Google Play Store
App Store

Ölümü birçok insanı yasa boğan Sırrı Süreyya Önder’in AKM’de son yolculuğuna uğurlandığı törende CHP lideri Özgür Özel’e yapılan saldırı gündemdeki yerini koruyor.

Selçuk Tengioğlu adlı saldırganın, 2004 yılında iki oğlunu tabancayla vurarak katlettiği ve iki kızını da şiddete maruz bıraktığı ortaya çıktı. Uyuşturucu satışı gibi başka suçlardan da suç kaydı bulunan Tengioğlu, saldırıdan sonra “Sen kimsin?” sorusuna “Osmanlı torunuyum” diye yanıt verdi.

Çocuklarını öldürüp hapse giren Tengioğlu’nun 16 yıl hapis yattıktan sonra cezaevinden çıktığı söylendi. Tengioğlu’nun zulmünden kaçıp güç bela canını kurtaran kızı Y.T. ise adını lanetle andığı babasının 16 değil, 12 yıl hapis yattığını söyledi. Y.T. bu beyanı, Tengioğlu gibiler dışarıda elini kolunu sallayarak gezerken ev hapsinde olan meslektaşımız İsmail Saymaz’a verdi.

Yattığı süre konusunda muamma olsa da acımasızca iki çocuğunun canına kıyan Tengioğlu’nun “koşullu salıverme”den faydalanıp dışarı çıktığı kesin. Burada evrensel bir hak olan “koşullu salıverme”ye karşı çıkmak işin kolayı. Ne var ki sorun hakta değil, hakkı uygularken esas alınan kriterlerde, bakış açısında…

BirGün yazarı Ayça Söylemez’in dünkü yazısında vurguladığı gibi, Avukat Selçuk Kozağaçlı’nın faydalanmasına müsaade edilmeyen koşullu salıverme hakkı, katillere layık görülüyor. Kozağaçlı tahliye edildikten sonra jet hızıyla yeniden cezaevine gönderilirken, varlığı toplum için büyük tehlike olan Tengioğlu özgürlüğüne kavuşturuluyor.

Yargı, Kozağaçlı’nın toplum içine girmesini tehlikeli görürken, Tengioğlu’nun girmesini tehlikeli görmüyor. İşte sorun bu yaklaşımda. Hiçbir aklın ve vicdanın kabul etmeyeceği bu karar mekanizmasında… Bu kararı verenlere sormak lazım, siz Selçuk Kozağaçlı ile mi komşu olmak istersiniz yoksa Selçuk Tengioğlu ile mi? Hangisine yakın olsanız gece başınızı yastığa huzurla koyarsınız?

Bu çelişkiler işin hukuki boyutu. Bir de elbette yaşananların siyasi tarafı var. Özgür Özel, AKP döneminde doğrudan fiziki saldırıya uğrayan ikinci CHP Genel Başkanı oldu. Hatırlanacağı gibi daha önce Kemal Kılıçdaroğlu da Ankara Çubuk’ta benzer bir saldırıyla karşılaşmıştı.

Siyasi dinamikler açısından bakıldığında Özel’e yönelik saldırının zamanlamasının hayli manidar olduğu görülüyor ve bu durum, saldırının bir hesap doğrultusunda gerçekleştirildiği şüphesini kuvvetlendiriyor. Saldırganın “gençleri sokağa çağırdıkları için öfkelendim” demeci, amacın ne olduğunu net şekilde ortaya koyuyor.

19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu ile İBB’ye düzenlenen operasyonun ardından halkın ayağa kalkması bir milattı. O günden sonra Türkiye siyasetinde hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Yurdun dört bir yanında sokağa çıkan birleşik halk muhalefeti, her şeyi kendisine tabi kıldı.

Siyasetin gündemini Erdoğan değil artık toplum belirlemeye başladı. Milyonlar, seçme ve seçilme haklarını dahi ellerinden almaya yeltenen, yoksulluk ve çürümüşlükten başka ülkeye hiçbir şey veremeyen bu sisteme razı olmadıklarını ilan ederek rejimin istediği sükûnet ortamını bozdu.

Sürecin en önemli gelişmelerinden biri, CHP’nin kurumsal olarak halkın iradesini sahiplenme kararı oldu. CHP liderliği bu noktada halkı sokaktan çekme çabasına girmek yerine, demokratik başkaldırının çeperini büyütme politikası izledi.

Toplumun sesine kulak vererek iktidara karşı mücadele stratejisini, halkın eylemliliğini merkez alarak güncelledi. Bu makas değişikliği siyasette yeni bir kırılma yarattı.

İktidar bloku başından beri sokak eylemlerinden ve CHP’nin stratejisinden rahatsız olduğunu belli etti. Özel’e yönelik hedef gösterici açıklamaların sayısı günler geçtikçe arttı. Özel’e yönelik fiziksel saldırı işte bu konjonktürde geldi.

Özel de dünkü grup konuşmasında saldırıyı “ihtar mektubu” olarak değerlendirip el yükseltti. Saldırıya cevabı meydanlarda vereceklerini söyleyerek bugün Beyazıt’ta, cumartesi Van’da ve 19 Mayıs’ta İzmir’de yapılacak eylemlere işaret etti.

Özel’e yapılan saldırı, varsayalım ki saldırganın bireysel motivasyonuyla ilgili olsun. Bunu ülkedeki genel siyasi atmosferden, en tepedeki şiddet dilinden, “partinizde oturun” tehditlerinden, “telef olacaklar” türü ifadelerden ve durmaksızın sallanan parmaklardan ayrı tutmak mümkün mü? Tengioğlu’nu Özel’e götüren yolun taşları, şeytanlaştırıcı söylem ve davranışlarla döşenmedi mi?

Muhalefeti yıldırmak amacıyla bu tarz başkaca planların devreye alınması sürpriz olmaz. 19 Mart’tan sonra çok daha kırılgan hale gelen bu yıpranmış düzenin toplumu kendine ikna edebilecek imkânı kalmadı. Suyun üzerinde durabilmek için korku iklimine ihtiyaç duyuyor.

Muhalefetin ise bir adım geri atma lüksü yok, çünkü arkası uçurum. Demokrasi ve özgürlük bu ülkeye, baskılar, tehditler ve saldırılar karşısında gösterilen direniş kararlılığıyla gelecek.