Ancak Mengzi’nın siyasal düşüncesi yer yer görünür hale gelen bir gizli kahraman da içerir: Halk. İyi bir yönetim, halkın somut ihtiyaçlarına yanıt verir.

Savaş koşullarında insandaki iyiliği aramak: Mengzi

Ateş Uslu

Günümüzde Çin adıyla bilinen topraklarda MÖ 5.-3. yüzyıllar arasında süregiden Savaşan Beylikler (ya da Krallıklar) Dönemi hem uzun bir çatışma dönemiydi, hem de büyük bir entelektüel canlanma dönemi. Öyle ki, dönemin bitişinden iki yüz yıl kadar sonra büyük tarih kitabını kaleme alan Sima Qian, sayısız düşünürün faal olduğu bu çağa “yüz düşünce okulu” dönemi adını verecekti.

 Çoğu zaman düşünce okullarına kaynaklık eden metinler son derece yalındır, zamanla siyasal ya da toplumsal sorunlar karmaşıklaştıkça veya doğa gözlemlerinden alınan veriler arttıkça bu metinlerdeki kavram ve görüşlere yeni yorumlar getirme ihtiyacı ortaya çıkar. Konfüçyüs’ün öğrencileri tarafından derlenen Konuşmalar’ı erdem, alışkanlıklar, törenler, yönetim gibi konulara dair pek çok tespit içerse de bu kavramları derinleştirme görevi Savaşan Beylikler Dönemi Konfüçyüsçülerine düşmüştü. Konfüçyüs’ün en meşhur takipçisi Mengzi (Meng Usta; Latinceleşmiş şekliyle Mencius, okunuşuyla “Mangdzı”) bu dönemde eser veren düşünürler arasındaydı.

Yoğun çatışma dönemlerinde, özellikle de iç savaşlarda insan doğasına dair tartışmalar önem kazanır. Yanı başında iki arkadaşının birbirini öldürdüğünü gören bir kişi, kötülüğün insan doğasının bir parçası olduğu sonucuna hızlıca varabilir. Savaşan Beylikler Dönemi’nin karanlık günlerinde düşünürler arasında bu tür yorumlar yaygınlaşmıştı. Mengzi ise bir bakıma akıntıya karşı kürek çekme çabası içindeydi. İnsanların doğaları gereği iyilikseverliğe meyilli olmadıkları, iyilikseverliğin (ve bununla birlikte tüm diğer erdemlerin) onlara dışarıdan dayatılması gerektiğini savunan pek çok düşünürün, örneğin yaşamı ve düşünceleri hakkında pek bilgi sahibi olmadığımız Gaozi’nin fikirlerine karşı çıkıyordu. Mengzi insanların doğaları gereği eninde sonunda iyiliğe yöneleceklerini ısrarla savunmuş (6A2), yönetime dair önerilerini de bu ön-kabul üzerine kurmuştu. 

Mengzi için iyiliğin hangi anlama geldiğini anlamak için, onun insanın içindeki dört “filiz”e ve onların sonuçlarına dair söylediklerini dikkate alabiliriz (2A6). Bu dört unsur şunlardı: iyilikseverlik (ve sonucu olan merhamet), görev duygusu (ve sonucu olan utanç), ritüellere uyma (ve sonucu olan nezaket ve alçakgönüllülük), bilgelik (ve sonucu olan doğru-yanlış arasında ayrım yapma). Böylece düşünür Konfüçyüsçü düşüncede sonraki dönemlerde standart hale gelecek olan bir erdemler listesi yapmış oluyor, ayrıca iyiliği insanlara içkin bir potansiyelin hayata geçmesi olarak tanımladığı ölçüde “erdem etiği” yaklaşımının temsilcilerinden biri haline geliyor, bir eylemin ancak sonuçları bakımından “iyi” ya da “kötü” olarak nitelenebileceğini düşünen sonuçsalcılarla, örneğin Mozi’nın izleyicileriyle, polemik yapıyordu.

İnsan doğasına dair çıkarımların siyasete dair önerilerle bağlantısı bulunur: Çoğu düşünürün insan doğasında dair görüşleri ve ideal siyasete dair görüş ve önerileri arasında doğrudan bağ kurmak mümkündür. İnsanların birbirlerine karşı merhametli olduklarını düşünen bir kişi için iyi yönetim merhametli bir yönetim olacaktır, onların birbirlerine karşı her an patlak verebilecek olan bir öfke beslediklerini varsayan bir düşünür içinse en iyi yönetim bu öfkeyi hak ettiği yöntemlerle bastıran bir yönetim olacaktır. Mengzi insanlarda var olduğunu düşündüğü iyilik eğiliminden hareketle ortak çıkarlara, ortak iyiliğe dayalı bir yönetimin mümkün olduğunu düşünüyordu. Hükümdarın iyi karakter özelliklerine sahip olması (başka bir deyişle, zaten sahip olduğu erdemleri geliştirmesi) son derece önemliydi. Bu türden hükümdarlar gerçek anlamda krallardı (wang), erdemlerinden dolayı gerçekten iyiliksever/insani idiler. Ve gerçek bir kral yalnızca bir yönetici değil, aynı zamanda ahlaki bir liderdi, görevlerinin başında herkesin iyiliksever ve adil olduğu bir devlet yaratmak vardı.

