Bu ifadeyi kullanıp kullanmamakta tereddüt ediyorum.

Çünkü, koskoca Türk Adaleti’nin saygın temsilcilerinin böylesi kararlara imza atmalarını eleştirirken, başımı da derde sokmak istemiyorum.

İyi ama..

Bu insanların da, yargı mekanizmasına, mesleklerine ve taşıdıkları unvanlar ve cüppelerine de böyle davranmaya hakları olmadığına inanıyorum.

Bugün Çağlayan’da, 32. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya devam ettim. Devam ettim diyorum ancak bugün “her halükarda” bugün bitmesi gereken bir davaydı. Bunu ben demiyorum. Değerli hukukçular, avukatlarım söylüyor.

Şu ya da bu şekilde. Yani, cezalandırma veya beraat kararı ile. Aslında daha önce beraat ettiğim için “beraatte ısrar” kararı ile sonuçlanması gerekiyordu.

Ama, bakın ne oldu...

Gülmeyeceğinize söz verirseniz anlatacağım.

Dava şu:

6 yaşındaki kız çocukları ile evlenilebileceğine dair kendince sözde “fetva” veren bir şahsa, Twitter üzerinden “hakaret etmek” suçlaması ile yargılanıyorum. Ta 2016 senesinden beri.

İkinci duruşmada mahkeme beraatime, yani “hakaret suçunun oluşmadığına” karar verdi.

Müşteki, yani şikayetçi taraf, kararı istinafa (BAM-Bölge Adliye Mahkemesi) taşıdı. BAM’ın aldığı “beraati bozma” kararında, “dosyadaki tarihlerde görülen belirsizliklerin giderilmesi” gibi bir gerekçe yeralıyordu.

“Tarihler”den kasıt şu iki tarih...

1.   “Hakaret” suçlamasına dayanak olan tweet’in atıldığı tarih.

2.   Savcılığa şikayetin yapıldığı tarih.

Birinci tarih, yani tweet’in atıldığı tarihle ilgili olarak sikayetçi, 6.9.2016’da tweet’in atıldığını, 7’sinde bunu gördüğünü ve 8’inde şikalette bulunduğun dilekçesinin birinci sayfasına yazdığına göre, bunun neresi belirsiz?

9.1.2019 tarihli iddianamede de “suç tarihini” Cumhuriyet Savcısı, 7.9.2016 olarak iddianameye yazmış. Tarafımızca da, her şeyin 3 gün içinde cereyan ettiği görüldüğünden, 6 aylık şikayet süresinin kaçırıldığına dair haksız bir iddada bulunmamıştır.

Ayrıca dosyadan tweet’in atıldığı tarih de açıkça görülmekte ve iki tarafın da buna itirazı olmamıştır. Bu tweet’ler halen sayfamda görülebilmektedir. Yani ortadan kalkmış ya da kaldırılmış bir kanıt da yoktur.

Buraya kadar anlaşılmayan bir şey var mı?

Yok ama... Aslında var.

Bu 2 tarihin de “belirsizlik” gibi bir gerekçe ile “vuzuha kavuşturulması” talebi anlaşılamaz...

Ama skandal burada bitmiyor.

Bugün yapılan (davanın yeniden görülmesi duruşması) oturumda, mahkeme yargıcına yine aynı savunmamızı (ben ve avukatlarım) yaptıktan sonra, istinaf mahkemesinin bu anlaşılmaz kararının dikkate alınmayarak “Beraat kararında ısrar” talebini dile getirdik.

Yargıç, bizi dinledikten sonra Cumhuriyet Savcısı’na dönerek, ne diyeceğini sordu.

Yanıt, hepimizi hayrete düşürmekle kalmadı, yargı tarihine geçecek bir nitelikteydi.

Sayın Savcı, “İstinafın dile getirdiği tarih belirsizliklerinin çözülmesi için bilirkişiye başvurulmasını” talep etti.

Bilirkişi mi?

Nasıl yani?

Şöyle mi?

1.   Tweet’in atıldığı tarihi (atanın da şikayet edenin de bir itirazı yok iken) bilirkişi niye inceleyecek?

2.   Şikayette bulunulan tarih, zaten adli (resmi) kayıtlarda görülmüyor mu?

Bilirkişi neyi ve neden inceleyecek?

Yargıç bu talebi kabul ederek, davayı 29 Kasım’a erteledi.

Bereket ki, tutuklu yargılanmıyorum. Yoksa bu tür skandal bir kararla 6 ay daha demir parmaklıklar ardında geçirecektim.

Yorum yapmıyorum.

Yapmaya kalkıp da kendimi yargı önünde zor duruma da düşürmek istemiyorum. Ama bu kadarı da olmaz.

Çok haksız ve hukuki arızası olan karara tanık olduk yıllardır. Arkadaşlarımızın, dostlarımızın, meslektaşlarımızın ya da mâlûm dönemde (ve hatta bugün) yargılanan nice kumpas mağdurunun duruşmalarında bulundum. Haklarında verilen hükümleri okudum.

O hukuk mağdurlarına şimdi ben de katılmış gibi hissediyorum kendimi.

Yargılamanın sonucu ne olursa olsun, beraat ya da cezalandırma yönünde çıkabilecek her türlü karara saygılıyız. Ama, hukuk kitaplarına, hukuki normlara ve düz insan zekâsına ve mantığına aykırı olmamak kaydıyla. Bugünkü “uzatma” kararını, (misal, bir profesör olarak) hukuk fakültesi birinci sınıf birinci sömestr öğrencisine sınavda sorsan, “Hocam dalga mı geçiyorsunuz?” demez mi?

Bugünlerin geride kalması dileğiyle.