Sanatın kalbi İstanbul’da atıyor
Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyunculuk Ödülleri’nden İstanbul Opera ve Bale Festivali’ne, kimi kamu kimi özel sektör desteğinde gerçekleşen sanat etkinlikleri dur durak bilmiyor.
Son iki ay içinde kısa sürelerle de olsa İstanbul hasretini giderme şansım oldu. Birkaç gün içinde İstanbul’un sanat yaşamından bazı kesitlerle buluştuk, haz aldık. İzleyemediklerimiz, deneyimleyemediklerimiz için hayıflandık…
İstanbul tarihinin pek çok döneminde sanata ve sanatçılara kucak açan bir kent olmuştu. Cumhuriyetin ilk yılarında Ankara’da oluşan sanat ortamının soluğunun giderek kesilmesi, 80’lerde sanatçıların önemli bir kısmının Ankara’dan İstanbul’a taşınması bu değişimi ateşleyen unsurlar arasındaydı. Bu değişimin temel dinamiği ise 80 darbesi sonrası neoliberal ideolojinin sanat alanına da el atması oldu. Büyük sermayenin sanat dünyasında öncülüğü ele geçirdiği bu dönemde, kamu sanat kurumları bu hızlı değişime ayak uyduramadı.
Paradan çok itibara değer veren sanat ortamı bu değişimden payını aldı. Sanat eserleri yerine sanat ürünleri konuşulmaya başlandı. Bu ürünlerin piyasa değerini oluşturan reklam kampanyaları devreye girdi. Büyük holdingler kendi sanat kurumlarını, vakıflarını kurarak, sanat ortamında başat bir rol üstlenmeyi başardılar. Bu süreç sanat dünyası için olumlu gelişmelere de kapıyı araladı elbet. İçine kapalı sanat ortamı gerilerde kalırken, sanatçılar ve eleştirmenler Batı sanatındaki yeni oluşumlardan anında haberdar oluyordu. Bu süreçte İstanbul, Osmanlı’da olduğu gibi gene sanatın merkezi olmuştu.
Sanata kamu desteği ve örnek bir belediye
Cumhuriyet’le birlikte siyasal iktidar Ankara’ya taşınınca sanat dünyasında belirleyici kent Ankara oldu. Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Resim Heykel Sergileri ülke sanatında belirleyici bir rol üstlendi. Gene de İstanbul’un kadim kültürü direniyordu. Özellikle 61 Anayasası’nın getirdiği görece özgürlük ortamında İstanbullu sanatçılar öncü işlere imza attılar. Sinema sektörü devletin himayesinden uzak, seyirci desteği ile altın yıllarını yaşıyordu. 70’ler İstanbul’unun özel tiyatrolarının dinamizmine Ahmet İsvan’ın Belediye başkanlığı döneminde İstanbul Şehir Tiyatroları da katıldı. 80’lerden 90’lara ve 2000’lere uzanan süreçte büyük sermayenin oluşturduğu sanat kurumları sanat dünyasının dinamosu oldu. Bu dönemde özel sektör kuruluşları popüler sanat alanında büyük bütçeli yapımlar, organizasyonlar gerçekleştirirken, holdingler klasik müzik ve plastik sanatlar alanında yatırımlar yaptılar. 2000’li yıllarda bağımsız sanatçıların ve sivil toplum kuruluşlarının kamu desteğinden yararlanması siyasetin yönlendirmesine tabi oldu. Ta ki, beş yıl önce İstanbul Büyükşehir Belediye seçimini CHP adayı Ekrem İmamoğlu kazanana kadar…