Ancak tek tek kişilerin (ve elbette kralların) içlerinde bulunan iyilik filizlerini yeşertmeme ihtimalleri vardı. Başka bir deyişle Mengzi insanların iyiliğe ulaşmalarını mümkün görse de bu görüşleri onu safiyane bir iyimserliğe götürmüyordu. Ona göre insan toplulukları için en büyük tehlike, ortak iyiliği bir kenara bırakıp kendi çıkarlarını öne çıkaran hükümdarlardan geliyordu. İyiliksever/insani olduklarını iddia etmekle yetinip gerçekte öyle hükümdarlar kral değil, zorba (ba) olarak nitelenebilirdi (2A3). Bu görüşleriyle Mengzi, Konfüçyüsçü gelenek içinde hükümdarın iyilikten sapma ihtimalini gündeme getiren ve buna karşı bir önlem öneren ilk düşünür haline geliyordu. 

Hükümdarlık babadan oğula geçtiğinden her zaman iyi karakter özelliklerine sahip bir kişi bulmak mümkün değildi. Bu durumda vezirlere önemli bir görev düşüyordu: Onların kendi çıkarları yerine herkesin çıkarını düşünen kişiler arasından seçilmesi, Mengzi’ya göre ideal bir yönetimi mümkün kılabilirdi (6B13). Bu vezirlerin (ve genel olarak bürokratların) dahil olduğu shi (eğitimliler) tabakası Savaşan Beylikler Dönemi’nde önem kazanmaktaydı ve Konfüçyüs gibi Mengzi da bu tabakanın en önemli temsilcilerindendi. Ona bakılırsa kralın tebaasına üstünlüğü tartışılmazdı, ancak erdemliler de erdemsizlere üstündü, eğitim almak erdemi geliştirmenin iyi bir yolu olduğundan bu eğitimlilerin eğitimsizlere üstün olduğu gibi de anlaşılabilirdi. Yeri geldiğinde bir kral, kendisinden daha erdemli bir kişiyi dinlemeyi bilmeliydi.

Ancak Mengzi’nın siyasal düşüncesi yer yer görünür hale gelen bir gizli kahraman da içerir: Halk. İyi bir yönetim, halkın somut ihtiyaçlarına yanıt verir. Üstelik halkın rolü hizmet almakla sınırlı değildir: Halkın desteği sayesinde bir hükümdar “Gök’ün Oğlu”, yani büyük yönetici vasfını edinebilir. Ancak bu, halkın yönetebileceği anlamına gelmez, aksine Mengzi avam tabakasının yönetimden uzak tutulması gerektiği konusunda son derece ısrarcıdır; “halkın desteği” de aktif bir katılımdan ziyade hükümdarın rıza devşirmesi anlamına gelmektedir. Bu da Mengzi’nın siyasal düşüncesinin büyüklüğünün yanında sınırlarına bizi getirmektedir. İnsan doğasının iyilik kapasitesine duyduğu güven sayesinde insanların baskıcı yöntemlere ihtiyaç duymadan yaşayabileceklerini düşünmüş, buna karşılık yönetici-yönetilen ayrımını hiçbir şekilde tartışmaya açmayıp mutlaklaştırmıştı. Zamanla onun düşüncesinin içerdiği “iyilikseverliğe dayalı yönetim” ideali, egemen sınıfın baskı ve şiddetini gizlemek için elverişli bir ideolojik araç haline gelecekti.

Kim Sungmoon, Theorizing Confucian Virtue Politics: The Political Philosophy of Mencius and Xunzi, Cambridge: Cambridge University Press, 2020.
Mengzi, Mengzi: With Selections from Traditional Commentaries, çev. Bryan W. Van Norden, Indianapolis: Hackett Publishing Company, 2008.
Pines, Yuri, “Mencius and the Early Chinese Political Thought”, Xiao, Yang – Chong, Kim-chong (der.), Dao Companion to the Philosophy of Mencius, Cham: Springer, 2002, s. 259-280.