Saray'ın kirli oyunlarına karşı toplumsal mücadele
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen cezaya karşı İstanbullular Saraçhane’de toplandı.

Damla Atalay

Adaletten ekonomiye, eğitimden sağlığa her alanda ülkede büyük tahribata sebebiyet veren AKP’nin yirmi yıllık iktidarı süresince her seçim ülke için kritikti ancak Haziran 2023’te Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimini yaşayacak.


Toplumsal desteğini kaybeden, ciddi bir çözülme yaşayan, olağan koşullarda seçimi kazanamayacağını kabul eden Saray, hem topluma hem de meclis muhalefetine gözdağı vermeye devam ediyor. İktidar boşluğunu artırdığı baskılarla doldurmaya çalışan AKP’nin yarattığı tehdit ortamında peşi sıra verilen Gezi davası, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme, Canan Kaftancığlu ve Ekrem İmamoğlu kararları, sansür yasası, Şebnem Korur Fincancı’nın bir gece yarısı baskınıyla gözaltına alınıp tutuklanması, HDP’nin kapatılma davası, İçişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü soruşturmalar 2023 seçimlerine yargı kararlarının gölgesinde ve ilan edilmemiş olağanüstü hal koşullarında gidileceğini ortaya koyuyor.

20 yıllık iktidarı boyunca ülkeyi Ortaçağ karanlığına gömmek için elinden geleni yapan AKP, son hamlesi olan Anayasa değişikliği tasarısıyla kadınların, çocukların ve LGBTİ+ bireylerin haklarını, yaşamlarını, özgürlükleri, onurlarını hedef alıyor. Keyfi kararla, Anayasa’ya aykırı şekilde kadınların, çocukların yaşam ve haklarının güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen AKP iktidarı, eşitlik ve laikliğe aykırı Anayasa değişikliği tasarısıyla kadınların, çocukların, LGBTİ+ bireylerin yaşamları ve özgürlükleri üzerinde devlet denetiminin, zorunlu örtünmenin, çoklu evliliğin, çocuk evliliklerinin önünü açmaya hazırlanıyor.

Bu ağır tablo altında seçime giden ülkede 2023 seçimleriyle bir kırılma yaşanacak. Türkiye ya laik, demokratik, özgür, eşitlikçi bir yola girecek ya da faşizmin, yobazlığın, karanlığın içinde boğulmaya devam edecek. Saray iktidarının seçimi kazanmak için her türlü yolu deneyeceği tartışmasız olsa da örgütlü bir toplumsal seferberlik karşısında yenilgiye mahkûm olduğu açıktır.

Seçim güvenliği, Saray iktidarıyla yurttaşların ortak kaygısı haline geldi. Oy kullanmak diğer ülkelerden farklı olarak Türkiye’de yurttaşlık vazifesinin yerine getirilmesi için yeterli değil. Sandığa yansıyan irade ile sandıktan çıkan iradenin aynı olmadığını tecrübe ettik ülke olarak. Mühürsüz oy pusulalarının kabulü, toplu oy kullanımı, ölülere oy kullandırılması, seçmenlerin darbedilerek oy kullanma haklarının ellerinden alınması, çöpe atılmış halde bulunan oylar gibi nicesine şahit olduk ülkece. Seçimi kazanmak için her türlü hileyi yapan Saray iktidarı, yurttaşa aslen seçmen olarak bilmekle mükellef olmadığı bir şeyi öğretti: oy çuvallarının kimin tarafından getirileceğinden sandık kurulunun oluşumuna, sandık çevresi ve sandık alanı farkından ıslak imzalı tutanakların alınmasına kadar tüm teferruatıyla seçim mevzuatını.

200 bin sandıkta 6 milyonu ilk defa olmak üzere 64 milyon yurttaşın oy kullanacağı 2023 seçimleri öncesinde Saray tarafından alınan kararlar yurttaşların seçimlerin adil ve güvenli bir ortamda gerçekleşeceğine dair kuşkularını artırdı. Umutsuzluğa kapılmak için değil; bilakis Saray’ın iktidarı karşısındaki en büyük tehdit unsuru olarak gördüğü toplumun örgütlü mücadelesinin önemi açısından, önceki seçimlerde yaşanan usulsüzlükleri hatırlamak ve olası risklerin farkında olmak, alınacak tedbirler için gereklilik teşkil ediyor.

Seçim öncesi İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanlarının istifa etmesi ve yerlerine tarafsız kişilerin getirilmesini öngören Anayasa’nın 114. maddesi, 2017 referandumuyla kaldırıldı. Kaldırılan bu maddenin seçimlerin güvenli ve adil bir ortamda yapılması açısından taşıdığı önemi, referandumdan hemen sonraki yıl yapılan seçimlerde Urfa’nın Suruç ilçesinde HDP’li yurttaşlara yapılan saldırı akabinde İçişleri Bakanı Soylu’nun korkunç açıklamalarıyla gördük. Olayı aydınlatmakla mükellef organların başında bulunan Soylu, partisine muhalif herkesi terörist olarak damgalayarak seçim güvenliğinin karşısındaki en önemli tehdidin kendileri olduğunu ortaya koydu. İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı günden güne artırdıkları nefret söylemleri ve militan tavırlarıyla önümüzdeki seçimlerin güvenliğine ilişkin en ciddi tehdit unsurlarından olmayı sürdürüyor.