Başkan İmamoğlu, pek çok alanda olduğu gibi kültür-sanat alanında da doğru isimlerle birlikte oluşturduğu kültür politikası doğrultusunda sayısız atılıma imza attı. Kente, İBB Miras eliyle -geçen hafta bir bölümü sıraladığım (bu listeye Feshane, Baruthane, Haliç Tersanesi-İstanbul Sanat, Cendere Sanat Müzesi, Gülhane Sanat, Bulgur Palas gibi mekanları ve Göztepe Parkındaki Kemal Sunal Müzesi’ni de eklemeliyim) yeni sanat mekanları kazandırırken, CRR’de, Müze Gazhane’de, Beyoğlu Sineması’nda, İBB Kütüphanelerinde, sayıları 16’yı bulan İBB Kültür Merkezlerinde sivil toplum kuruluşları işbirliği ile düzenlenen nitelikli sanat etkinliklerine imza attı. Kültür Daire Başkanlığı’nın CRR’de düzenlediği ‘Uluslararası İstanbul Dans Günleri’ çerçevesindeki “Carmina Burana” ve Patricia Guerrero gösterileri, Feshane’deki “Ortadan Başlamak”, Casa Botter’deki “Solo Botter: Nuri İyem” sergisi bunlardan birkaçı yalnızca…
CRR kendi konserlerinin yanı sıra, bağımsız sanat kuruluşlarının etkinliklerine de ev sahipliği yaptı. 29 Nisan ‘Dünya Dans Günü’nde izlediğim “Babamın Şarkıları”nı anmadan geçemem. Timur Selçuk’un müzisyen kızı Hazal Selçuk’un seslendirdiği şarkıları Timur’un diğer kızı Mercan Selçuk’un Dans Tiyatrosu yorumluyordu. Bu organizasyonu gerçekleştiren Timur’un sevgili eşi Handan Selçuk’u buradan bir kez daha kutlamak isterim. Keşke bu başarılı performans başka sahnelere de taşınabilse… CRR’de bu akşam Hakan Şensoy’un şefliğinde İstanbul Oda Orkestrası konseri, 13 Haziran Perşembe akşamı da İlber Ortaylı’nın anlatımı, Camerata Barok’un İtalyan ve Fransız Barok müziğinden örnekler sergileneceği “Levante” dinletisini izlemenizi öneririm. CRR’deki tüm etkinliklerin biletleri bir kamu sanat kurumuna yakışır biçimde makul fiyatlarda.
Devlet, özel sektör, sivil toplum
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın İstanbul’daki amiral gemisi Atatürk Kültür Merkezi’nde de güzel işler yapılıyor. Remzi Buharalı’nın yönetimindeki AKM’de, devletin İstanbul’daki tüm sanat kurumlarının (İDT, İDOB, İDSO ve geleneksel müzik toplulukları) yanı sıra, yurt dışından gelen müzikaller, konserler de yer alabiliyor. AKM Sinema Salonunda sinemamızdan örnekleri izlemek mümkün. Çocuk Sanat Merkezi, Müzik Platformu ve Kreatif Endüstriler kütüphanelerini de içeren AKM, cumartesi sabahı kahve konserleri ve açık hava konserleri ile toplumun geniş kesimlerine ulaşmaya çaba gösteren bir sanat merkezi. ‘15. İstanbul Opera ve Bale Festivali’ çerçevesinde AKM’nin Büyük salonunda. hafta içinde “Carmina Burana” balesini ve “Sihirli Flüt” operasını izleyebilirsiniz. Festival ayın 14’ünde Bale Yarışması Ödül Töreni ve Gala Gecesi ile sona erecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın İstanbul’a kazandırdığı ‘Sinema Müzesi’ ve Atlas 1948 sineması da Beyoğlu’nu yeniden bir sanat merkezine dönüştürme çabalarına katkı sağlayan mekanlar. Atlas ve Beyoğlu sinemalarının kazanılmasıyla, Beyoğlu yeniden İKSV’nin İstanbul Uluslararası Film Festivali’nin merkezi oldu. Tabi yalnızca bu festivalin değil,’ Boğaziçi Festivali’, ‘Suç ve Ceza Filmleri Festivali’ v.b. etkinliklerin de ana mekanı.
