Saray’ın Hülagü’sü
Üç hafta önce İstanbul 27. Asliye Ceza Mahkemesi “görevi kötüye kullanma” suçundan hakkımda beş ay hapis cezasına hükmetti. Yok, öyle hemen hapse girecek filan değilim. Hem daha istinaf aşaması var, hem de mahkeme Allah razı olsun “Hükmün Açıklanmasını Geri Bırakma”, HAGB verdi. Yani karar kesinleşir, sonraki beş yılda da kasıtlı olarak bir suç işlersem en yakın eyalet hapishanesini boylayacağım. Ben yazıya böyle başlayınca “Memlekette İslamcı faşizm kol geziyor, milletvekilleri, belediye başkanları, gazeteciler yıllarca hapislerde yatırılıyor; sen hepi topu beş aycık ceza almışsın, üstelik HAGB uygulanmış, daha ne istiyorsun?” diye düşünebilirsiniz. Tabii ki haklısınız da İslamcı faşizmin mağduru olduğum için değil muhatabı olduğum için yazıyorum.
∗∗∗
Barış İçin Akademisyenlerin, BAK’çıların Ocak 2016’da yayınladıkları “Bu suça ortak olmayacağız!” bildirisini hatırlarsınız. Akabinde davalar, gözaltılar, tutuklamalar gelmişti. Sonra, 15 Temmuz İslamcı darbe girişimi gerçekleşmiş, peşinden OHAL ilan edilmiş, darbe girişimini “Allah’ın lütfu” olarak gören iktidar BAK’çıları KHK’lar ile üniversiteden ihraç etmeye başlamıştı. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Nilay Etiler, Prof. Dr. Zelal Ekinci, Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Prof. Dr. Ümit Biçer ve Prof. Dr. Cengiz Erçin de ihraç edilenler arasındaydı. Kendilerini ihraç eden Rektör de tıp fakültesi mezunu olduğu için meslek ahlakına aykırı davranış şikayetiyle TTB’ye başvurdular. Aslında şikayeti Kocaeli Tabip Odası’nın incelemesi gerekiyordu ancak onlar mazeret bildirip incelemeden imtina edince TTB dosyayı İstanbul’a gönderdi. Biz de İstanbul Tabip Odası 2018-2020 Yönetim Kurulu olarak soruşturma açmaya karar verip dosyayı Onur Kuruluna sevk ettik. Bizim yaptığımız sadece bundan ibaretti. Çünkü tabip odalarında Yönetim Kurulu sadece soruşturma açılıp açılmayacağına karar verir. Şikayet edilen kişinin suçlu olup olmadığı ise Onur Kurulu’nun işidir.
∗∗∗
Rektör işte bu karar için hakkımızda savcılığa suç duyurusunda bulundu. Avukatı bir dilekçe döşenmiş ki, evlere şenlik. Öncelikle şikayet bize sipariş edilmiş. Biz de OHAL dönemi KHK’sıyla yapılan bir işleme soruşturma açarak “disiplin soruşturması kılıfı” ile kendisinin mesleki ve akademik kariyerine halel getirmeye çalışmışız. Böylece beyefendiyi “ruhsal olarak manen ve meşgul ederek madden mağdur” etmişiz. Bununla da yetinmemiş, nasıl yapmışsak ihraç edilen profesörlere “haksız menfaat” sağlamaya çalışmışız. Yetmemiş; soruşturma açmak suretiyle, hâşâ huzurdan, “hükümetin, devletin varlığı ve milli güvenliğin korunması için aldığı önlemleri” sorgulamaya kalkışmışız. Ayrıca bu önlemlerin alınması için çaba gösteren kamu görevlilerinden “intikam almaya, onları korkutmaya ve yıldırmaya” çalışmışız! İstanbul 27. Asliye Ceza Mahkemesi işte bu dilekçeyi ciddiye alıp yedimize de beşer ay ceza verdi.
Dava sürecinde ne kadar “Soruşturma açma yetkisi bize kanunla verilmiştir, biz görevimizi yaptık.” desek de dinletemedik. Neticede ne TTB, ne de başka bir meslek örgütünün tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir karar çıktı. Doğrudan meslek örgütü faaliyeti nedeniyle ceza aldık. Peki neden böyle oldu, derseniz onu da anlatayım.
Hakkımızdaki şikayetçi Rektör Prof. Dr. Saadettin Hülagü idi. Kendisi AKP Başkanı Tayyip Erdoğan’ın özel doktoru ve aile dostu olur. Rektörlük görevi sona erince de önce Saray’a danışman, sonra AKP’den milletvekili oldu. Oğlu da sınavsız olarak memur yapılıp AKP’li Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nde önce Müze, sonra Özel Kalem Müdürü atanmış, bir gün sonra da Saray’a Kamu Diplomasi Koordinasyon Kurulu’na tensip edilmişti. Şikayetçinin arkası bu kadar kuvvetli olunca savcı, hakim ne yapsın, avukatlar, biz ne yapalım!
∗∗∗
Yalnız, bak Hülagü Beyim, sana bir çift lafım var. Bir kere 15 Temmuz denilen kendi aranızdaki kavgada ne halt yerseniz yiyin, bizi o pisliklere bulaştırmayın. Hem inanmayacaksın ama dünyanın hiçbir kanunu, hiçbir KHK’sı hekimlik meslek ahlakının üzerinde olamaz. İkincisi, ikimiz de tıp fakültesini bitirirken “Meslektaşlarımı kardeşlerim bileceğim” diyerek Hipokrat yemini ettik. Ben değil beş ay, beş yıl da ceza alsam vicdanım rahat. Meslektaşlarımın arasında onurumla yaşamaya devam edeceğim. Peki, ya sen? Bütün “suçları” bir bildiriye imza atmaktan ibaret olan akademisyenleri, suçsuz oldukları Anayasa Mahkemesi kararı ile de sabit olan beş meslektaşını üniversiteden atan sen? Beş ay ceza bana dert olmadı ama bu sana dert olsun. Saray’ın Hülagü’sü.