Geçtiğimiz nisan ayında Meclis’ten geçerek kabul edilen, AKP ve MHP’nin hazırladığı teklifle, Milletvekili Seçimi Kanunu, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, Siyasi Partiler Kanunu’nun bazı maddeleri Cumhur İttifakı’nın lehine değiştirildi. Seçime katılan tüm partilerin eşit ve adil bir şekilde seçim propagandası yapabilmesi için, propaganda döneminde iktidar partisinin, devletin imkânlarını kendi menfaatine kullanmasını yasaklayan maddenin, neyin, ne zaman, nasıl yapılacağının kararını veren tek adam rejimince değiştirilmesiyle, partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devletin tüm imkânlarını kendisi ve partisinin propagandası için kullanabilmesi gibi aleni hukuk dışılık, hakkaniyetsizlik dahi yasalaştırıldı.
İl ve ilçe seçim kurullarının kıdemli hâkimlerden oluşturulması kuralı yine son değişiklikle kaldırılarak, sadece 1’inci sınıfa ayrılmış olmak, il ve ilçe seçim kurullarına getirilmek için yeterli kabul edildi. Bu değişikliğin ne anlama geldiğini, ne gibi riskler barındırdığını şöyle açıklayabiliriz: Bilindiği üzere, AKP 20 yıllık iktidarı boyunca her türlü usulsüzlük, torpil ve hakkaniyetsizlikle kendi üyesi avukatları hâkim ve savcı yaptı. Kendi eliyle hâkim yaptığı üyelerinin birçoğu da 1’inci dereceye ayrıldı. Yapılan değişiklikle il ve ilçe seçim kurullarının AKP’li hâkimlerden oluşturularak, seçimlerdeki usulsüzlüklerin denetiminin engellenmesinin, seçim sonrası itirazların reddedilmesinin hedeflendiği açıktır. Topyekûn mücadele ile Saray’ın bu planı dahi suya düşecektir, zira örgütlü bir seferberlik haliyle sandık güvenliğinin sağlanması halinde, il ve ilçe seçim kurullarında kim olursa olsun seçmenin iradesinin kazanmasını engellemek hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.

AKP iktidarından önce haklarını genişletmenin mücadelesini veren kadınlar, kadına kadın olduğu için tüm kurumları üzerinden baskı ve şiddet uygulayan AKP iktidarı karşısında, son 20 yıldır mevcut haklarını koruyabilmenin mücadelesini veriyor. Kadınların haklarını, yaşamlarını yok sayarak, aslen kadınların örgütlü mücadelesinden korktuğunu ortaya koyan Saray; tehdit olarak gördüğü kadınları, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek, erkek şiddeti karşısında savunmasız bırakmayı hedeflediği gibi iradelerini sandığa yansıtmalarına da engel oluyor. Seçim mevzuatını kendi lehlerine çevirmek için her ayrıntıyı düşünen Saray rejimi, defalarca talep edilmesine rağmen, erkek şiddeti sebebiyle sığınma evlerine yerleşen kadınların oy kullanamaması sorununu görmezden gelmeye devam ediyor. Sığınma evlerine yerleşmek zorunda kalan binlerce kadın, basit bir düzenlemeyle ayrı bir sandık kurularak kimlik ve adres bilgileri ifşa edilmeden oy kullanabilecekken, bu mağduriyetin Saray tarafından yok sayılmasıyla en temel yurttaşlık haklarından mahrum ediliyor.

Yine daha önceki seçimlerde yaşanan, cezaevlerinde kalan mahkûmların oy kullanma haklarına engel olunması; özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde sandıkların taşınması suretiyle yurttaşların sandığa gitmelerinin zorlaştırılması gibi sorunların önümüzdeki seçimlerde tekrarlanmaması da yine ancak muhalefet partilerinin ortak çalışması başta olmak üzere toplumun birlikte mücadelesiyle mümkün olacaktır.

Tüm muhalefet güçlerinin bu yönde kararlı, güçlü ve caydırıcı ortak bir irade ortaya koyması hem iktidar blokunun bütün planlarını, hilelerini boşa düşürecek hem de seçim güvenliği kaygısının halkta yarattığı umutsuzluk ve atalet duygusunun önüne geçecektir. Bu çerçevede muhalefet dinamiklerinin halkın öz deneyimini geliştirecek bir perspektifle yaygın katılımcısı olduğu, bağımsız, caydırıcı bir yurttaş girişimini örgütlemesi hem önümüzdeki kritik seçimlerde hem de gelecekteki seçimlerde sandık güvenliğine dair herhangi bir kaygının yaşanmaması için önemlidir.

Başta söylediğim gibi Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimine gidiyor. Kimin seçileceğinin değil, kimin seçilmeyeceğinin belirleneceği bu seçimde Saray’ın kazanmak için her türlü hile ve zorbalığı yapmaya hazır olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak şunu da biliyoruz ki; ne yaparlarsa yapsınlar kazanamayacaklar. Saray’ın tüm kirli planlarını toplumsal mücadele ile bozacak, yarattığı baskı ve korku duvarını hep birlikte aşacağız. Örgütlü bir toplumsal seferberlik karşısında ne trafolara kedi girebilir ne de sistem çökebilir. Bu faşist, yobaz, karanlık rejimi yıkmak için birlikte mücadele edecek birlikte kazanacak ve ne olursa olsun en güzel hükmü sonunda biz vereceğiz.