Google Play Store
App Store

Çocuklar, gençler, orta yaşlılar, yaşlılar; kadınlar, erkekler ellerinde bayraklarla  akın akın geliyorlardı; coşkuluydular, oy verme alanını dolduruyorlardı;  her taraftaydılar.  Pırıl  pırıl gülümseyen  gözleri umut doluydu.

Geçen pazar günü bu ülkenin milyonları sandığa koştular. 
Halkın katılımının boyutu   ve niteliği o iki oy vermeyi de çok anlamlı kıldı. 
Sonrasında yurdun her tarafında, halk,  23 Mart’ı içselleştirdi; uygun deyimiyle “canlandı”. Doğrusu, toplum bir “sandık tarihi” yazıyor; ülke siyasetinin  kalan son demokrasi halkasını,  sandığı, “kurtarıyor”!

Gerçekte, toplum, sandıkta birleşerek “geleceğini” kurtarıyor.

DEVRİM

Bu toplumun, binlerce yıllık, 2 225 yıl deniyor; öyle olsun,  tarihinde “ilk kez” 75 yıl önce iktidar ve muhalefet  “eşit koşullarda” sandığa gitti; gizli oy-açık sayım ile yapılan seçimle, 14 Mayıs 1950’de, ülke yönetimini oylarıyla değiştirdi.

Büyük bilim kadını ve sosyalist siyasetçi  bu olayı şöyle değerlendirir. “O gün  halkın oy hakkına sahip çıkması ve kendini ezen, horlayan, dertlerine çare bulamayan bir devlet yönetiminin temsilcisi ve sorumlu olarak gördüğü CHP’yi alaşağı etmesi devrimciydi.” Behice Boran, Türkiye ve Sosyalizm Sorunları. İstanbul: Sarmal, 1992, 60).

Aslında 14 Mayıs Devrimi, Mustafa Kemal’in öncülüğünde,  egemenliği gökten yere indiren, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı veren; hukuk devleti, kadın erkek eşitliği, laik, bilimsel eğitim ve barış üzerine kurulan Cumhuriyet çağdaşlaşmasını gerçekleştiren bu halkın bilinçli ve kararlı tutumunun ve o değerlerin siyasal partisi CHP iktidarının uygulamalarının  sonucuydu. 
O tarihten bu yana tam 75 sene geçti. Bu  uzun sürede halk bir çok sandık  güzellikleri ve sıkıntıları yaşadı. 1960’larda tam bir özgürlük ortamında verdiği “her oyun” sayılmasının  mutluluğunu” tattı. Sonrasında, özellikle de 12 Eylül 1980’i izleyen, her türlü hak ve özgürlüklerinin silah gücüyle elinden alındığı yıllarda   da  “sandık hakkından”, bu hakkın kullanımının  içi tamamıyla boşaltılmış olsa da, asla vazgeçmedi. Halk, hak ve hukukun ayaklar altına alındığı, kişisel, siyasal, ekonomik ve sosyal hakların yok olduğu, emek, bağımsızlık,   barış ve özgürlük savunucularının ölüm ve hapis ile burun buruna yaşadığı o karanlık ve  kanlı, üstelik ABD’nin “bizim çocuklar başardı” dediği askeri diktatörlüğü yendi.

Nasıl yendi? Elinde kalmış olan son olanak ile, sandıkla.

“O SANDIK KONACAK”!

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olduğu kesinleşen Ekrem İmamoğlu’nun her koşulda sürekli vurguladığı gibi,  “o sandık konacak”.

Bugün ülke yönetimi, elindeki  “her olanağı”, evet “her olanağı”  kullanarak, sandığı etkisizleştirmeye, giderek içi tümüyle  boş, tam  bir göstermelik araç yapmaya çalışıyor.

Doğrusu, 14 Mayıs 2023 seçimleri sonrasında Hatay milletvekili Can Atalay’ın yaklaşık 22 aydır  hapiste tutulması  ya da tutulabilmesinin “niteliği” diğer tüm hapislerden çok  farklıdır;  Atalay olayı,  sandığın sonucunu geçersiz kılma çabasıdır.  İmamoğlu’na yapılanlar da halkın iktidarı değiştirmek için elinde kalmış tek olanağı,  sandığı da, tamamıyla anlamsızlaştırma çalışmasıdır. 
Ancak, geçen pazar günü sandığa koşan milyonlar atacakları oyların  somut bir sonucu olmayacağını biliyorlardı. Oy verecekleri CHP’nin Cumhurbaşkanı aday adayı İmamoğlu, sonu belli olmayan bir biçimde  gözaltındaydı. İkincisi Dayanışma oyu da ilk bakışta anlamsızdı. İmamoğlu 1 milyon  750 bin CHP üyesinin 1 milyon 653 bininin oyunu aldı (%94.5)  dayanışma oyu da 14 milyon 850 bin oldu. Dayanışma oyu da tam bir yıl önce 31 Mart 2024’te 57,7 milyon olan toplam seçmen sayısının yüzde 25, 7 ile dörtte birinden fazladır. Sandığın konulacağının kesin güvencesi de bu “boş” olduğunu bile bile sandığa koşan halktır.

“Katılımcı” 23 Mart oylamasıyla halk, sandığı kurtardı; içeriğine aldırmadan  “sandık” dedi;  onca deneyimiyle  biliyordu ki, “sandık kurtulursa Türkiye kurtulur”.

Sonrasında, ülkenin her tarafında  başarı ile gerçekleştirilen büyük mitingler halkın “tüm kesimleriyle” ve tam bir kararlılıkla sandığı  sahiplenmesi; daha doğrusu, iktidarın yok sayamayacağı güçte ve ölçüde   “sandığın toplumsallaşmasıdır.” Bugün konulacak bir dayanışma sandığının 23 Mart’ın birkaç katı katılım sağlayacağı çok açıktır.

Yapılması gereken, önümüzdeki  6 Nisan Kurultay’ında CHP’nin, bir taraftan sandığın öneminin daha fazla “toplumsallaşması için” etkin çalışmalarına devam etmesi, diğer taraftan da bir “iktidara yürüyüş programını”,  katılımcı bir yaklaşımla ve kadrolarıyla oluşturmasıdır.
Yaşanmakta olan halkın sandık kararlılığı, geleceğimizi aydınlatacaktır.

*

Bugün 1972 Kızıldere olayının 53. yılı;  bu ülkenin ulusal bağımsızlığı için yaşamını verenleri saygı ile anıyorum.
 Bayramınızı kutlarım.