Google Play Store
App Store

Geçen hafta 'Yorumcu Hakları ve Bu Hakların Korunması' ile ilgili Müyorbir (Müzik Yorumcuları Meslek Birliği) üyelerinin katıldığı iki toplantı yaptık İzmir ve Bodrum’da. Böylece genç müzisyenlerin yanı sıra Bedia Akartürk’ten Selçuk Alagöz'e, Seyyal Taner’den Nejat Alp’e kadar mesleğimizin duayenleriyle karşılıklı görüş alışverişinde bulunma şansını da yakaladık. Toplantıdan sonra oturduğumuz akşam yemeğinde de konumuz yine müzikti. Herkes birer ikişer anısını anlatırken laf döndü dolaştı sonsuzluğa uğurladığımız bazı bestecilerin eserlerinin kullanımına geldi.

Örneğin hepimizin hocası Timur Selçuk ,“babacığım” diye hasretle ve özlemle söz ettiği Münir Nurettin Selçuk’un eserlerini okumak isteyen yorumcuların çok azına izin vermişti sağlığında. Zira bu eserlerin makamına uygun olarak ve çok düzgün bir Türkçeyle okunmamasını babasının hatırasına saygısızlık olarak görüyordu bu önemli müzik insanı. Timur ağabeyden sonra eşi Handan Selçuk, kızları Hazal ve Mercan ve kardeşi sevgili Selim bu konuda nasıl bir yol izliyorlar bilemiyorum ama böyle giderse genç neslin Münir Nurettin Selçuk’u ve şarkılarını tanıma şansı çok azalacak ve bu çok değerli besteci ve solist bir süre sonra -ne yazık ki- unutulup gidecek. Ailenin ve mirasçılarının kararına saygı duymaktan başka yapacak bir şeyimiz yok ama gönül isterdi ki Münir Nurettin Selçuk gibi bir ustayı herkes tanısın, şarkı nasıl olurmuş herkes duysun.

Benzer bir durum çok erken yaşta kaybettiğimiz sevgili dostum Fikret Kızılok’un şarkıları için de geçerli. Fikret’in de hepimizin bildiği, dillerden düşmeyen o kadar çok şarkısı var ki. O’nun da şarkılarının varisi, oğlu sevgili Yağmur Kızılok. Yağmur’u çocukluğundan beri tanırım. O müziği değil fotoğrafçılığı seçti. Dünyanın dört bir yanında fotoğraf makinesiyle dolaşıyor, çekimler yapıyor ve çok başarılı işlere imza atıyor.

Yağmur da babasının şarkılarının kullanılmasından pek yana değil. Hatta bundan yedi sekiz sene önce dünyanın bambaşka bir yerindeyken internet üzerinden yaptığımız konuşmada -o zamanlar bir yapımcı Fikret Kızılok şarkılarından oluşan bir tribute albüm yapmak istiyordu- bu şarkılar için  öylesine astronomik bir rakam istemişti ki ben bile şaşırmıştım. Sonrasında babasının o yıllardaki plakçılar tarafından hakkının çok yendiğini bu yüzden böyle davrandığını söylemişti. Onu bilemem, hiçbir yapımcıyı da zan altında bırakmak istemem ama sebebi ne olursa olsun bu şarkıların Fikret Kızılok’un o yumuşacık sesinden başka yorumlara da ihtiyacı var. Belki birçok okuyucumuz şimdi yazacaklarımı ilk kez duyacaklar ama Fikri Mülkiyet Hukuku'nda eserler -bunlara soyut mülkiyet diyelim- ev, arsa, araba vs gibi somut mülkiyetten farklı bir hukuki statüye sahip. Kanunda ne diyor? Bunu kalın harflerle yazalım “Koruma süresi eser sahibi yaşadığı sürece ve ölümünden itibaren 70 yıldır.” Bu sayede eserler koruma süreleri geçtikten sonra topluma ait olacaktır ve isteyen herkes bu eserlerden faydalanabilecektir.

Böyle bir şey olabilir mi? Sanat dışında işlerle uğraşan herkes mirasını çocuklarına torunlarına bırakırken biz öldükten 70 sene sonra her şey kamunun olacak. Hem de yaşarken onca zorluğu, onca baskıyı biz çekerken. Daha çarpıcı bir örnek vereyim ne dediğim daha net anlaşılsın. Nâzım Hikmet’in bütün şiirleri 9 sene sonra 2033 yılında izinsiz kullanılabilecek. Anonimleşecek.

İşte bu gerçeği de göz önünde bulundurarak kişisel önerim bu güzelim şarkıları genç nesil de kendi kuşağından dinlesin. Onları bundan yoksun bırakmayalım ve de 70 sene sonra zaten kamunun olacak bu şarkılar kıyıda köşede kalmasın, tozlanmasın… Kalın sağlıcakla…