Sanatçının muhatabı kimler olmalıdır
Ortaoyuncular ekibi olarak tiyatroya gönül vermiş bir avuç insan İstanbul’dan İzmir’e doğru gidiyoruz. Bu sene sezon açılışını Bostanlı Suat Taşer Açıkhava Tiyatrosu’nda yapıyoruz. Ferhan Şensoy’un efsane oyunu “Şahları Da Vururlar” ile.
Bu kaçıncı seyahat, bu kaçıncı turne sayısını unuttum. Turneler her zaman heyecanlıdır. Farklı şehirlerde ister konser ister tiyatro oyunu olsun sahneye çıkmak benzersiz bir deneyimdir bizler için. İstanbullu sanatseverler her gün bir dolu etkinliğe katılma şansına sahip olduğu için sanatsal etkinliklere biraz doymuştur.
Anadolu seyircisi ise bambaşkadır. Günler öncesinden yerini ayırtır, biletini satın alır, etkinlik gününü iple çeker. Her etkinlik sonrası sevdiği sanatçılarla tanışmak, onlarla konuşmak, en azından bir fotoğraf çektirebilmek için uzun kuyruklarda beklemekten kaçınmaz. Anadolu’daki sanatseverler için sahne kadar kulis de çok önemlidir.
Zira zorlu bir performansın ardından sevdiği isimleri makyajsız, kostümsüz, en doğal halleriyle görmek de ilginç gelir izleyicilere.
Ben bir müzisyenim ama aynı zamanda da bir sanatseverim. Yüzlerce konser, tiyatro oyunu, sinema filmi izledim, sayısını hatırlayamadığım kadar kitap okudum.
Ben de sevdiğim müzisyenlere cd, kaset, yazarlara kitap imzalatabilmek için yönetmenlerin, oyuncuların elini sıkmak için uzun kuyruklarda bekledim.
Bazıları tam beklediğim gibi çıktı, bazıları huysuz, aksi, kibirli, bazıları şımarık, bazıları ise hiç ummadığım gibi çıktı. Sevdiğim sanatçıların eserleri beni yanıltmadı ama kendilerinin yanılttığı oldu. Yıllardır cevabını veremediğim bir soru var kafamda; toplumun büyük bir kesiminin hemfikir olduğu gibi sanatçı topluma örnek mi olmalıdır? Ben pek bu fikirde değilim. Zira sanatçının böyle bir sorumluluğu olamaz. Sanatçı topluma örnek olmak adına yaratıcılığından vazgeçmek zorunda kalabilir. Bu da topluma olan asli görevinden uzaklaşmak zorunda bırakabilir fikir emekçisi insanları. Sanatçı örnek olmak zorunda değildir ama toplumun bir adım önünde olmak zorundadır. Bu da iktidara ve güce karşı olmasını, her zaman ezilenin ve emekçinin yanında olmasını gerektirir. Benim görüşüm bu. Bunun siyasetle de ilgisi yok. Yaptığımız işin doğası gereği böyle gerektiğini düşünüyorum ki, ortaya kalıcı eserler bırakabilelim. Yalnız bundan mesaj kaygısı taşıyan didaktik belli bir siyasi partinin görüşlerini yansıtan ürünler anlaşılmasın.
Sanatçı tek kelimeyle özgür olmalıdır. Ve de yazdıklarının, çizdiklerinin, söylediklerinin muhatabı mahkeme koridorları değil içinden çıktığı toplumun verdiği karşılık olmalıdır.
Kalın sağlıcakla…