İktidar 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde İstanbul’da kaybedince sandığa tüm hıncıyla tekmeyi vurmuş, halkın tercihini hiçe saymıştı. Üstelik bunu “oylarımızı çaldılar” gibi bir yalan ve iftira kampanyasının eşliğinde gerçekleştirmişlerdi. “Milli irade” dedikleri sadece kazandıklarında tecelli ediyordu, kaybettiklerinde ise “hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey oluyordu”. İktidar YSK marifetiyle tekrarlattığı İstanbul seçiminde büyük bir mağlubiyet aldı. Halk çok daha kuvvetli bir biçimde kendisini hiçe sayan siyasi erkin karşısına dikildi ve bu iradesini İmamoğlu’na açılan davalar sırasında da yineledi. Ancak belli ki iktidar bundan hiç ders almamış. Şimdilerde 14 Mayıs seçimleri için benzer bir senaryonun hazırlandığına dair ciddi emareler var.

***

Türkiye tarihinin en gerici ittifakı olma hüviyetini taşıyan iktidar kanadı İslamcılığın fabrika ayarlarını yeniden yükleyerek seçimi bir kültür-kimlik savaşına dönüştürmeye çalışıyor. Bozdağ’ın seçim gecesine dair sarf ettiği “ya şampanya patlatıp kutlayanlar olacak ya da alnını şükür için secdeye koyup Rabbine hamdedenler olacak” lafı seccade siyasetinin sürdürüleceğinin bir kanıtıydı. Nitekim Numan Kurtulmuş partisinin Sarıgazi İlçe Teşkilâtı’nda şöyle diyordu: “Sandıklar açıldığında ifade ettiğim gibi üçüncü aşama, nihai sonuçlar elde edilinceye kadar, il seçim kurullarındaki seçim sonuçları ilan edilinceye kadar, hiçbir arkadaşımız vazifesinden vazgeçmeyecek. Tabiri caizse, hiç kimse Uhud’taki dağını terk etmeyecek”. Bu ifadeler Uhud Savaşı göndermesinin ötesinde bir başka gerçeğe de işaret ediyordu. İktidar CB seçiminde Erdoğan’ın ikinci tura kalamama olasılığına karşı, daha doğrusu Kemal Bey’in ilk turda yüzde 50’nin biraz üstüne çıkma ihtimaline yönelik bir tertip çabasında.

İçişleri Bakanı Soylu’nun İlim ve Kültür Vakfı’nda sarf ettiği "15 Temmuz fiili darbe girişimiydi. 14 Mayıs 2023, Türkiye'yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların her birini bir araya getirerek oluşturabilecek siyasi darbe girişimidir” sözleri Kılıçdaroğlu’nun kıl payı kazanacağı bir seçimi tanımama tavrının sinyali olarak değerlendirilmeye müsait. Bu iddiayı destekleyen başka açıklamalar da mevcut. Hüda-Par Başkanı Yapıcıoğlu, Soylu’nun beyanına ek olarak düşünülebilecek bir açıklama yaptı ve dedi ki: “Eğer fark az olursa inşallah diyoruz ki birinci turda bitecek ama fark az olursa şimdiden kendinizi hazırlayın. Mutlak surette onlar yapabilecekleri bütün hileleri yapacaklar ama kaybedeceklerinde onlar hile yaptı diyecekler. Hele hele fark çok küçük olursa bir de ortalığı karıştırmak için fırsat kollayacaklar”. Bu aslında iktidarın yapmayı planladığı şeyi “muhalefet yapacak” diye itiraf etmesinden başka bir şey değil.

***

Bozdağ’dan Kurtulmuş’a, Soylu’dan Yapıcıoğlu’na uzanan bu açıklamalar, nihayet muhalefet cephesinde “bunlar bir şey çeviriyor” şüphesinin kuvvetlenmesine yol açtı. Kılıçdaroğlu sosyal medya hesabından şöyle seslendi: “Bu kirli dile son verilsin. Akla gelmeyecek pis oyunlar ve ithamlarla neye varmak istendiğini insanımız görüyor. Seçime gidiyoruz, savaşa değil. Nice iktidarlar değişti, yola hep devam ettik. Son 10 günde girişilecek en pis işleri biliyorum. Ve onlara diyorum ki: Azıcık sağduyu”.  AKP’nin taktiklerini içeriden bilen birisi olarak Davutoğlu da Erdoğan’a seslendi ve “bazı çevrelerin” CB’nin hastalığını bahane ederek milli iradeye müdahale girişiminde bulunabileceğini söyleyerek ön almaya çalıştı. Bu uyarıların sadece iktidara yönelik olmadığını, aynı zamanda devlet içindeki çeşitli güç odaklarına demokrasinin sınırlarını zorlayacak bir teşebbüste bulunmayın mesajının iletildiğini ileri sürebiliriz. 

Seçime iki haftadan az bir süre kalmışken muhalefetin seçim güvenliği konusunda tüm hazırlıkları en üst seviyeye çıkarması, bu konuda yurttaşa teminat vermesi elzem. Çünkü tek bir sandığın boş bırakılmayacağını, tek bir oyun boşa gitmeyeceğini bilen seçmen sandığa daha büyük bir hevesle ve moralle gidecektir. Fakat bunun bir adım ötesini de düşünmek, iktidarın ya da çevresindekilerin seçim sonuçları açıklandıktan sonra bir manipülasyona ve provokasyona kalkışmamasını temin edecek demokratik bir toplumsal direncin şimdiden örgütlenmesi şart. Türkiye’nin ilerici – devrimci birikimi yakın tarihten çıkardığı derslerle halk egemenliğinin gaspı ihtimaline karşı bir mevzi oluşturmalıdır. Bu konuda en geniş muhalefet cephesiyle eşgüdüm halinde olunması ve dayanışmanın büyütülmesi 31 Mart 2019 benzeri bir tertibe set çekecektir. 1 Mayıs bu dayanışmanın miting alanlarında gösterilmesi için büyük bir olanak sunuyor. Önce emekçilerin bayramını sonra demokrasiye dönüşün bayramını hep birlikte kutlayalım.