Google Play Store
App Store
Sahnede ve perdede ‘öteki’nin temsili

Bu hafta okurlarımıza üç kitap tanıtmak istiyorum; biri tiyatro, ikisi sinema üstüne. Üçü de sahnede ve perdede ötekilerin temsili üstüne. İlk kitabımız, Duygu Kankaytsın’ın “Sahnedeki Madun: Çağdaş Batı Tiyatrosu’nda Oryantalizm’ adlı incelemesi… Kankaytsın’ın Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’ndeki doktora tezinden kaynaklanan kitap, ‘Oryantalizm’ kavramının tarihçesi ve bu konudaki farklı görüşler üzerine ayrıntılı bilgiler içeriyor. “Batı’nın Doğu’yu ve Doğulunun kimlik inşasını baştan kurması” anlamındaki oryantalizm kavramının ortaya çıkışı yüzyıllar ötesine uzanmasına karşın, bu kavramın dünya literatüründe başköşeye oturması Edward Sait’le başlar. Filistin asıllı düşünür, sömürgeci Batı’nın Doğu’yu ötekileştirerek kendi üstünlüğünü ilan etmesine, Doğu ile Batı arasındaki ilişkinin bir egemenlik ilişkisine dönüşmesine tepki göstererek Batı’ya meydan okur.

FOUCAULT’DAN GRAMSCHI’YE

Said’in oryantalizm yorumunu Foucault’nun bilgi-iktidar söyleminden ve Gramschi’nin hegemonya kavramından yararlanarak oluşturduğunu belirten Kankaytsın, Jale Parla’nın “Kolonyalizm öncesinde Doğu ‘öteki’ olarak tanımlanırken, kolonyalist dönemde ‘öteki’nin nasıl kolonize edileceğinin bir yolu aranır” sözlerine atıf yaparak, Aijaz Ahmad’dan bir alıntı yapar: “Aeschylus’tan beri Batı, Doğu’nun kendisini temsil etmesine izin vermez ve metinler aracılığıyla bunu pekiştirir”.

Edebiyat dünyasında oryantalist yaklaşımlarıyla tanınan Chateaubrian, Lamartin, Nerval, Flaubert, Lawrence gibi yazarların yapıtlarını Batı’nın Doğu’yu yönetme ve yeniden üretme çabaları olarak nitelendiren Rubin’in Said’in yaklaşımına destek veren yorumlarına ve Said’in görüşlerine katılmayan Bernard Lewis’e yönelttiği eleştirilere de yer veren Kankaytsın, Said’in oluşumuna destek verdiği, İsrailli ve Filistinli gençlerin yan yana yer aldığı ‘Batı-Doğu Divanı Orkestrası’nın Said’in Filistin-İsrail sorunu odağındaki yaklaşımının bir yansıması olduğunu belirtir.

ORYANTALİZMİN AYNASI: FİLİSTİN

Kitabının ikinci bölümünde tiyatro yazınından örnekler veren Kankaytsın, William Shakespeare’in “Othello”sundaki Doğulu imgesinin özelliklerini sıraladıktan sonra, Batılı yazarlarda görülen ‘mülayim Hindu’, ‘savaşçı Zulu’, ‘barbar Türk’, ‘Yeni Dünya yamyamı’, ‘siyah ırz düşmanı’ gibi adlandırmaların kolonyal politikalarla ilintili olduğunu belirtir. Batılı düşünürlerin -özellikle Yahudi kökenlilerin- Said’in oryantalizme getirdiği ‘yapıbozumcu’ yaklaşıma karşı çıktıkları ve savunduğu iki uluslu devlet fikrine sıcak bakmadıkları biliniyor. Ama Said’in kitapları ve konferansları ile Batı’nın toplumsal bilincini dönüştürmekte çok mesafe kat ettiği yadsınamaz bir gerçek.

