Google Play Store
App Store

Ozan Çoban, müziğiyle direnişin sesi olmayı sürdürürken bu kez, yepyeni bir umut melodisiyle karşımızda: “İçimiz Gökyüzü.” Işıl Işıl Sahne’nin konuğu olan Çoban, “Onurlu yaşamakla onursuz yaşamak arasında bir çizgideyiz” dedi.

Sanatçı Ozan Çoban: Müzisyen olmakla sanatçı olmak arasında fark var

Işıl Çalışkan

Ozan Çoban, sözleriyle yüreklere dokunan, müziğiyle direnişin ritmini çizen bir isim. Bu kez, “İçimiz Gökyüzü” adlı yeni şarkısıyla, bulutların ardındaki maviyi hatırlatıyor. Bir babanın endişeleri, bir sanatçının sorumluluğu ve bir yurttaşın umudu… Tüm bunlar, ekonomik karanlığın gölgesinde filizlenen şarkıda birleşiyor.

Adıyla bile içimize bir ışık düşüren bu şarkı, üniversite öğrencilerinin barınma kriziyle başlattığı mücadeleden doğdu. Çoban’ın babalık deneyimi, ekonomik buhranın ağırlığı ve geleceğe dair karamsarlıkla yoğrulmuş günlerde, gençlerin direnişi onun için bir kırılma noktası oldu. Ozan Çoban’la hem bir babanın hem de bir sanatçının gözünden Türkiye’nin ruh halini konuştuk.

Bugünlerde cevaplaması zor olduğunu düşündüğüm bir soruyla başlamak istiyorum. Hayatının nasıl bir dönemindesin? Neler hissediyorsun? 

Mevcut duruma baktığınız zaman önünüzde çok karamsar bir tablo var gibi duruyor ve hiçbir şeyden azade değiliz tabii ki. Ekonomi çok kötü, alım gücümüz çok düştü. Üstelik ben bir babayım. Bir çocuğun bakımı, bunun üzerinden gelişen ve bunun getirdiği bir sürü stres var. Geleceğe dair olumlu hiçbir şey göremediğimiz ve pozitif bakamadığımız zamanlardayız, haliyle karamsar bir tabloyla karşı karşıyayız. Ama her dönemin baskıcı hikâyesinin sonunda bir çatlak ortaya çıkıyor ve biz oradan kendimize bir yaşam enerjisi buluyoruz. Bunu 19 Mart halk iradesi gaspı girişimi öncesi ve sonrası diye konumlayacaksak; şu an çok daha umutlu bir haldeyim. Öğrencilerin önayak olduğu bir hikâye ile ülkeye dair çok daha umutlu bir sürece evrildik.

Bunu şarkında da gördük. Şarkının ismi bile çok umut verici “İçimiz gökyüzü”. Üniversite öğrencilerine ithaf ettin bu şarkıyı. Direnişleriyle sana nasıl ilham verdiler?  

Bu şarkıyı yaptığımda kızım daha yeni doğmuştu, 6 aylık falandı. Üniversite öğrencileri üniversitelerine gelmişler ve o dönem ciddi bir barınma krizi çıkmıştı. Öğrenciler de “Barınamıyoruz!” diye durumu protesto etmiş ve parklarda çadır kurmaya başlamıştı. Düşünsenize üniversiteyi kazanmış çocuklar; heyecanlılar ama bir geliyorlar bakıyorlar yurt yok! Kiralar almış başını gitmiş! 5 bin lira olan kiranın 15 bin liraya çıktığı bir dönemdi. Ben bu o şarkıyı o zaman yaptım.

Çok iyi denk gelmiş. Çok iyi oturmuş şarkı günümüzde yaşananlara, sanki yeni yazmışsın gibi.  

Aynı ruh ve aynı hikâye. Bence hiçbir farkı yok. Ukulelemle yapmıştım ve yine çocuklara adamıştım. O dönem yeni babalık telaşı, uykusuzluk, iş koşturması falan derken kaydını yapma fırsatım olmamıştı. Şimdi artık zamanım da olunca hemen işe koyuldum ve kaydını yaptım. Öğrenciler de çağırıyorlar aslında; bir ses bekliyorlar. Ünlülerden, sanat camiasından destek bekliyorlar. Kendimce edebildiğim teşekkürümdür bu şarkı öğrencilere. Ülkenin duygu durumunu değiştiren müthiş bir sürece imza attılar.

“Yeşerir yeşerecek bu bataklık” diyorsun şarkında. Nasıl bir gelecek hayal ediyorsun? 

Ben bu topraklardaki insana çok güveniyorum. Hiçbir zaman umutsuz bakan, hiçbir zaman yaşadığımız topraktaki insana küsen bir tavrım olmadı. Bu ülkenin aydınlarının bize öğrettiği şeydir; bu ülkenin insanlarından umut kesilmez. Ama tabii ki yeniden umutlanabilmek için umut kesilmesi gereken yerler var. Uzunca bir süre halkın çok büyük umutlar bağladığı şey kuru biri sandık siyaseti idi yalnızca. Muhalefetin de çok büyük bir enerjiyi sadece buna hapsettiği, Anayasal haklarımızı dahil ertelememizin telkin edildiği, ilk seçimde gidiyorlar falan denilen bir ortamdan bahsediyoruz. Sürekli kaybedilen ama sürekli de umutmuş gibi pazarlanan bu durum da bitiyor artık. Umut biten bir şey değil ama çalınabiliyor. Umudumuzu çalan şeylerden umut kesmemiz gerekiyor yani. O da bence şu; sokak aslında sandık kadar demokrasinin gereği. Sokakta bir mücadele verilmediği sürece demokratik hiçbir kazanım elde edilemiyor. Öğrencilerin eylemlerde siyasilere seslenip dile getirdikleri en net talep şuydu; aşağıya inin yanımıza gelin. Muhalefeti de hepimizi de yola sokan gençler oldu. Bu darbe girişimi bir nebze durdurulabildiyse gençler sayesindedir.

