Google Play Store
App Store

İktidar tek sapması ve geri dönüşü olmayan bir yola girdi. Durmak, yavaşlamak, makas değiştirmek gibi şıklara sahip değil. Baskıyı artırmak, toplumu değişimin yaşanmayacağına inandırmak umutsuzluğa sürüklemek zorunda. Hatta normal bir şekilde yenilemeyeceği kanısının iyice yerleşmesi için uğraşıyor. Gündemi muhalefet sahasında kilitlemeye maçın sürekli orada oynanmasını istiyor.

Bugüne kadar bunu başardı. Siyaset ne zaman yapılacağı belli olmayan bir seçimin adaylığına kilitlenmiş durumda. Üstelik adaylık tartışmasının muhatabı bir kez daha anayasayı çiğneyerek aday olmak isteyen Erdoğan değil, muhalefetin göstereceği isim oldu.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu kendisiyle ilgili açılan davalarda istenilen hapis cezasının 25 yılı bulduğunu söyleyerek “Beni siyasette devre dışı bırakma çabasını gösteren kişinin adı belli. Sayın Cumhurbaşkanı” dedi. Aslında herkesin bildiği bir gerçeği bir kez daha ifade etti.

Saray hala “beni bu işe karıştırmayın” diyor. Ama ne Erdoğan'ın “Kime ne tür bir siyasi yasak gelir veya gelmez her şeyden önce bu benim derdim değil” demeci ne Fahrettin Altun'un “Devletimizin bağımsız yargı organlarına intikal etmiş meselelerde yürüyen hukuki süreçlerin özellikle muhalefet siyasetçileri tarafından devamlı surette Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la bağdaştırılmaya çalışılması, hem Sayın Cumhurbaşkanımıza atılan büyük bir iftiradır hem de yargı süreçlerini akamete uğratma çabalarıdır” açıklamaları Saray rejiminin İmamoğlu'nu aday olarak görmek istemediği gerçeğini değiştirmiyor.

Saray bir yandan davalarla gündemi muhalefetin sahasına yıkarken diğer yandan da yargı eliyle göstere göstere muhalefetin adayının en azından kim olmayacağına karar veriyor.

REJİM BU KADAR YIPRANMIŞKEN...

Siyasetin tepesinde bunlar yaşanırken, ülke çok daha başka bir havada. Yaşadığı derin bunalımdan, kasvetli havadan kurtulmak istiyor. Ülkeyi bu duruma sürükleyen faili de biliyor. Başkanlık sitemine, onun uygulamalarına, hatta onun var olduğu bir Türkiye geleceğine toplumun ezici çoğunluğu inanmıyor. Üstelik bu yeni bir duygu da değil. Şaibeli seçimle onaylanmasından bu yana rejime karşı sürekli artan bir tepki var. Bugün itibarıyla yıpranmış, aşınmış hatta çözülmeye yüz tutmuş bir sistemden söz ediyoruz. Son aylarda yapılan tüm kamuoyu araştırmaları da bu eğilimi doğruluyor. Rejim karşıtlığı kendini muhafaza etmenin ötesinde itiraz edenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Ama ne hikmetse anketlerin ortaya koyduğu hiç tartışılmıyor. Rejime duyulan öfke ve değişim talebi görünmez kılınıp sadece aday isimleri konusu öne çıkıyor ve tartışılıyor. Her şeyden önce bu durumun kendisini iktidarın başarısı hanesine yazmak gerekiyor.

Herkesin kafasını kurcalayan soruyu buradan bir kez daha soralım; Başta CHP olmak üzere Meclis muhalefeti, rejim ve sonuçlarına odaklanmak yerine neden içe dönük adaylık tartışmasını aşan bir pratik geliştiremiyor ya da geliştirmiyor?

CHP Meclis Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın “Tarih, adliye koridorlarından siyasetin dizayn edilemeyeceğine tanıklık edecek” diyerek başka bir aşamaya da geçileceğinin sinyali verdi. Ama bunun nasıl olacağı konusunda bugüne kadar atılan pratik bir adım yok. 23 Mart tarihinde yapılacak önseçim ve sonrası işaret ediliyor.

CHP iktidarın kapsamlı saldırılarına karşı “adayın hızla açıklanması” olarak özetlenebilecek tek bir yanıt üretmiş durumda. Öncesi, sonrası olmayan tek bir yanıt tüm bu fırtınayı göğüslemeye yeter mi? Bekleyip göreceğiz.

Esas soru muhalefetin tüm ufku bununla mı sınırlı olmalı? Toplumun büyük çoğunluğu rejimin karşısında saf tutmuş hareket etmeye hazır. Bunu iktidar bile gördü. O yüzden her sabah bir operasyon, bir gözaltı, bir dava haberi ile uyanıyoruz. Saray talimatıyla hayat bulan iklim mahkeme koridorlarından, üniversite kampüslerine, fabrikalardan, medya kuruluşlarına kadar sirayet etmiş, tüm ülke ablukaya alınmaya çalışılıyor.

AKP'li Elitaş “öne çekilmiş” seçimin tarihini 2027 Kasım olarak açıkladı. Muhtemelen niyetleri bu yönde. Ama halkın bu tarihe ya da ona yakın bir tarihe kadar bekleme gücü yok. En yakıcısından başlayarak sorunlarının çözümünü bekliyor. En azıdan bunlar için mücadele edilmesini.

Sürekli tekrar ediyoruz belki ama ifade etmekte fayda var. Ülkeyi karanlık tünelden çıkaracak şey tek adama karşı milyonların örgütlülüğü olacak. Başka bir kurtuluş yolu yok.