Beni tanıyanlar nasıl laik ve demokratik bir insan olduğumu bilir. Önümüzdeki seçimlerde bizim ittifak adayının en az 10 puan fark atacağına, Erdoğan’ın ilk turda yenileceğine ve aksini söyleyen araştırma şirketlerinin külliyen sahtekar olduğuna inancım tam... Lakin bu ara işim zor. Rakıyı bakkala yazdıra yazdıra hesabım öyle şişti ki, sormayın. Halime acıyan bakkal “Abi sen köşeni bir haftalık bana kirala, ben de senin borcu sileyim” demez mi? Bizim kitabımızda kalemi satmak yok ama kiralamak neden olmasın? Ayrıca ben ne utanacağım, yirmi küsur yıldır bir gün bile bir şişe rakı hediye etmeyen BirGün utansın. Kısaca aşağıda okuyacağınız saçmalıklar bana ait değil, hepsi bizim bakkalın fikirleri.

Bana göre Türk sağı iki konuda haklı çıktı... Birincisi nüfus konusu. Solcular fazla nüfus ülkeyi batırır filan dediler. Oysa hangi ülkede nüfus fazlaysa, o ülkede güç de fazla. (Hemen Pakistan deme, o başka) Çünkü herkesin bir aklı fikri var, herkes ayakta kalmak için kafa patlatıyor. Fare labirentte aç kalsın alim olur, kendini kurtarır. Su yolunu bulur. Bize hep yanlış öğrettiler, aslında “Nerede çokluk orada bolluk...” Hele bizim konumumuzda bir ülkede nüfus her şey demek. Babamlar sekiz kardeş Çarşamba’dan göçmüşler buraya, biz de beş kardeşiz. Hiçbir zararını görmedik.

Nüfus ayrıca kent rantını yükseltir. Kent rantı sessizce tasarruf eden büyük çoğunluk için görünmeyen ekmek kapısı. Bu mahallede bile kiraların yüzde doksanı kontratsız. Kira gelirinin dışında bina değeri, her yıl dolar’dan fazla artıyor. Böyle bir ülkede kimse aç kalır mı? Adamın aylık resmi geliri asgari ücret görünüyor ama köyünden, ek işinden, evinini değer artışından gelen bir yığın ölçümlenmeyen geliri var.

İkinci konu, “Yurtta barış, cihanda barış” sözünü doğru okumak. Barış istiyorsan güçlü olmak zorundasın. Gücü kazan da nasıl kazanırsan kazan. Amerika, İngiltere, Fransa güçlerini çiçek satarak mı kazandılar? Sovyetlerin gücü nereden geliyordu? Çin’in nereden geliyor? Türkiye güçsüz olsa, ordu güçsüz olsa, herkes bir ısırık almaz mı? Rusya ve Ukrayna ile aynı anda görüşmek; Araplarla ve İsrail’le dans etmek; Azerilere destek verirken Ermenilere de yol yordam göstermek, Afrika’nın yarısında maden açmak, İran’ın gazıyla Bolivya’dan peynir almak... Tüm bunlar sana göre felaket, bana göre maharet. Peki sen kaç kişisin, ben kaç kişi? Ben faşistim de Yunan hümanist mi?

Bana göre Erdoğan, Atatürk ve yetmişlerdeki Ecevit’ten bu yana ilk kez ofansif oynayan golcü. Aslında Menderes’in ve ondan sonra gelenlerin tam tersi... Risk var mı, var. Ama sabah işe çıkan, dükkanını açan, taksisini çalıştıran milyonlarca esnafın her biri için de risk var. Bismillah der, kısmetini kovalarsın; Erdoğan’ı ancak esnaf olunca anlarsın.

Ben içmem ama bu dükkanda içki satıyorum. Bana hayatımda tüm kazıkları içki içmeyenler attı. Bunu “tipik bir AK Parti seçmeni” olmadığımı kanıtlamak için söylüyorum. Zaten öyle tipik bir AKP seçmeni de yok. CHP hala AKP seçmenini tek tipleştiriyor ve daha beteri 2010 model AKP’ye saydırıyor... Erdoğan geçmişte kıymeti kendinden menkul, aslen emlakçı hesapta tarikatçı bir sürü gereksiz adama fazla önem verdi. Ama şimdi en iyi okullarda okumuş kızları, oğulları, gelinleri, damatları var... Kızım benim öğretmenim mesela. Eskiden Tayyip’in hocası püsküllü, onun hocası da Necip Fazıl’dı. Necip Fazıl’ın Türkiye’ye verdiği zararı atom bombası vermez, kıskanç ve zeki insandan kork... AKP de ilk on yılını, hatta 15 Temmuz’a kadar on beş yılını manasız bir Atatürk düşmanlığıyla yedi. Böyle yapmasa yüzde yetmiş oy alabilirdi.

