Şampiyon çobanlar nereye kayboldu?
Kamusal hak olmaktan çıkarılıp ‘sektör’ haline gelen eğitim enflasyonda zirvede. “Şampiyon çoban, köy çocuğu ÖSS birincisi” haberleri ise artık imkânsız. Fırsat eşitliği, eğitimle ilgili konuşan her yetkilinin ağzında sakız. Eşitlik yok ama AKP yapmak istediğini başardı, eğitim zenginler için ‘fırsat’ malzemesi oldu.

Mustafa Kömüş
mustafa.k@birgun.netÇocukken lise veya üniversite sınav sonuçları açıklandığında köydeki çobanın oğlu ya da yoksul mahallede büyüyen bir çocuğun şampiyonluk haberlerini televizyonlarda izler, gazetelerde okurdum. Bugünse sınav birincileri özel okulların PR bültenlerinin nesneleri oldu. Bu duruma nasıl geldiğimiz ülkenin son 22 senesinden bağımsız değil.

Kamusal hak deyince ilk akla gelenlerden birisi hiç şüphesiz eğitimdir. Anayasa’nın 42’nci maddesi de bu hakka değinir ve şöyle der: “İlköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır. Devlet, maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar.” Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında ise “Eğitim, Anayasa tarafından doğrudan güvence altına alınmış bir haktır. Eğitim kurumlarına erişim hakkı, eğitim hakkının sadece bir yönünü oluşturmaktadır” deniliyor.
Hem kanundaki madde hem de karar özetle eğitim hakkına vurgu yapıyor ve devletin sorumluluklarına işaret ediyor. Ancak yaşadığımız dönemde bu durum tam tersi. 2002 yılında iktidara gelen AKP’nin eğitimde yapmak istediği ve başardığı hedef, daha fazla gericilik, daha fazla piyasalaşmaydı. Özellikle 4+4+4 sistemine geçildikten sonra bu durum çok daha hızlandı. Eğitim bir kamusal haktan ziyade sektör haline getirildi. Özel okullar ve vakıf üniversiteleri eğitimde devletin ortağı oldu. O kadar ki İstanbul’da sayıları düşmesine rağmen meslek liseleri haricindeki 1011 lisenin 722’si özel. Yani megakentte kamuya ait lise oranı sadece yüzde 33,03.
TÜİK VERİLERİ NE ANLATIYOR?
Kimsenin güvenmediği ve verilerine inanmadığı Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayımladığı Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) verilerinde de eğitim harcamaları dikkat çekici. Yılbaşından beri birçok ayda eğitim harcamaları ya zirvede ya da ikinci sırada yer aldı. Örneğin önceki gün yayımlanan verilere bakalım. Eylül ayında TÜFE’de artış aylık 2,9, yıllık 49,3 oldu. Peki, eğitimde durum ne diye baktığımızda ise kat be kat fazlasıyla karşılaşıyoruz. Eğitim harcamalarında artış yüzde 93,5, aylık ise yüzde 14,2 seviyesine ulaştı.
Diğer bazı aylarda ise eğitim harcamalarındaki aylık artış şöyle gerçekleşti:
• Şubat: 12,7
• Mart: 13,8
• Mayıs: 5,6
• Ağustos: 11,3
Geçen ay en fazla fiyat artışı yüzde 50,4 ile öğrenci yurtlarında görüldü. Bu grubu yüzde 45,27 ile üniversite eğitimi takip etti.
Bu iki cümle aslında bize çok şey anlatıyor. İlkinden yani öğrenci yurtlarından başlayalım. Ekonomik krizin en çok hissedildiği alanların başında barınma konusu geliyor. Son birkaç yıldır öğrencilerin bu konularda ciddi eylemleri oldu. Öğrencilerin talepleri yurt sayılarının artması ve devletin bu sorunun çözümü konusunda adım atmasıydı. Ancak yeterli sayıda yurt açmayan AKP iktidarı, bununla birlikte üniversite sayılarını da sürekli artırınca bu sorun içinden çıkılmaz bir noktaya gelmiş durumda. Kredi ve Yurtlar Kurumu’na (KYK) bağlı yurtlarda yer bulamayan öğrenciler de özellikle büyük şehirlerde özel yurtlara mecbur kalıyor. İşte yurt fiyatlarındaki artışın gençlerin ve onların ailelerine etkisini bu şekilde okuyabiliriz.