Müziğin ve sanatın bu direnişteki rolü nedir sence? Bunu bir direnişin parçası olarak görüyor musun? 

Ben kendimi sosyalist olarak tanımlıyorum ve hayatını bu şekilde planlamaya çalışan biriyim. Ben kendimi müziğimden, sanatımdan ayıramam. Sanat da politikadan ve siyasal iklimden ayrı düşünülemez. Elinde sazı dilinde sözü olan herkes havada umut varken buna katılmak zorunda diye düşünüyorum. Buna katılmamak sanatın doğasına da ters gibi. Müzik birleştirerek var oluyor.

Sanatı besleyen çok fazla damar var elbette. Ama ben geçmişe baktığımda bugüne kalmış bütün kült şarkıların, sanatçının toplumsal direnişe en yakın durduğu zamanlardayken yapılmış olduğunu düşünüyorum. O toplumun içinde olan bir sanatçı yapıyordu bu şarkıyı, toplum yazdırıyordu bu şarkıları yani.

Şarkıların bir fiziksel gücü yok, kimsenin karnını doyuramıyor, kimseye barınma imkânı sağlayamıyor ama bir şeyler değişecekse bu da şarkısız olmuyor, olmayacak. Bu bilinçle hareket etme taraftarıyım ben. Gençlerin bize verdiği umudu düşünün. Bunun karşılığı olarak bir hikâye de bizim vermemiz gerekiyor gençlere.

ÖRGÜTSÜZLÜĞÜMÜZLE YÜZLEŞTİK

Müzisyenlerin herhangi bir toplumsal olayda konserlerini iptal etmesine nasıl bir yorumun var? 

Pandemi zamanı bütün müzisyenler açısından çok zordu. Emekçi olduğumuz ve örgütsüz olduğumuz gerçeğiyle yüzleştiğimiz bir dönemdi. Ben Saraçhane eylemleri ve sonrasında yaşanan süreçte insanların müzisyenlere karşı bir tepkisinin olduğunu düşünmüyorum. Duyarsızlığa tepkililer. Duyarlı bir müzisyen de örgütlü bir refleks, boykot vs varken buna katılıyor, konserlerini de iptal ediyor zaten. Burada bizim müzisyenler olarak halka anlatmamız gereken şey sahnelerimizin de bizim için direnişe destek olmanın bir ifadesi olduğu. Zaten eline her geçen fırsatta konser festival yasaklayan anlayışla mücadele ediyoruz, sürekli bir konser iptali dayatmasının kimin işine geleceği de çok açık değil mi? Konser iptallerinin müzik emekçileri için ekonomik boyutu da var. Yaşamını konserlerden kazanan yüz binlerce insan var. Planlanmış 8 konseri varken konser sayısı 2’ye düşmüş bir müzisyen kirasını nasıl ödeyecek örneğin? Burada anlaşılmayacak bir mesele olduğunu düşünmüyorum. Biz yeter ki halkın yanında olalım, anlaşılmak biraz da bununla ilgili.

Müzisyen olmakla sanatçı olmak arasında yani aydın olmakla arasında bir fark var. Sizin müzik anlayışınız alanlarda ya da alanlar için müzik üretmiyor olabilir ama sizin kendi sorumluluğunuz var bir birey olarak. Şarkı yapmak zorunda değilsiniz elbette halka ama sözünüzü söylemek zorundasınız. Öğrenciler açısından bakalım; ders çalışırken sizi dinliyorlar, yemek yerken sizi dinliyorlar, konserlerinize geliyorlar. Hayatlarına dokunuyorsunuz ve böylesi çok ciddi bir kırılma yaşandığı dönemde kulağında nasıl ki sizin şarkınızı istiyorlarsa alanlarda da sizi yanında görmek istiyorlar, en azından bir destek sözünüzü duymak istiyorlar. Samimiyet arıyorlar yani. Her şeyin öğretici bir yanı var bu süreçte. Elbette herkes konuşamaz ki herkesin konuşmasını beklemek de abes. Konuşmak isteyen ama konuşamayan arkadaşlarımıza şunu söylemek isterim; Korkmamak mümkün değil. Korkmak çok doğal. Ama korku değdiğimiz şey de insanı çok küçültüyor, aşağıya çekiyor. Yaşadığımız durumun bu kadar korkunç olmasının nedeni de bu, korkuyoruz. Bir korku duvarı vardı ve birden o duvarı dağıldı. Öğrencilerin bizlere öğrettiği şey bu; kalabalık oldukça, bir korku karşısında özgüvenli oldukça yeniliyor korku da. Korku varken özgür müyüz? O kalabalık size bir el uzattı işte; korkunuzu yenin gelin. Bu direnişin doğası. Onurlu yaşamakla onursuz yaşamak arasında bir çizgideyiz ya gururla bahsedeceğimiz ya da utanacağımız bir kırılma dönemi bu.

Herhangi bir süreçte konserlerin susması ya da durması bana anlamsız geliyor. Ben hayatımdaki her şeyimle bu direnişin bir parçası hissediyorum kendimi. Konserlerim de bunun bir ifadesi, bir parçası. Kendime herkese ve yarına bir umut vermek istiyorum.