Sanal gerçeklik
Hiçbir iktidar klinik standartlara göre kendisinin çoktan öldüğünü göremez. O iktidarın ideolojisine bağlanmış ve her ideolojide olduğu gibi yaratılan sanal gerçekliğin içinde kendisini konumlandırmış hiçbir özne de bu ölümün farkında olmaz. Dominik Finkelde, ‘The Remains of Reason On Meaning after Lacan’ kitabında, iktidarın bu ölüme dair bilgiyi nasıl sonuna kadar bastırdığını, sokak gösterileriyle sanal gerçekliklerin nasıl çökebileceğini anlatıyor. İktidarların hayatta kalmasının tek koşulu, kuvvetli bir güvenlik gücü değil, insanların toplu bir proje oluşturma veya sosyal sözleşmeyi sürdürmeye devam etme arzusudur. Eğer bu arzu, hayal kırıklıklarıyla sona ermişse ya da bu arzu çoğunluk tarafından artık paylaşılmıyorsa başka bir sanal gerçeklik devreye girer, özneler bu yeni gerçekliğin içinde kendisini konumlandırmaya başlar.
PARÇALANMA
Finkelde, bu sanal gerçeklik durumunun, medya, dini topluluklar, sivil toplum örgütleri, fikir ve fantezi ağları arasındaki uyumla sağlanabildiğini, bu uyumun bozulmasıyla birlikte kolektif olarak yaşanan gerçekliğin parçalara ayrıldığını yazmış. Devlet ya da iktidar, bu parçalanmayla birlikte gerçekler üzerinde toplumun hemfikir olmasını sağlayamaz.
BAŞKA BİR ARZU
Belediye başkanlarının Cumhurbaşkanlığı için öne çıkan adaylar haline gelmesi, iktidarın yarattığı bu sanal gerçekliği delecek gücü ellerine geçirmeleriyle ilişkili aslında. Yaptıkları işin halkla yakın teması gerektirmesi; kreşlerden kent lokantalarına pek çok proje, sanal gerçeklikte deliklerin açılmasına neden oldukça geniş kitlelerin başka bir arzu ve başka bir hikâyede buluşmasına neden oldu. İktidar bu yüzden her tür riski göze alacak hale geldi. Muhtemelen Gezi benzeri bir toplumsal haraketin varlığını öngördükleri için, oyuncu menajerlerinden oyunculara bir baskı ve soruşturma iklimi yaratıldı. Sembolik gazetecilere de aynısı yapılarak psikolojik atmosfer ağırlaştırıldı.
İYİ HİSSETMEK
Finkelde’nin kitabını okudukça, sokak gösterilerinin toplumun ruh sağlığını olumlu yönde etkilediğinden emin oldum. Parçalanmış bir gerçeklikte yaşayan birisi, David Lynch’in Mulholland Çıkmazı’ filmindeki karakterler gibi hisseder kendisini, dünya insan düşmanı bir yerdir ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeyi amaçlayan her türlü sosyal politika, egemen sınıfın gücünü korumak için bir komplo olarak yanlış yorumlanır. Hiçbir şeye inanmayan, her şeyden şüphe eden biri, akıl sağlığını kaybetme tehlikesi içinde olduğu için her tür bağımlılığa açık hale gelir, kumar, uyuşturucu, alkol, sosyal medya, alışveriş, sağlıklı yaşam... Sokaklarda işlenen korkunç cinayetler ve her tür tehlike daha da görünür hale getirilir ki, insanlar sanal gerçekliklerine ve bağımlılıklarına daha da sarılsın. Sokak gösterileri ve eylemlilikler, her tür bağımlılığın azaldığı, libidonun arttığı, ilişkisellikle birlikte kimlik ve varoluşsal sorunların azaldığı bir sıçramaya neden olur. Evlerinde oturup olup bitenleri sanal dünyadan izleyenlerde de tam tersi etkiler gözükür, sürekli bir kaygı hali, değersizlik, çaresizlik... Gidip oy vermek bile insanlara iyi hissettirdi, çünkü bir şey yaptılar, seyirci kalmak yerine.
Sokak gösterileri denilince, aklıma Julio Cortazar’ın YKY’den çıkan “Son Raunt” adlı kitabındaki bir şiirinden dizeler gelir hep: “Öğrenciler zamana baskın veriyor koşarak / Deri giymiş hayvanların sopaları altında / Ve hiçbir şey karşı duramaz buğday tarlalarının dizemine / Ve karşı duramaz hiçbir şey senin gülümsemene, ah sevdiceğim / Ve yaşamına oynayarak silip götürür gözyaşı bombaları!”