Peki, ikincisi yani üniversite eğitimi. Kamuda örgün eğitimde harç ücretleri yıllar önce kalktı. İkinci öğretimde ise devam ediyor. Ancak vakıf üniversitelerinin ücretleri sürekli artıyor. Bazı üniversitelerde ücretler 1 milyon TL’yi aşıyor. Özel liselerin sayısının İstanbul’da kamu liselerinden çok daha fazla olduğuna yukarıda değindik. Yine İstanbul örneğinden devam edelim.
‘ÜNİVERSİTE’ ŞEHRİ İSTANBUL
İstanbul’da tam 47 vakıf üniversitesi bulunuyor. Bu üniversitelerde okuyan öğrenci sayısı ise 2023-2024 verilerine göre 619 bin 615. Kamuda durum ne? Kentte bulunan kamu üniversitesi sayısı 11. Öğrenci sayısına baktığımızda ise açıköğretimi dışarıda bıraktığımızda karşımıza 332 bin 224 sayısı çıkıyor. Yani İstanbul’da neredeyse her iki vakıf üniversiteliye bir kamu üniversiteli düşüyor. Bu da elbette üniversite eğitiminin geldiği hali ortaya koyan bir tablo. Dolayısıyla en fazla fiyat artışının neden üniversite eğitiminde yaşandığını da bu tablo açıklıyor.
Üstelik üniversitelerin adında yer alan ‘vakıf’ sadece yasaya uymak. Vakıf mantığına tamamen aykırı hareket eden bu kurumlar öğrencilerden kazandıkları parayı ne yapıyor dersiniz? Akademisyene düşük maaş veriyor, birçoğunun eğitimi üniversiteden çok post-lise diyebileceğimiz durumda. Harcamalarının çoğunu proje geliştirmeden ziyade reklam için harcıyorlar. Örneğin Yükseköğretim Kurumu’nun (YÖK) vakıf üniversitelerine ilişkin 2021 raporuna göre Maltepe Üniversitesi reklam ve tanıtıma 9 milyon 877 bin TL harcadı. Aynı üniversitenin toplam Ar-Ge harcaması ise 6 milyon 572 bin TL idi. Reklama 1 milyon 67 bin TL harcayan Ankara Medipol Üniversitesi ise iç kaynaklı Ar-Ge’ye tek kuruş harcamadı. O tarihten sonra YÖK herhangi bir rapor yayımlamadığı için şu anki durumu ise bilmiyoruz.
Bu duruma sebep olan AKP’nin 2023 hedeflerine bakalım beraber. Hedeflerden biri daha fazla özel üniversiteydi. AKP’nin sitesinde “Özel üniversitelerin kurulmasına imkân veren hukuki düzenlemeleri yapacak, özel ve vakıf üniversitelerinin yükseköğretim içerisindeki payının artırılması için gerekli tedbirleri alacağız” ifadeleri halen duruyor. Henüz adında özel olan bir üniversite kurulmadı ama vakıf olanlar özel gibi hareket ediyor. İşte AKP’nin büyük başarısı!
ZENGİNE SAĞLANAN AYRICALIK
Devlet elini çekerken eğitime harcamayı kim yapıyor? Gelin birlikte bu kez de ona bakalım. Yine TÜİK tarafından yayımlanan Hanehalkı Tüketim Harcaması 2023 verileri bize ne anlatıyor görelim. Yüzde 20’lik gruplar üzerinden eğitime kim harcama yapabiliyor? Bu veriler bize anlatıyor.
Buna göre 2023 yılında eğitime yapılan harcamanın yüzde 66,8’ini en zengin yüzde 20’lik grup harcamış. En zengin ikinci yüzde 20’lik gruptan ise yüzde 22,4 oranında bir harcama gelmiş. Orta gelirli ve en alt grupların tüm harcamalardaki oranı ise sadece yüzde 10,8. Hatta en yoksul yüzde 20’lik kesimin tüm eğitim harcamaları içindeki oranı yüzde 0,3. Neredeyse hiç diyeceğimiz düzeyde. Kritik nokta da burada başlıyor. Sermaye eğitime ortak edilirken harcamayı yapanlar da zenginler. Gelir adaletsizliğinin tavan yaptığı ülkede varsıllar eğitime pay ayırabilirken yoksullar bunu yapamıyor.