Çokluk kolayı güçlendirir, o nedenle Sokrates’in “demokrasi diktatörlüğe yol açar” tezleri de iki bin yıllık bir hatadır bana göre. Bu fikrin temelinde tanımadığı insanı küçümsemek var. Demokrasi mutlulukla yaşamak isteyen çoğunluğun bunu sağlayacak kişiyi seçmesi demek. Ne zamana kadar? Seçtikleri kişi demokrasiyi unutmaya başlayana kadar. (Hemen Hitler deme, o da başka. Koşullar ve nüfus aynı şey değil) Şu anda “Memleket elden gidiyor, şeriat gelecek” desen, kimse inanmaz. Bak İran’a... Sen İran’da kadınların özgürleşmesinin CHP’ye yaradığını düşünürsün, bana göre AKP’ye yaradı. Anlamadıysan baştan başla, bir daha oku.

Biz Türkler, üç bin yıldır içki içeriz. Bizde kadın erkekle eşittir. Bizde felsefe çok olmaz, abdestini alır namazını kılarsın, bitti. Türkiye’de birinci parti Türklük, ikinci parti Sünnilik. Üçüncü parti de rakı partisidir. Kürtlük ve Alevilik dördüncü ve beşinci partidir. Yani rakı sanıldığından çok daha önemlidir. Damara basmadığın sürece uyumlu insanlarız biz. Fırsat tanırız, süzeriz, düşünürüz... Bu çağda, bu kalabalıkta kimse kimsenin hayat tarzına karışmaz. AKP artık bu konularda bir tehdit gibi görünmüyor. Tehdit yoksa seçmen oy kararını niye değiştirsin? AKP, CHP, MHP ve İyi bir araya gelse ve Kürt partisiyle konuşulsa, sapla saman el birliğiyle ayrılsa, PKK biter ve kemiksiz pirzola gibi oluruz ağabeyim. O zaman bu ülke uçar.

Belki hatalıyım, belki gözüm boyanmış. Togg mogg göz boyama, farkındayız. Ama benim hanım da arada gözünü boyuyor, gayet iyi oluyor. Peki CHP ne söylüyor? Bu İyi Parti filan ne anlatıyor? Bütün dikkatimle dinliyorum, tüm konuşmalarını dinliyorum. Benim hayatımda önceliği olan konulara bunlar ya hiç değinmiyor veya danışmanların zorlamasıyla iki cümlede geçiştiriyorlar. Bana göre Millet İttifakı bizi görmezden geliyor veya kafaları basmıyor. Şimdi burada Sokrates’i filan görünce sizin gazeteyi okuyanlar da, ‘Bunu bakkal söyleyemez Ateş yazmış’ diyecekler. Biz hıyarız çünkü. Yirmi yıldır alışveriş yapıp bir kez gözüme bakmayan adam benle marabaymışım gibi konuşuyor. Çünkü bizi tanımıyor. Tanımıyor ama tanımlıyor. Çünkü içlerinde fatura kesmiş, pazarcılık yapmış bir kişi yok... İnsanlar fakirleşti AKP’ye oy vermeyecek diyorlar. Fakir hep fakirdi ağabey. Sen fakirleştin evet de seni kim sallar afedersin? Son iki yılda TL düştü, işsizlik azaldı. Yan tarafta dikilen gençler vardı hani, şimdi kimi garson, kimi kurye, hepsinin işi var.

Kimseyle göbek bağım yok. Meclisteki muhalefet bu yazdıklarımı küçümsemeden bir okusa, ona göre konuşsa, ‘ben daha iyisini yaparım’ dese, beni inandırsa, belki karar değiştiririm. Ama ezberden başka bir şey duymuyorum. Çünkü hala Sokrates kafası: Fazla nüfusa güvenmemek, halkın siyasi tercihlerini bilinçli yaptığına inanmayı reddetmek... Güzelim belediye başkanlarını da susturdular. Göreceğiz bakalım, ne olacak seçimde. AKP’yi anlamadan AKP’yi yenemezsin; AKP’ye oy veren herkese keriz, cahil, hırsız dersen bu ülkeyi asla yönetemezsin.

Çok uzattım, bir yetmişlik de çocukla yolluyorum, boş boş şeyler yazacağına arada bizi böyle konuk et ağabey. Mardinli manav komşuma da kavun borcun birikmiş diye duydum, o da bir şeyler yazıyormuş, haberin olsun.