Festivallerden söz açmışken, İstanbul’da dün başlayan ‘Documentarist – 17. İstanbul Sinema Günleri’ne değinmeden olmaz. 13 Haziran’a dek Fransız Kültür Merkezi, İBB’nin yeni sanat mekanlarından Metrohan, Pera Müzesi, Aynalı Geçit, HopeAlkazar ve Yapı Kredi Kültür Sanat’ta gerçekleşecek gösterimlerde çok sayıda önemli belgesel yer alıyor. Emel Çelebi ile Necati Sönmez’in sanat yönetmenliğindeki bu bağımsız festivali kaçırmayın derim… İKSV’nin 52. İstanbul Müzik Festivali de 13 Haziran’da sona eriyor. Bu akşam AKM’de Tekfen Filarmoni Orkestrası ve Edgar Moreau, yarın İstanbul Modern’de Can Çakmur ve Alexandre Castro-Balbi, Salı Deniz Müzesi’nde Mübadele’nin 100. yılı nedeniyle düzenlenen “Kökler”, Çarşamba AKM Tiyatro salonunda “ABBA Dancing Queen”, Perşembe İş Sanat’ta Khatia Buniatishvili “Labyrinth” konseri var...
İstanbul, özel sektörün sanata katkısı açısından diğer illerimize örnek olması gereken bir kent. Zorlu PSM, Uniq İstanbul, Volkswagen Arena gibi özel sektör yatırımları, yüksek bilet fiyatları nedeniyle herkesin yararlanabildiği sanat mekanları değil, ama İstanbul’da bu merkezleri yaşatacak kadar üst gelir grubundan izleyici olduğu anlaşılıyor. Hiç bir büyük holding ya da banka yok ki, sanat alanında bir merkeze, bir sanat topluluğuna ya da bir ödüllendirmeye sahip olmasın. Tüm sanat dalları arasında en fazla destek alabilen disiplin çağdaş sanat. Klasik müzik de holdinglerin ilgi gösterdiği başka bir alan. Politik içerikleri ile tiyatro ve sinema daha korkutucu geliyor galiba burjuvalarımıza. Oysa, bir mevsim içinde 300’e yakın tiyatro oyunuyla müthiş bir tablo var karşımızda. Hafta içinde Baba Sahne’de müzikle tiyatroyu buluşturan özgün bir yapımdan söz ederek bu bölümü tamamlayayım. Almanya ve Türkiye’de yaşayan besteci-yorumcu Hasan Yükseler ile yönetmen-oyuncu Ümit Çırak’ın oluşturdukları “OD – Sevda Ateşten Bir Gömlek” adlı Nazım Hikmet Müzikalini izledim hafta içinde. İki ustanın beş kişilik bir orkestra eşliğinde sundukları müzikal Nazım’ın aşkları üzerinde odaklanıyor. Yerel yöneticilerimizin ilgi göstermeleri gereken bir çalışma.
Tiyatro mevsiminin sonlandığı günlerde ödüller birbiri ardına gelir. İBŞT’nın Türk Kadınlar Birliği işbirliği ile düzenlediği ‘Bedia Muvahhit Ödülü’, ‘Semiha Berksoy Opera Yarışması’, Direklerarası Tiyatro Ödülleri, İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri törenleri art arda gerçekleşti. Geride bıraktığımız hafta içinde ülkemizin en eski ödüllerinden biri olan Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri 25. kez sahiplerini buldu. Sinema Jürisinde yer aldığım ödüllendirme bu kez son iki yılın yapımlarında yer alan oyuncuları kapsıyordu. Önümüzdeki Salı akşamı da 26. Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödüllerinin sonuçlarını öğreneceğiz. Bu ödüllerden ve İstanbul dışındaki festivallerden söz etmeyi başka yazılara bırakırken, iki kentimizde dün başlayan iki önemli festivale dikkatiniz çekmek istiyorum: Ankara’da 12.si düzenlenen ‘Engelsiz Filmler Festivali’ ve İKSEV’in 37. Uluslararası İzmir Festivali’. Yaz çok sıcak geçiyor, ekonomi de fena... Tatile gidemiyorsanız sanat mekanları sizi bekliyor.