Aynı veriden devam edelim. Geçen yıl en yoksul yüzde 20’lik kesimin tüm harcamaları içinde eğitimin payı sadece yüzde 0,1. Bu kesim harcamalarının yüzde 70’inden fazlasını gıda, konut ve kiraya harcıyor. En zengin yüzde 20’lik kesimde ise eğitimin payı tüm harcamalar içinde yüzde 1,5. Tüm gelir grupları içinde en çok pay ayıran kesim de bu grup.
Şimdi en son Aralık 2023’te yayımlanan eğitim harcamaları istatistiklerine bakalım. Bu istatistiğe göre 2014 yılında eğitim harcamaları gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 6,5’ine denk geliyordu. Bu oran 2022’de yüzde 3,9’a geriledi.
EN KÖTÜSÜ TÜRKİYE
Hem hanehalkı tüketim harcaması hem de eğitim harcamaları bize ne anlatıyor? AKP eğitimi, en çok da nitelikli eğitimi ayrıcalık bir kesimin hizmetine sunuyor. Yoksul çocuklarına verilen ne? O da işte tartıştığımız konular. Sene başından beri okulların durumu ortada. Velilere, öğretmenlere yıkılan temizlik yükü. ÇEDES ve benzeri protokollerle eğitimde artan din ağırlığı. Parası olan bundan kaçıyor, ya olmayan…
Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü’nün (OECD) verilerine gidelim. Türkiye’yi biraz da onlarla kıyaslayalım. Acaba bu durum sadece Türkiye’de mi böyle bakalım.
Rapora göre Türkiye, bir öğrencinin 6-15 yaşları arasındaki zorunlu eğitimi için yapılan toplam eğitim kurumları harcamasının en düşük olduğu OECD ülkesi. İlkokul seviyesinde Türkiye kamunun en az pay ayırdığı ülke. İlkokul eğitiminde hane halkının yaptığı harcama Türkiye’de yüzde 19, OECD’de ise yüzde 5. Neredeyse 4 katı. OECD’de hiçbir devlet, eğitim harcamasını Türkiye’deki kadar yurttaşa yüklemiyor.
Tüm bu veriler ve bilgiler ışığında nereye varıyoruz. En başa tekrar dönelim. Anayasa’ya göre devlet eğitimin sürmesi için gereken her şeye yapmak zorunda. Yapıyor mu? Hayır. Tam tersine eğitimi birileri için ayrıcalıklı hale getirirken yoksul halk kesimleri için ise nitelikli eğitim ulaşılması zor bir noktaya geldi. Tüm bunlar bilinçli yapıldı ve dünkü haberimizde değindiğimiz gibi tam 1,3 milyon çocuk son 6 yılda liselere kaydolmadan okulu bıraktı.
∗∗∗
GÜNDEMİN DEŞİFRESİ
• Öğrenci Veli Derneği (Veli-der) taşımalı eğitime getirilen sınırlamalarla ilgili ülke genelinde açıklama yaptı. Açıklamalarda çocukların eğitimden koparılmak istendiğine dikkat çekildi.
• Eğitimcilerin “Öğretmenliğe darbe” olarak nitelediği Öğretmenlik Meslek Kanunu görüşmeleri tekrar başladı. Eğitimciler Ankara’da bunu protesto etti.
• MEB 2023-2024 Örgün Eğitim İstatistikleri‘ni açıkladı. Çocukların eğitimden kopması devam etti. 6 yılda 1,3 milyon çocuğun eğitimi bıraktığı ortaya çıktı. 14 yılda yapılan imam hatiplerin fen liselerini katladığı öğrenildi. Öğrenci sayısı önceki yıla göre 1 milyondan fazla azaldı.
• Sivas’ta Dörteylül Ortaokulu’nda kantin işleten Ümit Alpan, 30 TL bedelli “askıda tost” uygulaması başlattı. Kampanyaya yurtiçi ve yurtdışından katılanlar oldu.
• 4+4+4’e geçilmesinin ardından eğitimde yaşanan dönüşüm İPA’nın raporuna yansıdı. Rapora göre özelleştirme niteliği artırmak yerine düşürdü. Eğitimin rant odaklı ele alınmasıyla geliri düşük veliler imam hatip liselerine mecbur kaldı.
• Muğla’nın Datça ilçesinde düzenlenen "ÇEDES’e hayır" basın açıklamasına katılan eğitimciler sürgün edildi.
• Belediyelerin okullarda temizlik yapmasını engelleyen MEB açıklamasında belediyeleri hedef aldı. Okul yönetimleri ise SMS’le temizlik görevlisi aramaya başladı.