Google Play Store
App Store

1999 yılının Kasım ayı, küreselleşme karşıtı hareketlerin tarihine altın harflerle yazılmış bir dizi eyleme tanıklık etti. Seattle sokaklarında patlak veren ve tarihe “Seattle Savaşı” (Battle of Seattle) olarak geçen Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) karşıtı protestolar, neoliberal politikaların yarattığı adaletsizliği ifşa etti. Bugün, üzerinden 25 yıl geçen eylemler günümüze ışık tutmayı sürdürüyor. “Seattle Savaşı” antikapitalist toplumsal hareketler üzerine okuyan ve araştıranlar için kritik bir uğrak olarak yalnızca 1990’ların değil, 2000’li yılların sistem karşıtı hareketlerini anlamak ve geleceğe dair mücadeleleri değerlendirmek açısından da kritik bir dönüm noktası oluşturuyor.

Esasen neoliberal küreselleşme karşıtı hareketlerin ilk kıvılcımı 1994’te Meksika’nın Chiapas eyaletinde ortaya çıkan Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun (EZLN) NAFTA’ya (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) karşı direnişiydi. NAFTA’nın küçük çiftçileri ve yerli halkları yoksullaştıracağını öngören Zapatistalar, neoliberalizmin etkilerine karşı bir mücadele çağrısı yaptılar. Seattle’da sokağa çıkanlar da DTÖ’nün serbest ticaret adına emekçilerin, yerli halkların ve doğanın haklarını hiçe sayan politikalarına karşı geliyordu. DTÖ, tohumdan sofraya, sudan ormana kadar her şeyi metalaştıran neoliberal düzenin küresel temsilcisiydi.

Eylemlerde işçi sendikaları, çevreciler, yerli halklar, kadınlar, öğrenciler ve birçok farklı kesim, neoliberalizmin yarattığı yıkıma karşı bir araya geldi. 10 binlerce insan sokakları doldurdu ve Kongre Merkezi’ni kuşattı. Polis göz yaşartıcı gaz ve plastik mermilerle müdahale edip yüzlerce protestocuyu gözaltına aldı. Gösteriler sistemi değiştirmeye yetmedi ancak DTÖ’nün yeni yüzyılın açılışını simgeleyen toplantısında karar alınmasını engelleyerek örgütün meşruiyetini sarsmayı başardı ve DTÖ politikaları tartışmaya açıldı.

Seattle protestoları, ortak bir hedef için farklı mücadele alanlarının nasıl bir araya gelebileceğini gösteren ilk örneklerden biri oldu. Bu günümüz için de güçlü bir ders barındırıyor. Sorunlarımızın kökleri sistemin adaletsizliklerinde yatıyor. O günden bu yana neoliberalizm güç kaybetmek yerine farklı biçimlerde yeniden yapılanmaya devam ederken protestoların haklılığı da kendini kanıtlamayı sürdürüyor. Bugün örneğin küresel gıda krizinden çevresel felaketlere kadar birçok soruna karşı mücadelede, öncülleri ve ardıllarıyla beraber Seattle’daki itirazın yankısını duymak mümkün.

Örneğin gıda egemenliği mücadelesi açısından baktığımızda da, neoliberal politikaların en derin izlerinden biri de gıda ve tarım sistemlerinde kendini gösteriyor. DTÖ’nün temel politikalarından biri olan serbest ticaret, yerel tarım sistemlerini ve küçük çiftçileri uluslararası piyasalarda büyük şirketlere teslim etti. Bu yalnızca üreticileri değil, tüketicileri de adaletsiz piyasa koşullarıyla yüz yüze bıraktı, açlık durmak bilmedi. Bu nedenle gıda egemenliği mücadelesi, Seattle’da başlayan küresel dayanışmanın bir uzantısı olarak okunabilir. Seattle, aynı zamanda neoliberalizmin yıkıcı etkilerine karşı alternatif bir dünya tasavvurunun tohumuydu. Vandana Shiva’nın sözleri[1], bu mücadelenin haklılığını ve aciliyetini özetliyor:

“Şirket egemenliği devam ettikçe, tohum üzerindeki tekel devam ettikçe dört yüz bin çiftçiyi borç nedeniyle intihar ederek kaybettik (Hindistan). Kalıcı olarak bir milyar insan aç... Aslında bugün dünyanın her yerinde yaşanan süreci neoliberalizme karşı mücadelenin, kemer sıkmaya karşı mücadelenin, yapısal uyumun kalıcılığına karşı mücadelenin, yani serbest ticaretin bir devamı olarak görüyorum. DTÖ bize tohumumuz ve gıdamız üzerinde dört devin, zehir kartelinin kontrolünü verdi. Bize milyarderleri verdi (...) milyarderler DTÖ kurallarının çocukları… ve biz (Seattle’da) başka bir dünya mümkün dedik”

Seattle’dan yükselen bu itiraz, günümüzde hala yankılanıyor ve başka bir dünyanın ancak ortak bir mücadeleyle mümkün olabileceğini hatırlatıyor.

[1]20 Years After The Battle of Seattle: Vandana Shiva & Lori Wallach on Historic 1999 WTO Protests