunum da yaptıklarını, sonrasında bu rapor ve sunum ile ilgili Sağlık Bakanlığı tarafından bir işlem yapılmadığı gibi herhangi bir yerde sonuçların da paylaşılmadığını belirtiyor. Ne denebilir? Uzmanların tespitlerine ve bilime kulak verilmezse olacağı budur. Sağlık hizmetlerinin, hasta-hekim ilişkisinin özü karşılıklı güvene dayanır. Bu skandalın ne kadar güven sarsıcı olduğu ortada. Kâr amacına göre şekillenen sistemde insanlıktan, meslek ahlakından nasibini almamış kişilerin eline düşersek başımıza neler gelebileceği görülüyor. Denetim eksiğinden söz ediliyor, doğrudur, ancak bu sistemde denetimin tam yapılması da mümkün değil. Bu durumda hiçbirimiz doğru, nitelikli ve hak ettiğimiz sağlık hizmetini aldığımızdan emin olamayız. İçtiğimiz ilaca, olduğumuz ameliyata itimat edemeyiz. Bu ortam sağlıkta niteliği daha da düşürür, şiddeti daha da artırır. Paramız yoksa zaten yandık, varsa da rahat edemeyiz. Özel sağlık sigortası, tamamlayıcı sağlık sigortası yaptırsak da güvende olamayız. Dört gün sonra Cumhuriyetin 101. yılı tamamlanacak. Siyasal iktidarın söylediği Türkiye Yüzyılı bebeklerin sağlığı üzerinden ticaret yapılan bir düzense kabul etmiyoruz. Yaşadığımız bu tahribatı düzeltmek için hep beraber adım atmalıyız. İlk yapılması gereken samimi olmaktır. Aklın, bilimin yoluna dönmeli, sağlıkta kamunun ağırlığını artırmalıyız. Sağlığı yönetenlerin gecikmeden üniversiteleri, sağlık meslek örgütlerini, sağlık çalışanlarının sendikalarını, uzmanlık derneklerini toplaması ve Türkiye için doğru sağlık modelini ortak akılla geliştirmesi gerekir. Aksi takdirde bu bozuk düzende yeni skandalların yaşanması kaçınılmazdır.