Türkiye tarihinin şimdiye kadar yaşanmış belki de en anti-demokratik, en adaletsiz seçimi ve seçim sonuçları daha önce olduğu gibi şimdi de Almanya’yı yakından ilgilendiriyor.

Bu herşeyden önce Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenler açısından önemli. Bu ülkede yaşayan 3 milyonu aşkın insanımızın 1,5 milyonu ya Türkiye ya da hem Türkiye hem de Almanya vatandaşı olarak ülkemizdeki seçimlere katılma hakkı var.

Bu seçimlere katılma hakkını uzun yıllar sadece Türkiye’ye gidip, gümrük kapılarındaki seçim merkezlerinde kullanabiliyorlardı. “Seçimlere bulundukları ülkelerde kurulacak seçim merkezlerine giderek katılma hakkı” uzun yıllardır Almanya’daki Türkiye kökenli sivil toplum örgütlerinin talebiydi.

Bu 2012 yılında kanunlaştırıldı ve dış ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız ilk kez 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerine, bu ülkelerdeki büyükelçilikler ya da konsolosluklar tarafından kurulan seçim merkezlerinde oylarını kullanma şansı buldular. Bu insanlarımız siyasi tercihleri Türkiye’deki gibi çeşitlilik gösteriyor, ancak 60’lı yıllardan itibaren Batı Avrupa ülkelerine yönelik işgücü göçü sonucu, başta Almanya olmak üzere bu ülkelerde ortaya çıkan Türkiye kökenli göçmen toplumunun seçimlere katılan büyük çağunluğu başından beri Erdoğan ve partisi AKP’yi seçiyor. Bu durumun nedenleri ve bununla ilgili tepkiler üzerinde daha önce yazmıştık. 

Konuyla yakından ilgilenenler o yazılara bir göz atabilir:

Erdoğan’ın küçük bir farkla da olsa yeniden seçilme Alman kamuoyu ve siyaseti tarafından da yakından takip ediliyor. Daha önceki seçimlerde olduğu gibi dün de, bugün de Alman medyasının gündeminin en başında yer alan konulardan biri bu seçim ve sonuçları...

İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler, tarihsel ve siyasi bağlar nedeniyle bu tabii doğal. 
Seçimden sonraki gün resmi tatil olduğu (Hamsin Yortusu, Hıristiyanlığın en önemli dini bayramlardan biri) günlük gazeteler yayınlanmadı. Ancak televizyon, radyo ve internet mecralarındaki Türkiye’deki seçimlerle ilgili çok sayıda yorum ve analizler yayınlandı. 

Erdoğan bu arada sadece Almanya’da yaşayan ve pazar gecesinden itibaren otobil konvoylarıyla başarısını kutlayan taraftarlarından değil, bu ülkenin yönetiminden de bir “kutlama” mesajı aldı. Federal Başbakan Scholz, Erdoğan’ı kutladığı mesajında “Almanya ve Türkiye yakın ortaklar ve müttefikler. Hem toplumsal, hem de ekonomik olarak birbirimizle sıkı bağlar içindeyiz. Cumhurbaşkan Erdoğan’a tebrik. Şimdi ortak konuları yeni bir şevkle ele alıp, ileriye götürmek istiyoruz” dedi.

Öte yandan aralarında Federal Hükümet’te bakan olarak görev almış olan Cem Özdemir’in de yer aldığı çok sayıda politikacı ise genellikle sosyal medya üzerinden yaptıkları yorumlarda seçimlere ve gelişmelere ilişkin eleştirel yaklaşım içindeler. Medyada yer alan haberlerde ve yorumlarda seçimlerin olağanüstü adaletsiz koşullarda gerçekleştirildiğine de değiniliyor, ancak sonuçların meşruiyeti tartışılmıyor. Erdoğan’ın seçim konuşmasında demokratik muhalefete halen “terörist” suçlaması yaparken, Batı medyasının da kendisene karşı kampanya yaptığına dair iddiaları da yayınlarda yer alıyor. 

Çoğu politikacı ya da analizci, Türkiye ile Almanya ve Avrupa Birliği ilişkilerinin bundan sonra daha da kötüleşeceğine dair yorumlarda bulunuyor. Nitekim Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük parlamenter grubunu oluşturan Avrupa Halk Partisi’nin (EPP) Genel Başkanı, Alman Hıristiyan demokrat politikacı Manfred Weber, Türkyie’yle Avrupa Birliği (AB) arasındaki uzun süredir donmuş durumda olan tam üyelik görüşmelerine artık kesin olarak son verilmesi çağrısında bulundu.

Bu arada bazı politikacı ve analizcilerden de Türkiye ile AB arasındaki “sığınmacı anlaşması” anlaşmasının geleceği ve Türkiye’nin Norveç’in NATO üyeliğine yönelik itirazı öne çıkarılarak, Erdoğan’ın bu konularda Batı’nın beklediği hattı izlemesi halinde ilişkilerin “sorunsuz” devam edebileceğine dair imalı değerlendirmeler de görülüyor.

Erdoğan’ın taraftarları Almanya’da zafer kutlamalarına devam ederken, bu ülkedeki Türkiye kökenli demokratik toplumun gündeminde başka şeylerle dolu. Onlar demokratik muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı oy oranının her şeye rağmen büyük bir başarı olduğunun farkındalar, Türkiye ve dünyada gerçek demokrasi mücadelesinin uzun soluklu olacağını biliyorlar.

Şimdiki gündemleri ise hem Almanya’da, hem de Türkiye’deki faşizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık ve fanatizmle mücadele...

Dün Solingen’de Alman faşistlerin gerçekleştirdiği Solingen Katliamı’nın 30’ncu yıldönümüydü. Başta Solingen olmak üzere çeşitli kentlerde düzenlenen etkinliklerde katliam kurbanları anıldı, faşizm, ırkçılık naletlendi.

Önümüzdeki günlerde de Türkiye’deki faşistlerin gerçekleştirdiği Sivas Katiamı’nın 30’ncü yıldönümünü yaşıyacağız. 

Katliamı unutturmamak amacıyla çeşitli etkinlikler düzenleyen Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu'nun (AABF) girişimiyle, katliamı konu alan belgesel oyun “Simurg“ Almanya’nın çeşitli kentlerinde sahneleniyor. 


Şimdiye kadar Köln, Mainz, Dortmund, Heilbronn, Duisburg ve Hamm’da sunulan oyun, bugün de Frankfurt’ta sahnelenecek.

Yönetenliğini Cengiz Deniz'in üstlendiği oyun, Sivas katliamında ağır yaralanan, öldü zannedilerek morga kaldırılan, katliamda kardeşini ve arkadaşlarını kaybeden Serdar Doğan tarafından kaleme alındı.

Oyun adını çeşitli kültürlerin efsanelerinde yer alan ve ölümsüzlüğü simgelen Simurg kuşundan (Zümrüdüanka ya da sadece Anka kuşu) alıyor. Her efsanede çeşitli anlatımlarla geçen Simurg kuşu, öleceği zaman, bir tür ateş olup kendi kendini yakan ve kendi küllerinden yeniden doğan bir kuştur bilindiği gibi.

Müziği tanınmış Müzisyen Hasan Yükselir tarafından yapılan oyunda Melih Yetkin, Atılım Temur, Mustafa Özcan, Saffet Yürükel, Mustafa Çelik ve Çağlar Deniz rol alıyor. 

Özgürlük, demokrasi özlemi de Simurg gibi ölümsüzdür. Daha iyi bir dünya mücadelesi hep sürecek...