Said’e destek veren yazarların oryantalizm karşıtı söylemlerinden örnekler veren Kankaytsın, Jonas Hassen Khemiri’nin “Kardeşlerimi Arıyorum” ve “İstila!” oyunlarını yorumlar. İsveç’te göçmen olarak yaşayan ve ötekileştirilen Doğuluları anlatan iki oyunda da Doğulu karakterler hep Abdulkasem olarak anılır ya da ona dönüşür. Bu, İsveç’teki her Doğulunun tek bir Doğulu imgesiyle kabul edilmesinin bir göstergesi değil de nedir? Bu oyunlarda Doğulu kendini Batılının gözünden tanımlar.  Rojiv Joseph’in “Bağdat Hayvanat Bahçesinde Bengal Kaplanı” da “Ortadoğu’nun bitmek bilmeyen acıları ile bu acıların müsebbiplerinin yalnız Batı değil, aynı zamanda Ortadoğu’nun kendi tiranlarının da olduğunu gösteren” bir oyundur.

SÜRGÜNLER VE MİLLİYETÇİLER

Kankaytsın’ın incelemesinde örneklediği oyunlardan bir diğeri, Norveçli yazar Thorvald Steen ile Britanyalı yazar ve film yapımcısı Tariq Ali’nin “Çöl Fırtınaları” romanından uyarlanmıştır. Oyunda, Doğu-Batı çelişkisi Kudüs ve dinler savaşı üzerinden anlatılır. Kitabın “Bir Sürgün Olarak Doğulunun Kimlik Sorunu” bölümünde, Paris’te sürgün yaşamını sürdüren Lübnan asıllı yazar Wajdi Mouawad”ın “Yangınlar” (filmi de yapıldı ve ’İçimdeki Yangın’ adıyla ülkemizde gösterildi) ve “Kıyı” oyunları ile, Mouavad gibi yaşamının bir bölümünü sürgün olarak geçiren Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre”si arasındaki benzer noktalara dikkat çeken yazar, Matie Visniec’in “Mülteciler” ve Tariq Ali’nin “Don Kişot’un Yeni Maceraları”ını oryantalist bakışa getirdikleri eleştirel yorumlar açısından inceliyor.

Kitabın ‘Doğu Mitinin Sabitliği ve Milliyetçi Doğulular’ bölümünde, milliyetçiliğin kökenleri anlatılıp, sömürge sonrası dönemin milliyetçiliği körüklediği ve şekillendirdiği vurgulandıktan sonra, İsrailli yazar Ilan Hatsor’un “Maskeliler”, Kanadalı yazar Milner’in “Verler”, Israel Horowitz’in “Beyrut Yıkılıyoo” ve David Greig’in Filistinli yazar ve aktivist Raja Shehadeh’in günlüklerinden oyunlaştırdığı  “Bülbül Susturulduğunda” oyunları yorumlanırken, ‘Asimilasyon, Yersiz Yurtsuzluk, Kaybolan Doğulu Zihniyeti’ bölümünde  David Hare’in “Via Dolorosa” ve Zayd Dohrn’un “Vaat Edilen Topraklar” oyunlarında asimilasyon, kimlik tutulması ve iki kültür arasında kalma durumu ele alınır. Peki, kitabın adındaki “madun” sözcüğünün anlamı nedir derseniz, onu da size bıraktım; sözlüğe ya da vikipedya’ya bakmak yeterli.

BEYAZPERDEYE YANSIYAN ÖTEKİLER

Ayrıntı Yayınları’nın Enis Rıza Sakızlı yönetimindeki Sinema Dizisi’nden, bu haftaki temamıza katkı verebilecek iki kitaba değinerek bitireceğim bu yazıyı. Ne yazık ki, üzerlerinde ayrıntılı biçimde durmaya köşemin sınırları elvermiyor. İlk kitap diaspora, sürgün, ‘postkolonyal’ sinema ve medya ile Ortadoğu sinemaları alanlarındaki uzmanlığı ile tanınan Hamid Naficy’nin (çeviri: Onur Orhangazi) “Aksanlı Sinema - Sürgüne Ait ve Diyasporal Film Yapımı” adlı yapıtı.

