Google Play Store
App Store

Her işaret biraz daha ayırır, ötekileştirir, o işaretin ülkenin simgesi olması isteğiyse dayatmadan, tektipleştirmeden başka nedir?

Sarılmak varken...

Çok uzun süredir dünyanın küçüldüğü söyleniyor, yazılıp çiziliyor, rivayet değil yani! McLuhan’ın sözü de de Andy Warhol’unkiyle birlikte popüler dergi kapaklarında bile yer bulamayacak kadar bayatladı: Dünya küresel bir köy! Diğerini bilmeyen mi var, herkes 15 saniyeliğine ünlü olacak, olduk da kaçıncıya dönüyoruz!

Dünyayla beraber kafalar da küçülüyor, lakin midesi büyük olanların midesi daha da büyüyor! Cem Karaca’nın şarkısı gibi, “Obur Dünya.” Bu da aynı zamanda çağrıştırdığı Öbür Dünyaya bir hazırlık olarak, ona şimdiden hazırlananların iki dünyada da karnı tok sırtı pek kullar olarak bu dünyadan da “kâm almaları”nı buyuruyor olmalı ki, “dünya malı dünyada kalır”, yetmedi “Mülk Allah’ındır” diye diye diye dünyalıklarını yapıyorlar! Dünyaya sanki dünyalık yapmaya gelmişler!

Üretecek, geliştirecek, yaratacak yeni şeyler olmayınca ya da dinen sakıncalı bulunup milli ve manevi değerlerimize de aykırı görülünce, eski defterler kurcalanıyor, oradan buradan derme çatma, ekleme şeyler eski değerlerimiz diye önümüze sürülüyor. Burada da göstergeler, işaretler, semboller dünyasının görselliği, yaygınlığı ve çekiciliğinden yararlanılarak, bir gruba, siyasi görüşe, topluluğa ait işaretler ülkenin bugüne değin kayıp olan altın anahtarıymış gibi gündeme getiriliyor, sunuluyor!

Bilmediğimiz işaretler değil, bu ülkede hemen her kuşak, özellikle bizim kuşak çok iyi bilir hangi işaretin ne anlama geldiğini, iyi biliriz yani! İyi de birilerinin ideolojik simgesi neden tüm ülkeyi temsil etsin ki? O zaman dinsel inanç gereği diye belirttikleri “namahrem eli sıkmama” da herkese yaygınlaştırılsın ya da tüm kadınlar örtünsün!

Herkes kendi aidiyeti, ideolojisi, inancını başat kılmak isterse seyreyle şenliği! O zaman ben de kendi inancımı... hayır dayatmam da ibadet cemde yapılsın, semah dönülsün desem, dayatmacılara uysam ne farkım kalır onlardan?

Kutlamalar böyle de selamlaşmalar farklı mı, Diyanetin başındaki kibir abidesi de günaydını haram kılmadı mı, selamünaleyküm diyecekmişiz, sana ne, sabahı sen mi yarattın behey adam, günleri sen mi icat ettin de benim sabah uyanıp yeryüzünü günlük güneşlik şenlik selamlamama karışıyorsun? Hadi oradan! Sana bu yetkiyi Tanrının vermediği muhakkak, karnından konuştuğunu da sanmıyorum, öyleyse...?

Biz ezelden beridir... alışmışız, kadın erkek demeden birbirimize sarılırız, kucaklarız, bir süre de sıkı sıkı tutarız birbirimizi, kim bilir belki şimdilerde enerji dedikleri şeydir bu, dostluktur, yakınlıktır, yoldaşlıktır, özlemdir, arkadaşlıktır, kardeşliktir, sevgidir, Edip Harabi’nin aslında müthiş laiklik manifestosu da sayılması gereken şiirinde dediği gibidir: “Ey zahit şaraba eyle ihtiram / İnsan ol cihanda bu dünya fani / Ehline helaldir na ehline haram / Biz içeriz bize yoktur vebali”.

İnsanların birbirlerine kollarını açması, kucaklaşması, bağrına basması, ayrılıkları bitirir kavuşmaları getirir, dünyayı ferah feza yaşama isteğidir, bunu herkes için istemesidir, “gün gün ile barışmalı / kardeş kardeş duruşmalı / koklaşmalı söyleşmeli / korka korka yaşamak ne?” sorusunun yanıtıdır, benden korkma, seninleyim demektir. Sakınmak, kaçınmak, ayrı ayrı durmak, oturmak ne? Aklın da kalbin de almayacağı işler!

Her işaret biraz daha ayırır, ötekileştirir, o işaretin ülkenin simgesi olması isteğiyse dayatmadan, tektipleştirmeden başka nedir?

Dünya küçüldükçe toplumdaki tahakküm eğilimi de artıyor, o işareti yapmayan bu ülkeyi terk etsin, kadın örtünsün, erkeğe görünmesin, adam gibi selam verilsin...

Birhan Keskin “kuşkusuz ki ipini koparıp kaçan dananın tarafını tutarız” demişti. Ben de inatta keçiden, hayatta kuzudan yanayız diyeyim!