Şarkılar şiddetten yana olamaz
Yıllar önce bir dinleyicimiz “Sahne tanımadığınız insanlarla kıyameti paylaşmaktır değil mi” diye çok ilginç bir soru sormuştu. Hâlâ cevabını verebilmiş değilim ama sahne sadece bir cümleyle özetlenebilecek kadar basit bir şey değil. Bundan birkaç sene kadar önce “Sahne iyi insanların mabedidir” demiştim. Hatta yanlış hatırlamıyorsam bu köşede de başlık yapmıştım bu düşüncemi.
Son yaşadığımız olaylar gösterdi ki benim bu iyi niyetli düşüncemin hayata geçmesinde fayda var. Artık işler o kadar çığrından çıktı ki müzikle -müzik demek ne kadar doğru tartışılır- uğraşan insanlar bile ya bu cinayetlerin faili ya da azmettiricisi olabiliyor. Kendi aralarında yazıştıkları platformlarda, hatta yazdıkları şarkı sözlerinde kadını aşağılayan, küfür eden, kadına her türlü şiddeti normalleştiren üslüpları var.
Hiçbir zaman sansürün, yasakların yanında olmadım ama bu tür şarkıların önünü kesmek hepimizin görevi olmalı. Bu zanlılar arasında müzik meslek birliklerine üye olanlar bile var. Belki de üyelik kriterlerimizi yeniden gözden geçirip, kadına şiddeti normalleştiren, şiddet çığırtkanlığı yapan sözlerin sahibi eser sahibi ya da yorumcuyu meslek birliklerine almamalıyız. Eğer bunlar üye ise de 'Haysiyet Kurulu Yönergesi'ni revize edip, meslek birliklerimizle ilişkilerini kesmeliyiz. Sosyal medyada yüzbinlerce takipçisi olan Listenary isimli müzik içerikleri paylaşan bir hesap da yaptığı açıklamayla kadına yönelik şiddeti dolaylı ya da dolaysız olarak meşrulaştırmaya çalışanlara tepkisini gösterdi ve kısaca "Kadın bedenini meşrulaştıran ve şiddeti teşvik eden içeriklere sahip bu şarkıların popülizminden gelir elde eden yapımcıları ve müzisyenleri desteklemeyeceğiz” diye paylaşımda bulundu. Aslında iş sadece yapımcı ve müzisyenle de bitmiyor. Bu şarkıların Youtube, Spotify, Apple Müzik gibi dijital mecralarda da yayınlanmasının engellenmesi şart. Hayatım yasaklarla mücadeleyle geçti ama söz konusu insan hayatı olunca, bunu engellemek için her şeyi yapmaya hazırım. Eskiden sansürün ve yasakların karşısında durup; isteyen dinler, istemeyen dinlemez, izlemek istemeyen başka televizyon kanalına geçer diye düşünürdüm ama şimdi durum çok farklı.
Bir defa bütün toplumda olan bilinç eksikliği en çok ergenler arasında kendisini gösteriyor. Ekonomik zorluklar, eğitim sisteminin zayıflığı, aile içi iletişimsizlik gençleri en zayıf yerinden vuruyor. Ve aidiyet duyguları onları başka yerlere çekebiliyor. Gençlerin artık buluşabildikleri 'sanal mahalle'leri var. Ve bu mahallede her şey serbest. Bu mahalle sakinlerinin tek geçerli kuralı var, daha fazla takipçiye sahip olmak. Bunun için herşey mübah. Küfür, pornografi, ırkçılık, nefret söylemi, şiddet... Her yol var. Tabi ki de bu gençleri bu yola iten onlarca neden var.
Televizyon dizilerinde, reklamlarda kadının cinsel obje olarak sunulması, metalaştırılması. Yine özellikle televizyon dizilerinde en masum bir öpüşme sahnesine bile yer verilmezken, bir kadeh içki mozaiklenirken, pompalı tüfekler, tabancalar, bıçaklar görmezden gelinip, işkence sahneleri, kavga, dayak, tokat, yumruk sıradanlaştırılırsa olacağı bu. Gündüz kadın programlarında her türlü ensest ilişki, zina, aldatma, fuhuş açıkça gözler önüne serilip, bunun sonucunda meydana gelen cinayetler adeta normalleştirilirken doğuştan masum bu gençlerin bunlardan etkilenmeyeceğini düşünmek biraz saflık değil mi? Şapkayı önümüze koyup düşünmenin zamanı geldi de geçiyor bile…
Kalın sağlıcakla…