Ülkelerinden uzak, sürgünde yaşamak zorunda kalmış, ‘yerleşik fakat evrensel’ nitelikteki sinemacılarla postkolonyal göçmen çocuklarının yaptıkları filmler üstüne ayrıntılı yorumlar içeren kitapta, Raul Ruiz, Fernando Solanas, Luis Bunuel, Valeria Sarmiento, Elia Süleyman, Amos Gitai, Michel Khlefi, Atom Egoyan, Med Hondo, Jonas Mekas, Ang Lee, Haile Gerima, Mira Nair, Amir Naderi, Marva Nabili, Sohrab Shahid Sales, Parviz Sayyad, Rachid Bouchareb, Gregory Navas, Ann Hui, Trinh T Minh-ha, Yılmaz Güney, Tevfik Başer,  Yılmaz Arslan, Nizamettin Ariç, Emir Kusturica, Jocelyne Saab, Andrei Tarkovsky, Chris Marker, Joris Ivens, Miguel Littin, Chantal Akerman vb yönetmenlerin yapıtları, ‘Üçüncü Sinemanın Estetiği’, ‘Kolektif Üretim Tarzı’, ‘Postendüstriyel Üretim Tarzı’, ‘Mektubumsu Anlatılar’ gibi başlıklar altında içerik, biçim, dil, ses, hitap vb açılardan inceleniyor. ’Sürgündeki Yaşamın Kronotopları’ bölümünde ise klostrofobi ve çağdaşlık karşıtlığı ele alınıyor. Almanya’daki Türk filmleri de ‘Hapishane olarak Sürgün’ adlı bölümde mercek altına alınıyor. Kitap, öz-düşünümsellik, entegre pratik gibi zorlama çeviri kavramlar içerse de sinemaseverler için yararlı bir rehber niteliğinde.

YEŞİLÇAM’DA ÖTEKİ OLMAK

Son kitabımız, Dilara Balcı’nın yazdığı “Yeşilçam’da Öteki Olmak” ise, Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne gayrimüslim vatandaşlarımızın sinema alanındaki üretimleri üzerinde durarak, başlangıcından bu yana sinemacılarımızın gayrimüslimlere ancak yan roller biçtiklerini ve ‘prototip’leri aşamadığını gösteriyor. Edebiyat ve Sinema Etkileşimi ile Tiyatro ve Sinema Etkileşimi üzerinden Türkiye Sineması’nda ‘gayrimüslim temsilleri’ni inceleyen yazar, Ermeni, Rum ve Yahudileri konu alan edebiyat türlerinin başında halk hikâyelerinin, tiyatroda ise meddah, Karagöz, Ortaoyunu gibi geleneksel seyirlik oyunların geldiğini belirtiyor.

20. yüzyıla yaklaştıkça, gayrimüslimlerin anonim eserlerde çok daha sert bir dille anılmaya başlandıklarını, çağdaş Türkiye edebiyatında milliyetçi yorumların öne çıktığını, edebiyatta bir ölçüde var olan hümanist yaklaşımın Yeşilçam sinemasında (Tomris Giritlioğlu’nun “Salkım Hanım’ın Taneleri” ve “Güz Sancısı”, Yeşim Ustaoğlu’nun “Bulutları Beklerken”i ve televizyon dizisi “Kulüp”gibi birkaç örnek dışında) söz konusu olmadığını ifade eden Balcı, geleneksel tiyatro türlerinde gayrimüslim tiplere yönelik ötekileştirmenin sinemamızda sürdürüldüğünü söylüyor. Balcı’nın andığı isimler arasında Özcan Alper, Emin Alper, Kazım Öz gibi yönetmenlerimiz de yer alabilirdi diyelim ve Ayrıntı Yayınları’na uzun ömürler dileyerek bitirelim.